Standart aşk filmlerini unutun! Kıyıda köşede kalmış, değeri çok fazla bilinmemiş bir filmle karşı karşıyayız. Kara mizah türünün önemli filmlerinden biri olan Harold and Maude. Yönetmen Hal Ashby ve aynı isimli kitabın yazarı Colin Higgins, bu güzel hikâyeyi senaryolaştırmış ve muhteşem bir uyum içinde bize bu filmi miras bırakmışlar. İnce eleştirileri ve gerçek hayatta karşılaşmayı beklemediğimiz türden insanları bu filmde bize gösteriyorlar.
Gelelim filmin konusuna, Harold (Bud Cort) 20 yaşında içine kapanık bir genç. Babasını kaybetmiş ve annesiyle büyük bir evde yaşıyorlar. İlk eleştiri burada annesinin burjuva hayatı yüzünden çocuğuna kör oluşuyla yapılıyor. Harold, küçükken geçirdiği bir olaydan sonra annesinin dikkatini çekmek için sürekli intihar taklidi yapar. Fakat annesinden aynı tepkiyi hiçbir zaman alamaz ama yine de denemeye devam eder. Harold'ın hiç arkadaşı yoktur ve en büyük eğlencesi tanımadığı insanların cenazesine katılmaktır. Hatta bunun için kendine bir cenaze arabası satın alır. Harold yine aynı şekilde bir cenazeye katıldığı bir gün, artık 80 yaşına basmasına birkaç gün kalmış Maude (Ruth Gordon) ile tanışır. Maude, hayat dolu ve hayatı biraz ilginç yaşayan bir kadındır. Tanıştıkları andan itibaren farklı bir çekim yaşayan bu ikilinin ilişkisi zamanla aşka dönüşmeye başlar. Filmin bu noktasında ön yargınız sizi ele geçirmiş olabilir, fakat filmi izlerken bu ön yargınız yavaş yavaş kırılmaya başlıyor çünkü filmin anlatmak istediği çok daha önemli detaylar var. Film çok tatlı sahneler içeriyor ve o tatlılığın altından sürekli bir şey anlatılmak isteniyor. Mesela Harold ve Maude'un şehrin içinden bir ağacı çalıp ormana gömmek için götürmeleri. Bir şeyi kurtarabildiysek bile ne mutlu bize! Harold, Maude sayesinde biraz daha yaşamaktan keyif almaya başlıyor. Onunla ettiği sohbet, ondan geçmişini ve tecrübelerini dinlemek ona keyif veriyor ya da yol gösteriyor. Bu güzel filmin konusundan bahsetmişken muhteşem müziklerinden de bahsetmeden olmaz. Cat Stevens'ın şarkıları sahnelerin güzelliğine eşlik ediyor. Özellikle 70'lerde bu tarz bir filmin yapılmış olması insanı daha da etkiliyor. "-Dua eder misin? +Hayır, iletişim kurarım. -Tanrıyla mı? +Hayatla." Bu ilginç ve sıra dışı hikâyeyi izlerken, aşkın sınır tanımadığını hatırlıyoruz. Sevginin insanı iyileştiren yanı, sevgilinin insana güzel şeyler katabildiğini görüyoruz Harold ve Maude'un sahnelerinde. Bir yandan da Maude sayesinde "İnsan bu güzelim yaşantının içinde neden mutsuz olur?" sorusuyla karşı karşıya kalıyor, filmin bitiminde uzun uzun düşünme evresine giriş yapıyoruz. Oyunculuklar o kadar gerçekçi ki, kendimizi filmde geçen diyaloglara çok yakın buluyoruz. Bazı sahnelerde "ben de böyle hissetmiştim" demekten alıkoyamıyoruz kendimizi. Dozunda yapılan eleştirilerde, savaş karşıtlığını da görüyoruz. Hayattan çok uzak olmayan eleştirileri ile bizi bir şeyleri tekrar düşünmeye itiyor. Yavaş yavaş sona gelirken, Maude ve Harold arasında geçen, herkesin aklına kazıması gereken bu repliği bırakıyorum. Hep kendinize hatırlatmanız dileğiyle... " -O anda ölü olmaktan hoşlandığıma karar verdim. +Anlıyorum. Pek çok insan ölü olmaktan hoşlanır ama aslında ölü değillerdir. Sadece hayattan uzak dururlar. Hayata uzan, risk al hatta biraz incin ama elinden geldiğince iyi oyna."
Yorum Bırakın