Bir Tanpınar Hülyası: Bursa'da Zaman

Bir Tanpınar Hülyası: Bursa'da Zaman
  • 0
    0
    0
    0
  • ''...Başındayım sanki bir mucizenin, Su sesi ve kanat şakırtılarından Billur bir avize gibi zaman.'' Ahmet Hamdi Tanpınar, Bursa'da Zaman Zaman mefhumunu Bursa’nın tarihi, masalsı ve derin manasında bulan Ahmet Hamdi Tanpınar, geçmiş zamanın soluğunu şiirinin girişinde vererek tarih-zaman-insan bağlamını kuvvetlendirir. "Ne içindeyim zamanın ne de büsbütün dışında’’  dizeleriyle hem kendi âlemine hem de bu âlemin ötesine olan hassasiyetini Bursa’ya taşıyan şair, tarihin görkemli yapılarına da atıfta bulunur. ‘’Bursa’da bir eski cami avlusu, Küçük şadırvanda şakıyan su: Orhan zamanından kalma bir duvar. Onunla bir yaşta ihtiyar çınar. Eliyor dört yana sakin bir günü.’’ Bursa’da bulunan eski cami avlusu ve Orhan zamanından kalma duvar dizeleriyle resmi çizilen tarihi miras, bir Osmanlı hülyasını anlatır. Suyun kuş gibi şakıması imgesi de tarihin görkemli sayfalarının sanki bir şeyler anlatırcasına şairi geçmişe götürerek ona geçen zamanı şakımaktadır. Çınar, bir ihtiyara benzetilerek geçmiş zamanla ilintilenmiş ve şimdiki zamanın eleğinde geçen vakti aktarmak için bir aracı olarak şiire yansıtmıştır. Şair bir yandan geçmişe tanıklık etmekte diğer yandan da bunu ‘’Bir rüyadan arta kalmanın hüznü’’ dizesiyle anlatması onun hüzün ve mutluluğu aynı anda yaşadığının göstergesi olarak kabul edilebilir. Şadırvan ve çeşme atmosferini orijinal bir imajla şiirine yansıtan Tanpınar, temaşa ettiği mekânı, betimlemeleriyle canlı kılmaktadır. Cami avlusunda bulduğu maneviyat; su, çınar gibi tabiat unsurlarıyla devam ederek doğan olanla tarihi olan arasında bir bağ kurmaya çalışır ve de şiirine estetik bir düzlem yaratır. Yine ‘’Ovanın yeşili göğün mavisi ve mimarilerin en ilahisi’’ dizeleri beraberinde bu kanıyı doğrular niteliktedir. Her ismi bir zafer müjdesi olarak niteleyen şair altı asırlık bir medeniyetin başarısına da vurgu yapar. Tek bir an’a sığdırılan gün, saat ve mevsimin geçmiş zamanın sihrinde olması ve bununla birlikte oluşturulan geçmiş- şimdi- gelecek bağlamı önem arz eder. ‘’Hala bu taşlarda gülen rüyanın’’dizesinde kullanılan "taşlarda gülen rüya’’ imgesi şairin rüya halinde yaşadığını en belirgin ifadesidir. Aynı zamanda taşlarda gülen rüya imgesi anlam bakımından Osmanlı dönemindeki değerin günümüzdeki kaybolduğu da vurgulanmaktadır. Geçmişin bir taş, mimarinin bir parçası olarak dizede yerini alması muhtemeldir. Ecdada duyulan özlem, anlam bütünlüğü, geçmişten gelen birtakım çağrışımlara teslim olma gibi duygular Yahya Kemal’in Açık Deniz şiiriyle bağlantı kurulmasına neden olur. Yahya Kemal’in mahzun hudutlar diye nitelendirdiği eski Osmanlı toprakları ve bu şiirde geçen Orhan zamanından kalma duvar geçmişi ebedileştirme hissiyatından doğan imgelerdir.  ‘’Güvercin bakışlı sessizliğin, bir sonsuz devam vehmiyle çınlaması’’ dizesinde yer alan sessizlik ve çınlama kelimeleri arasındaki tezat önemlidir. Güvercinin ürkekliğinden ve en ufak çınlamada bu sessizliğin bozulabilecek olması ve sonsuzlukla yankılanması bakımından birbirini çağrıştırır. Sonsuzluk, hülya, rüya gibi kavramların bolluğu yine Yahya Kemal’in Açık Deniz’de kullandığı kavramlar olması bakımından önem taşır. ''...Mağlûpken ordu, yaslı dururken bütün vatan, Rü'yâma girdi her gece bir fâtihâne zan. Hicretlerin bakıyyesi hicranlı duygular...''

    Açık Deniz, Yahya Kemal

    Şairin Bursa’da gözlemlediği mekânlardan türettiği ‘’Gümüşlü bir fecrin aynası’’, ‘’ Muradiye sabrın acı meyvası’’ imgeleri Osmanlı Devleti'nin kuruluşuna yani fecrine vurgu yapar hem de sabrın acı meyvası diyerek onun yükseliş dönemine gelmeden yaşadığı zorluklara telmih eder. Tarihin soluduğu bu mısralarda ‘’türbeler, camiler, eski bahçeler, şanlı hikâyesi binlerce erin…’’ dizesinde yine Bursa’nın tarihi-dini ve mimarisini konu alan sembollere yer vermiştir. ‘’yeşil türbesini gezdik dün akşam, duyduk bir musiki zamandan, çinilere sinmiş Kur’an sesini’’ dizeleriyle şair kendisinden ve yanındaki kişiden bahsetmeye başlar. Şiire yayılmış olan rüya halinde yaşama arzusu bu dizelere de sinmiştir. Yeşil türbe ziyaretini vurgulayan Tanpınar,  Kur’an sesinin türbelerdeki çinilere sinmiş olduğunu hatta çinilere yazılan Kur’an ayetlerinin hatla yazılmış olmasına ve hala onlarda sesler duyduğuna dikkat çeker. Şiirde Bursa’nın tamamını kişileştiren şair, mekâna insan ruhunu giydirmiş ve onu seyreden bir başka varlığa dönüşmüştür. ‘’İsterdim bu eski yerde seninle, baş başa uyumak son uykumuzu’’ ile başlayan mısrada bulunduğu anı sevgilisiyle ebedileştirmek istediğine tanık olunuyor. Ölümü asude bir bahar ülkesi yapmış olan Yahya Kemal, bunun benzerini ‘’Ölüm bu tılsımlı ebediyette’’ diyerek aktaran Tanpınar ile ölüm anlayışlarının benzerliğini gözler önüne serer. Tarihi tarafına bakacak olunursa Bursa’nın yine bir fetihle kazanıldığı fikri bu ebediyete ulaşmaya çalışan ruh, önce su ve kanat sesinden billur bir avize olan böyle bir vakti dondurup ikinci bölümde rüya, ölüm ve ebedilikte iç içe geçen sarmal bir yapıda oluşturmuştur. Kendi dünyasında ebedi bir zamana iştirak etmek isteyen şair bir masal adamı gibi geçmiş tasavvurları da içinde barındırır.

    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.