Locke (2013) için en kısa özetle, sürücü koltuğunda Tom Hardy ile iki saatlik bir yolculuk ve tek kişilik bir performans diyebiliriz.
Inception (2010) ile büyük bir başarı yakalayarak kariyerinde yükselişe geçen; Mad Max: Fury Road (2015), The Dark Knight Rises (2012), The Revenant (2015), Venom (2018) gibi büyük çaplı filmlerdeki rolleri ile hem oyunculuk yeteneğini kanıtlayarak hem de bize kendini sevdiren Tom Hardy'nin biraz kenarda kalmış bir filmi Locke (2013). Peaky Blinders dizisinin yaratıcısı Steven Knight'ın yönetmenliğini üstlendiği filmde gördüğümüz tek oyuncu Tom Hardy ve tek başına filmi başarıyla üstlenerek öylesine güzel oynamış ki karakteri benimseyip yan koltuğa oturuyor ve olacakları izliyoruz merakla.
Ivan Locke ilginç bir karakter, yerine getirmesi gereken görevleri tamamladığında bir şeylerin düzeleceğine inanıyor. Duygusuz ya da kötü kalpli biri değil ancak hesaplamalarını yaparken insan faktörünü, duyguları hesaba katamıyor. Bir iş gezisinde hamile bıraktığı Bethan'ın doğumuna yetişmek için çıkıyor yola. Bu yolculuk yüzünden çalıştığı şirketin büyük bir teslimatını kaçırıyor ama bu onun için bir problem değil; çünkü o an sadece o doğumda bulunması gerek. Kendine seçenekler sunmuyor, yapılması gerekeni belirliyor ve yapıyor.
Film boyunca yolculuğunu yalnız başına sürdüren Locke'un düşüncelerini, yaptığı telefon görüşmelerinden ve babasına yönelik monologlarından öğreniyoruz. Kendi çocukluğunda yanında olmayan babasına benzemek istemiyor, en büyük motivasyonu da bu, yalnız bir kadın olan Bethan'ı kendi çocuğunu doğurduğu dakikalarda onu yalnız bırakmak istemiyor. Öte yandan evli ve iki çocuk sahibi olan Ivan'ın evde kendisini bekleyen eşine durumu açıklaması da gerek.
Kaçırdığı teslimat var bir de, böylesi önemli bir olayda işin başında olmadığı için kovuluyor. Olması gereken de bu ancak Ivan, kendisi artık bir çalışan olmasa da işin tam olduğundan emin olmak istiyor. Patronu ile olan konuşmalarından şimdiye dek güvenilir bir çalışan olduğunu anlamak zor değil. Film boyunca her bir konuşma bize Ivan'ı biraz daha anlatırken, yaptıklarını neden yaptığı gün yüzüne çıkıyor.
Filmin kırılma noktası ise Ivan'ın her şeyden habersiz oğlunun, izlediği maçı anlatarak babasına ne zaman eve geleceğini sorması. Tüm başına gelenlerin Ivan'ın kendi suçu olduğunu biliyoruz, yaptıklarıyla ona iyi veya kötü sıfatı yapıştırmak göreceli bir kavram ama çocukları suçsuz ve evde babalarını bekliyor.
Filmin bize sunduğu fazla bir şey yok; sinematografisi kısıtlı, aksiyona yer yok, bu yüzden karakterin kafasında geçenlerle etkiliyor bizi. Ivan Locke, çizgileri olan ve sonuçları ne olursa olsun anlık doğruyu uygulamak için çabalayan düz bir karakter. Bir sonraki hamlesini tahmin etmek kolay. Kendince iyi olanı yapmak istiyor, babası gibi olmamak için öylesine çabalıyor ki doğruyu yapmaya çalışırken neleri yanlış yaptığının farkına varmakta güçlük çekiyor.
Böylesine dar bir alanda, ek bir karakter olmaksızın bir karakteri benimseyerek anlatabilmek zor ancak, Tom Hardy karaktere inandırmayı, onu tam olarak tanıtabilmeyi başarıyor. Bütün sinir bozucu hareketlerine karşın Ivan'a karşı acımayla karışık bir sempati besliyorsunuz. Sanki yola birlikte çıkmış gibi bir çözüm arayışına giriyor, onunla dertleniyorsunuz. Ancak olan olmuş ve yapılacak bir şey yok.
Tamamı yolda geçen filmin çekimleri 6 gün sürmüş, Hardy her gece iki defa çıkmış yola. Ivan Locke'un filmde grip oluşu da senaryoya Tom Hardy'nin hasta olmasıyla eklenmiş. Telefon görüşmelerinin öbür ucunda Ruth Wilson, Olivia Colman, Tom Holland, Andrew Scott gibi oyuncular bulunuyor. Yolculuk sürüp giderken Tom Hardy yoruldukça, Ivan da zamanla tükeniyor.
İki saat önce şantiyeden ayrıldığımda bir işim, bir karım, bir evim vardı. Ve şu an hiçbiri yok. Elimde hiçbir şey kalmadı. Sadece ben ve içinde bulunduğum araba var.
Hala araba kullanıyorum ve o kadar.
Kaynak: 1
Yorum Bırakın