Cinsiyetçiliğin Eşiğinde Edebiyatta Kadının İzleri: Kadınlar Dile Düşünce Edebiyat ve Toplumsal Cinsiyet

Cinsiyetçiliğin Eşiğinde Edebiyatta Kadının İzleri: Kadınlar Dile Düşünce Edebiyat ve Toplumsal Cinsiyet
  • 0
    0
    0
    0
  • Sanatın öznesi olarak kadının dil ve düşüncedeki kaderi nedir? Bu tür bir soruya yanıt vermek uzun bir araştırmayı gerektirebilir. Ancak ataerkil ideolojide var olan erk otoritesinin, kadını edebiyatta yok sayan açıklamalarına bakacak olursak, ilk işin; onlara inşa ettikleri dilin dışına çıkan kadın edebiyatçıları ve onların yarattığı karakterleri hatırlatmak olduğu söylenirse yanlış bir ifade olmaz. Kadınlar Dile Düşünce Edebiyat ve Toplumsal Cinsiyet, Sibel Irzık ve Jale Parla’nın daha önceden yayımlanmış yazılarının derlemelerinden oluşturulmuş, aynı zamanda eserin beşinci baskısı. Eser, toplumsal cinsiyette kadını merkeze alan, edebiyatta kadının yarattığı dili vurgulayarak özgül alanlarda kurgulanan karakterler ile bağlantılar sunan bir içeriğe sahip. Toplumsal Cinsiyet, Kadın Araştırmaları ve Edebiyatın Kadın Portreleri'ni kapsayan bu kitap, gerek üniversitede ilgili derslere, gerek feminist okur ve araştırmacılara, gerekse kadın edebiyatçıları ilgilendirmesi itibariyle alanı için iyi bir kaynak. Dolayısıyla ön sözde belirtilen erk dilin, kadını edebiyatta kural dışı sayması birtakım feminist saptamalarla sabitlenmiş "erkek yazar, kadın okur" söylemine değinilerek yazında nesneleştirilmek istenen kadın, dil ve düşüncenin merkezine oturtulmuş. Kısacası; toplumsal cinsiyet meselesinde kadına odaklanılmış. Bunun yanı sıra edebiyatta cinsiyet ilişkileri üzerine yeni bir eleştiri alanı açarak konuya farklı bir boyut kazandırılmış. [caption id="attachment_100345" align="aligncenter" width="1131"] Jane Austen[/caption] Kitap ön söz haricinde 3 bölümden oluşuyor. Bu bölümler haricinde bir de kitabın sonuna eklenen "Yazarlar" kısmı mevcut. 309 sayfadan oluşan eserin her bölümü alt başlıklar içeriyor. İlk üç bölümde edebiyatta kadının yeri ve düşüncesine kaba çizgilerle yer verilirken, okuyucuya da bu çizgide ana konular verilip edebiyatın farklı kişilikleriyle de tanıştırma uğraşı da dikkat çekiyor. Kitabın "Kuramsal Arka Plan" adlı ilk bölümünde Jale Parla’nın ve Sibel Irzık’ın yazdığı makaleler mevcut. "Kadın Eleştirisi Neyi Gerçekleştirdi" makalesinde Jale Parla "20.yy Başında Eleştiri" başlığıyla edebiyat eleştirisinin kadın penceresinden bağımsızlaşabileceğine, gerek yazı metnini oluşturan ögeler, gerekse kullanılan dile ilişkin ögelerin saptanmasında okuyucuya ön hazırlık alanı sağlanıyor. Feminist eleştiriye ve kadının yazı dünyasındaki konumuna farklı felsefelerden değinen Parla, kadının imajı konusunda fikirlerini ortaya koymakta bağımsız kadın eleştirisine feminist bir yaklaşım sergileyerek, geleneksel eleştiri anlayışına kalıcı temaslarda bulunarak, ötelere bakmayı başaran kadınlardan okuyucuyu haberdar ediyor. Ardından Sibel Irzık’ın kaleme aldığı "Öznenin Vefatından Sonra Kadın Okumak" makalesi kadınların edebiyatta özne olma taleplerini post modern feminist ve modern feminist bağlamında açıklamış, "kadın olarak okuyan bir kadın" çizgisinde farklı ideolojik temellerle ele alıp ataerkil kültür tarafından yaratılan nesneleşmeyi reddeden bir profile dikkat çekiliyor. [caption id="attachment_100347" align="aligncenter" width="750"] Agatha Christie[/caption] "Batı Edebiyatından Örnekler" başlığı kitabın ikinci bölümünü oluşturmakta. Deniz Tarba Ceylan, Zeynep Ergun ve Rana Tekcan’ın önceden yayımlanmış yazılarının bulunduğu bölüm, Jane Austen’dan Agatha Christie’ye ardından İngiliz edebiyatına ve romancılığına kaba çizgilerle değinip roman karakterlerine de atıfta bulunarak, dönemin toplumsal cinsiyet anlayışına ve erkek egemen edebiyatına kadın yazar kimliğinde birtakım tespitlerde bulunularak eleştirel ve mantıksal açıklamalarda bulunulmuş. Kadın sanatçı kanonu ile İngiliz romanını kısa sürede sarsan Austen, edebiyatta toplumsal cinsiyetin inşasını tekrardan kurgulayarak çağdaşlarından farklı bir yerde olduğu göstermiş. Diğer bir yazı olarak bu bölümde yer alan Agatha Christie’nin Papazın Evinde Cinayet adlı romanına da değinilerek yeni yüzyılda İngiliz kadınının yaşamına genişçe yer verilmiş. Romanın başkarakteri olan Jane Marple (Miss Marple), dönemin tutucu ideolojisine karşılık erkek dedektif modasını aşmakla kalmamış, bu modayı yıkarak, hem yaşlı bir kadın hem de evde kalmakla nitelendiren bir kadın başkarakter yaratarak, ataerkil dizgede yadsınan kadına karşı bolca eleştiri alsa da, Miss Marple, dünyada en çok tanınan kadın dedektif olmayı başardığı yazar tarafından vurgulanır. Bölümün son yazısı olarak Rana Tekcan’ın kaleme aldığı "Sessiz Sedasız Yaşayanlar: Biyografide Kadın" makalesi biyografi türünün tarihçesinden başlayarak kadınları biyografi tarihine dahil etme konusundaki birtakım çekimser dönemleri eleştirerek başlar. Her defasında yenilenen "kadınlık görevleri" bu defa Henry Austen’ın kız kardeşi olan Jane Austen’ın hayatını kaleme alarak erkek cephesine bir cevap verilmiş. Austen biyografisi üzerinden dönem eleştirileri yapılarak şekillendirilmiş olan yazı, cinsiyetçi yaklaşımlara yanıt vermekle kalmamış Jane Austen biyografisi de özellikle seçilerek bir önceki yazıyla bağlantı kurulmuş. [caption id="attachment_100348" align="aligncenter" width="660"] Halide Edib Adıvar (1927) (E.O. Hoppé/Corbis)[/caption] "Türk Edebiyatında Toplumsal Cinsiyet’’ adlı üçüncü kısım eserin en hacimli bölümünü oluşturmakta. Bu bölümün ilk makalesinde ele alınan konu itibariyle Halide Edip’in eserlerinde kaleme aldığı, ideal kadın figürü ve bu kadın karakterlerin toplumsal yargıların dışında hareket ederek erkek anlatıcı tarafından aktarılması önemli. Hayranlık duyulan bu kadın karakterler, aslında erkek benliğinin yazında yıkımı olarak da nitelendirilebilir. "Otobiyografik Ben’in Çok-Karakterliliği" olarak adlandırılmış yazı, erkek anlatıcı ve ideal kadın kimlikleri arasında parçalanan benlik olarak metne yansıtılmış. Halide Edip romanlarında git gide otoritesini kaybeden erkek anlatıcı, yerini kaçınılmaz bir biçimde "ideal kadın’a" bırakması satır satır aktarılır. Jale Parla’nın yazdığı "Tarihçem Kâbusumdur! Kadın Romancılarda Rüya, Kâbus, Oda, Yazı" makalesi büyüme-bilinçlenme romanlarının (Bildungsroman) Batı örneklemelerinden erkek anlatılarına değinerek, erkek yazarların erkek kahramanlara, kadın yazarların kadın kahramanları kadar ilgilenmediğini konunun bütününe işaret ederek açıklar. [caption id="attachment_100350" align="alignleft" width="300"] Adalet Ağaoğlu[/caption] Örnek olarak Adalet Ağaoğlu’nun "Dar Zamanlar Üçlemesi'ni" ele alan Jale Parla, toplumsal tarih ile kişisel tarihin iç içe geçtiğini ve "bildungsroman" türünün Aysel karakteri üzerinden nasıl yansıtıldığı anlatır. Özellikle Adalet Ağaoğlu’nun "Gece Hayatım" adlı eseri rüya ve kâbus üzerinden kişisel tarihi vermesiyle konuyu bütünüyle kapsayarak başlığı tamamlamakta. Sevgili Arsız Ölüm’den hareketle Sibel Irzık’ın "Latife Tekin’de Beden ve Yazı" makalesine bakacak olursak başkarakter Dirmit’in roman içerisinde çocukluktan kadınlığa geçişte ve yazar olmak istemiyle itham edilerek ailesi tarafından dışlandığı rahatlıkla görebilir. Çünkü kadın yazar olma hususunda toplumun tavrı nettir ve kadının bu denli duygu ve düşüncelerini ulu orta sergilemesi ayıplanır, hoş karşılanmaz. Romanda dama çıkma imgesi derinleştirilerek Dirmit’in aile üyelerine tepeden bakması ve kendiyle olma süreçlerini de aktarılır. Üçüncü bölümün ikinci alt başlığı olan "Erkek Yazarların Yapıtlarında" başlıklı kısmın ilk yazısı Süha Oğuzertem’in kaleme aldığı "Taklit Aşklardan Taklit Romanlara: Genel Kadın Yazarlığı’’ yazısı genel yazar imgesinin ve genel roman örneklerinin basmakalıp kullanılmasını ve ayrıca ötekileştirme politikasıyla erkek söyleminin kör noktasına takılarak, kadın yazar olmanın sancılı süreçlerini ve roman dünyasında kadına atfedilen dünyayı irdeleyerek okuyucuya geniş bir düşünce alanı sunar. 1973 yılında yayınlanmış Anayurt Oteli adlı roman, Zebercet’in gizemli bir kadının bir geceliğine otelde konaklamasıyla başlayan ve bu olay sonrası yaşanılanları bilinç akışı tekniğiyle anlatması bakımından "Anayurt Oteli’nde Geceleyen Kadın’ı" irdelemiş olan Özden Sözalan, romanda taşra kültürünün sıkıştırmış olduğu cinsiyet ve yaşayışları her daim hatırlatarak, Zebercet’in kendini bir türlü erkek özne olarak kuramayışını kadın-erkek ayrımları evreninde değerlendiriyor. Metinsel bilinçaltına, erkeklik ve sahip olma duygularına, anne ile çocuk arasındaki aidiyet ilişkisine, baba-oğul ilişkisine de değinen eser, dilin metinsel kimliğini babaya uzanan sembolik katman ile, anneye uzanan semiyotik katman arasındaki ilişki doğrudan okuyucuya aktarılır. Kitabın son yazısı olarak okuyucu Nurdan Gürbilek’in "Erkek Yazar Kadın Okur" yazısının Osmanlı-Türk romanından başlayarak roman karakterleri üzerinden kadını yalnızca okur dünyasına hapseden birtakım romancıları eleştirel bir biçimde ele alması bakımından önem arz ediyor. Hemen hemen her romanda köşede oturan bir kadın çizilmesi Hüseyin Rahmi’nin eserleri üzerinden işleniyor. Gürbilek, kadının sırf kadın kimliği üzerinden etkilenmeye açık bir varlık olduğu hususunda, kadının romanla olan imtihanını ele alarak yaşanan içsel çatışmayı Ahmet Mithat, Peyami Safa, Yakup Kadri, Nabızade Nazım, Samipaşazade Sezai gibi romancıların, kadın okur çizgisinde farklı vurgular yaparak kadınların "kapılabilirlik" hissiyatına tutunarak, cinsiyetçi yaklaşımlarla teze dönüştürmeyi amaç haline getirmiş birçok yazarı eserlerinden örnekler vererek etkilenmişliği, kadınsılıkla özdeşleştirip erkeklikten mutlak bir biçimde ayırmaya değinir. [caption id="attachment_100349" align="aligncenter" width="678"] Latife Tekin[/caption] Edebiyat ve toplumsal cinsiyet adına feminen bir dile düşmeyi irdeleyen bu eserin başarılı bir kaynak olduğunu söylemek mümkün. Dile düşmek deyiminden okuru yolculuğa çıkaran kitap; gerek kuramsal alanda, gerek batı edebiyatından örneklerle açıklanmış, gerekse Türk edebiyatından örnekler vererek kitaba geniş bir içerik kazandırmış. Metin merkezli cinsiyet okuması yapmak isteyenler, feminist okur, cinsiyet dersleri ve edebiyatta kadın çalışmalarına da ışık tutan kitap, Türk ve Batı edebiyatı yazarlarından kuramsal arka planı işleyerek okuyucuya feminist eleştirinin de perdelerini aralıyor. Feminist çözümlemeler ile farklı yaklaşımlar sergileyen kitap ön sözde derleyenler tarafından eksikliği belirtilen eşcinselliğin ve farklı cinselliklerin edebiyatta dile gelişlerini kapsamakta yetersiz olduğu görüşüne katılıyor. Öte yandan bu çalışmanın ardından gelecek edebiyat ve cinsiyet başlıklı çalışmalara da örnek olacağını sanıyoruz. Ayrıca kitaba bir dizin eklenerek de eserin kullanımının daha işlevsel hale gelip araştırmacılara kolaylık sağlayacağına inanıyoruz. Kitabın okuru daha fazla yönlendirmesi ve feminist ve kadın çalışmaları üzerine yoğunlaştırması dileğiyle…  

    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.