Ortaçağ Avrupası'nın En Büyük Kâbusu: Veba

Ortaçağ Avrupası'nın En Büyük Kâbusu: Veba
  • 2
    0
    0
    0
  • Tarihin pek çok evresinde milletler çeşitli buhranlarla mücadele etmek zorunda kaldılar. İlk aşamada açlık, yoksulluk, savaş, soykırım ve ırkçılık gibi dramatik kavramlar gözümüze çarpıyor. Fakat belki de tüm bu saydıklarımızdan çok daha dramatik ve çok daha çözümsüz bir dert ile karşılaşacaktı Avrupalılar: Veba! Bir diğer adı “Kara Ölüm” olan bu salgın hastalığın detaylarına gelin hep birlikte göz atalım.

    İlk olarak M.Ö. 14.yüzyılda Hitit halkında görülen veba, 1300’lü yıllarda Çin’de yeniden ortaya çıkarak önce Kırım’a, ardından liman kentleriyle yapılan ticaret sonucunda hızla Avrupa’ya yayıldı. Özellikle gemilerde asalak olarak yaşayan pireler, hastalığın şehirlere kolayca giriş yapmasını sağladılar. Farelerin de taşıyıcı olması nedeniyle onlara temas eden ve pire ısırığına maruz kalan bütün insanlar maalesef vebanın kurbanı olmaktan kurtulamadılar. 1348’de bir Ceneviz gemisi Venedik’e, başka bir Ceneviz gemisi ise Marsilya’ya taşıdı bu mikrobu. Devamında salgın; İspanya, Portekiz, İngiltere, Almanya, İskandinav ülkeleri ve Rusya’ya kadar sıçradı. Zaten halihazırda kıtlıkla savaşan halk oldukça güçsüzdü. Vebanın gelmesiyle birlikte dertleri adeta üçe beşe katlandı. Ne yapacağını bilemez halde umutsuzca derman aradılar.

    Kimine göre hastalığı bilerek yayanlar Moğollar idi. Kırım civarındaki Cenevizlilere ait olan kenti kuşatarak, mancınıkla beraber vebalı askerlerin cesetlerini içeri atmışlardı. Kuşatmadan kaçan Cenevizliler de salgını İstanbul, Sicilya Adası ve Avrupa’ya yaymıştı. Bir başka teori ise bunun Tanrı’nın bir gazabı olduğu yönündeydi. Hatta olayı daha da ileri götürüp hastalığın sebebini gezegenlerin dizilişine bağlayanlar bile oldu.

    Ayrıca halk arasında birtakım önlemler alınarak, banyo yapılmazsa derideki gözeneklerin açılmayacağına ve böylece vebaya neden olan kötü havanın vücuda giremeyeceğine inanılmaya başlandı. Sırf bu yüzden Avrupalılar uzun yıllar boyunca yıkanamadılar.

    Alınan diğer önlemler arasında ise şunlar yer alıyor; tüm seksüel ilişkilerden kaçınılacak, yeme ve içmede aşırılığa gidilmeyecek, meyve çok az veya hiç yenilmeyecek, balla yapılmış her şeyden uzak durulacak, her sabah güzel kokular solunacak, zenginler misk ve amber; fakirler zerdeçal ve karanfil koklayacak, yatağa girince pencereler kapatılacak.

    Hastalığın ilerleme sebebi olarak en çok kötü hava dikkate alındığından, bu havanın etkilerini yok etmek adına güzel kokulu çiçekler taşımak ilk korunma yöntemi olarak benimsenmişti. Yöntemin duyulmasının ardından yollarda çiçek satıcıları ortaya çıktı. Hastalara çok fazla temas etmek zorunda kalan doktorlar ise, şişliklerdeki akıntının kötü kokusuna maruz kalmamak için sirkeli sünger koydukları gaga biçimindeki maskeleri taktılar. Vebanın en çok zarar verdiği ülke olan İtalya, karantina uygulamasını başlattıktan sonra bir nebze olsun durdurabildi ölümleri.


    Doktorların taktığı maske

    Salgından ölen insanların çokluğu yetmezmiş gibi bir de hastalığa neden olarak Yahudileri gösteren fanatik dindarlar, acımasız katliamlar yapmaya girişeceklerdi. Yahudilerin su kuyularını zehirlediğini iddia ettiler ve akabinde binlerce Yahudi'yi canlı canlı yaktılar. Bu şekilde Tanrı’nın öfkesinin dineceğine inanıyorlardı. Fakat yine sonuç umdukları gibi tezahür etmeyince, hastalıktan kurtarabilecek bir çözüm üretmeleri için rahiplere yalvarmaya başladılar. Hiçbir şekilde çare bulunamayınca da kilise ve Papa’ya duyulan güvenleri azaldı. Bu durumun devamında ise hızla Reform hareketleri başlayacaktı.

    Salgının Avrupa’da bu kadar çabuk yayılma sebeplerinden bir tanesi de sokakların fazlasıyla pis olması idi. Şehirlerdeki pislik arttıkça fareler çoğalıyor ve zaten yeterli beslenemediği için direnci düşük olan halk, kolayca hastalığa yakalanıyordu. Nüfus git gide azalmaya başladı. 1348-1351 yılları arasında Papa IV. Clement’in ölü sayıcılarının tuttuğu kayıtlara göre, kıtada 23 milyon 840 bin insan hayatını kaybetmişti. Çoğu bacaklarındaki ve koltuk altlarındaki çıbanlar, apseler ve kabarcıklar yüzünden öldü. Bazıları başlarının ağrısından çılgına dönüyor, bazıları da kan tükürüyordu. Bunların arasında İngiltere Kralı III. Edward’ın kızı Prenses Joan ve Kastilya Kralı XI.Alfonso da bulunuyor.

    Nüfusun büyük bir bölümünün erimesi ve hatta bazı köylerin tamamen yok olması nedeniyle tarlalarda çalıştırılacak insan sayısı azaldı. Bu sebeple işçi sınıfı normalde aldığından çok daha yüksek bir rakam ve daha az mesai saati talep etti. İşverenler mecburen kabullendiler bu yeni durumu. Ayrıca ölen kişilerden kalan arazilerin satış fiyatları, alacak çok fazla insan bulunmadığı için fazlasıyla düştü. Böylece köylülerin ucuza arazi sahibi olma yolu da açıldı.

    Yaklaşık 100 yıl boyunca devam eden veba salgını zamanla geriledi. O kadar fazla insan ölmüştü ki, hayatta kalanlar için yeterince arazi ve yiyecek vardı artık. Avrupalılar düzenli beslenerek daha dirençli hale geldiler ve bir daha ancak 16. yüzyılda erişebildiler eski nüfuslarına. Yersinia pestis isimli bir bakteriden türeyen veba, günümüzde bir enfeksiyon hastalığı olarak adlandırılıyor ve antibiyotik tedavisi ile yok ediliyor. Hala Asya ve Afrika ülkelerinde az da olsa görülmesine rağmen gelişmiş ülkelerde tamamen ortadan kalkmış durumda.  

     

    Kaynak: 1,
    Özlem Genç, "Kara Ölüm: 1348 Veba Salgını ve Ortaçağ Avrupası'na Etkileri"
    Ural Akbulut, "Veba Salgını"            


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.