Dünya Tarihine Damga Vuran Kadınlar

Dünya Tarihine Damga Vuran Kadınlar
  • 9
    0
    1
    1
  • Evrensel tarih yazıcılığını incelendiğimizde genellikle erkeklerin faaliyetlerinin kadınlara oranla daha fazla ön planda tutulduğunu görüyoruz. Ama pek tabii ki insanlık tarihine adını hem olumlu hem de olumsuz anlamda yazdırmış olan fazlasıyla güçlü ve etkin kadınlar da var. İçeriğimizde bu devasa kadınların hepsine birden yer verme şansımız olmasa da bazılarının hikayelerini sizler için derledik, keyifli okumalar dileriz.

     

    1. Tomris Hatun

    M.Ö.6 yüzyılda yaşadığı düşünülmektedir. Kendisi İskit Türkleri’nin ve hatta dünyanın ilk kadın hükümdarıdır...

    Son derece güçlü, zeki ve savaşçı bir kadın olan Tomris; kocası öldükten sonra tahta çıktı. Halkına parlak bir dönem yaşatmakla birlikte devrin en önemli imparatorluklarından biri olan Pers İmparatorluğu’nu da mağlup etmeyi başardı. Savaş bittiğinde oğlunun katili Pers kralı Kiros’u öldürüp kafasını kanla oldu bir tuluma sokarak şu sözleri söyleyecekti:

    Canım sağ ve savaştan zaferle çıktım. Ama sen hileyle oğlumu yakalayarak onu öldürdün. Şimdi sana söz verdiğim gibi. Hayatında kan içmeye doymamıştın, artık benim elimden kana doyuyorsun.”

     

    2. Hürrem Sultan

    Gerçek adı tam olarak bilinmemekle beraber Avrupa kaynaklarında kendisinden Rossa ve Roxolena olarak bahsediliyor. Rivayete göre 1504 yılında Ukrayna’da dünyaya geldi. 15 yaşında olduğu sırada Kırım Türkleri tarafından esir edilip Osmanlı Sarayı’na sunuldu. Zamanla Türk-İslam adetlerini öğrendikten sonra Kanuni Sultan Süleyman’ın kalbini kazanarak Osmanlı sarayına hakim olmayı başardı.

    Mihrimah, Mehmet, Selim, Bayezid ve Cihangir adında 5 tane çocuk getirdi dünyaya. Öncelikle Osmanlı tarihinde bir ilki gerçekleştirip Kanuni ile resmi olarak nikahlandı. Ardından hem kocası hem de şehzadelerinden aldığı güçle birlikte bütün ipleri eline geçirdi ve çocuklarının önünü açabilmek adına önce veziriazam Pargalı İbrahim Paşa’nın, sonra da son derece donanımlı bir padişah adayı olan Şehzade Mustafa’nın ölümüne sebep oldu. Osmanlı’nın gerilemesinin belki de en büyük nedenlerinden birisi olan kadınlar saltanatını başlatarak imparatorluğu zayıflattı. Ancak bütün bu entrikalara, mücadeleye ve dökülen kana rağmen oğlu Selim’in padişah olduğunu göremeden vefat etti.  

     

    3. Marie Antoinette

    15 yaşında olduğu sırada Fransa’nın veliaht prensi XVI.Louis ile evlendirilen Marie Antoinette, kayınpederinin erken ölümü üzerinde 19 yaşında Fransa kraliçesi oldu (10 Mayıs 1774). Kendisi değil bir sarayı, küçücük bir evi bile yönetmekten aciz olan ortalama zekaya sahip genç bir kız idi. Kocası da fazlasıyla yumuşak başlı olduğu için bu tecrübesiz kraliçe kendi kendine eğlenceler yaratmaya başlamıştı. Sık sık parti veriyor, özellikle devasa paraların döndüğü kumar geceleri düzenliyordu. Halk açlık ve sefaletten kırılırken onun bu denli şatafatlı bir hayat sürdürmesi insanların sabrını taşırmaktaydı. Fakat ona neden devlet işleriyle ilgilenmeyip sürekli eğlendiği sorulunca da “Canım sıkılıyor.” diye cevap vererek işin içinden sıyrılıyordu.

    Doğurduğu 3 çocuk da Marie Antoinette’in eğlenceye olan düşkünlüğünü bitirmeye yetmeyince Fransız gazetelerinde sık sık onu karalayan ve hatta iffetine dahi dil uzatan haberler yer almaya başladı. Bardağı taşıran son damla ise; “Ekmek alacak param yok, çok açım.” diyen bir gence; “Ekmek bulamıyorlarsa pasta yesinler.” sözlerini sarf etmesi oldu. Bu olay her ne kadar bir rivayetten ibaret gibi görünse de günümüzde dahi Fransız İhtilali’nin fitilini ateşlediği iddia ediliyor. Nitekim ihtilalin ardından hem kendisi hem kocası hem de çocukları giyotinle öldürülecekti.  

     

    4. Florence Nightingale

    1820 yılında İngiltere’nin Florence şehrinde dünyaya geldi. Büyüyüp genç kız olmaya başladığı sıralarda hastalara kötü muamele yapıldığını gördü ve bunu engellemek adına bizzat hastabakıcı olmaya karar verdi. Fakat zengin bir aileye mensup olduğu için ailesi böyle bir mesleğin ancak fakirler tarafından yapılması gereken pis bir iş olduğuna inanıyordu. Ama o ailesini dinlemeyerek ideallerinin peşinden koştu ve hemşire olmayı başardı. Aynı zamanda Almanya’ya gidip hastabakıcılığı ve hastane yönetimi üzerine incelemelerde bulundu.

    1853-1856 yılları arasında gerçekleşen Kırım Savaşı’na da gönüllü hemşire olarak katıldı. İstanbul Selimiye kışlasında kurulan askeri hastanede oldukça başarılı işlere imza attı genç kadın. Yaralı askerlerdeki ölüm oranının ciddi manada düşmesine sebep oldu. Ülkesi İngiltere’ye döndükten sonra ise halkın yaptığı bağışlar sayesinde Nightingale Hemşirelik Okulu’nu açtı. Günümüzde modern hemşireliğin kurucusu olarak kabul edilen bu cesur kadının doğum günü olan 12 Mayıs tarihi, her yıl hemşirelik günü olarak kutlanıyor.

     

    5. Frida Kahlo

    6 Temmuz 1907’de Meksika’da dünyaya gelen ünlü ressam Frida Kahlo’nun oldukça acıklı bir hikayesi var. Şöyle anlatalım; 6 yaşında olduğu sırada çocuk felcine yakalanıp 18 yaşında geçirdiği otobüs kazası ile hayatı tam anlamıyla tepetaklak oldu. Sağ bacağının 11 yerinden kırılmasının yanı sıra vücudunda ciddi yaralanmalar da meydana geldi ve çelik korse eşliğinde aylarca yatağa bağımlı yaşamak zorunda kaldı. Tam 32 kez ameliyat edildiği bu dönemde, yatağının tavanına koydurduğu ayna sayesinde otoportrelerini çizmeye başladı. Çektiği bütün acıları resimlerine yansıtmayı tercih etti genç kadın. 1928’de tanışıp evlendiği Diego Rivera ise onu otobüs kazasını unutturacak derecede üzerek farklı farklı kadınlarla defalarca kez aldattı.

    Bütün bunlar yetmezmiş gibi Frida bu birliktelik sırasında peş peşe iki kez düşük yapıp büyük bir yıkıma da uğrayacaktı. Sorunlarını aşamayarak boşanan çift, kısa süreli bir ayrılığın ardından yeniden evlendi fakat bu defa her ikisi de birbirini aldatıp ilişkilerini bu şekilde sürdürmeye devam ettiler. Frida Kahlo, New York ve Paris’te Picasso’nun da katıldığı iki büyük sergi açtıktan sonra dünya çapında şöhrete kavuştu. Sanatının yanı sıra; geleneksel giyim tarzı, komünizme bağlılığı ve siyasi faaliyetleri ile de dikkatleri üzerine çekmeyi başaracaktı. Kendi deyimiyle o; aşkın, acının ve devrimin kadınıydı.

     

    6. Sabiha Gökçen

    22 Mart 1913 Bursa doğumlu olan Sabiha Gökçen; küçük yaşta anne ve babasını kaybettiği için ağabeyi tarafından büyütüldüğü sırada, Bursa’ya gelen Atatürk’e ulaşarak okumak istediğini belirtti. Bu isteği kırmayan Atatürk, ağabeyinden izin alıp onu evlat edindi ve ardından sırasıyla Çankaya İlkokulu, Arnavutköy Amerikan Kız Koleji, Üsküdar Amerikan Kız Koleji’nde eğitim almasını sağladı.

    1935 yılında ise Türk Hava Kurumu’nun Türk Kuşu Sivil Havacılık Okulu’na girdi Sabiha. Buradaki eğitiminin ardından Kırım’a gönderilerek yüksek planörcülük derslerini tamamladı. 1 yıl sonra Eskişehir Askeri Hava Okulu'nu kazandı ve burada aldığı özel eğitimin ardından askeri pilot oldu. Türk ve Dünya tarihinin ilk kadın askeri pilotu olarak büyük bir başarıya imza attı. 1966 yılına gelindiğinde ise Amerika Hava Kurmay Koleji’nin mezuniyet töreni için düzenlenen Kartallar Toplantısı’na onur konuğu olarak katılıp dünya tarihine adını yazdıran 20 havacıdan biri seçildi.

     

    7. Margaret Thatcher

    13 Ekim 1925’te İngiltere’nin Grantham kasabasında dünyaya geldi Margaret. Babası mütevazı bir bakkal dükkanı işletiyor ve aile de bu bakkalın üst katında yaşıyordu. Politik görüşleri oldukça ateşli olan baba, anti sosyalist-muhafazakar bir adamdı ve iki kızını da bu yönde yetiştiriyordu. Derslerinde oldukça başarılı olan Margaret, babasının şiddetli siyasi konuşmalarından fazlasıyla etkilenmekteydi. Yıllar geçip de bu küçük kız büyüyünce Oxford’ta Kimya okumaya başlayacak ve burada Muhafazakarlar Birliği’ne katılarak başkanlığa kadar yükselecekti. Arkadaşları tarafından sert, ciddi ve espri anlayışından uzak olarak tanımlanıyordu. Okuldan onur derecesiyle mezun olduktan birkaç yıl sonra Muhafazakar Parti’nin Dartfort milletvekili adayı oldu. Henüz 23 yaşında olan bu genç kız parlamentoya giremese bile cesareti ve zekasıyla herkesi kendisine hayran bırakacaktı.

    1951 yılında partinin destekçilerinden Denis Thatcher ile tanışıp kısa süre içerisinde evlendi. Bir yandan da ikinci üniversite olarak hukuk eğitimini tamamladı. 1959 yılına gelindiğinde ise Finchley’den milletvekili seçilip parlamentoya girmeyi başardı. Kürtaj izni, idamın kaldırılmaması, boşanmanın kolaylaştırılması, erkek eşcinselliğinin suç olmaktan çıkartılması gibi konularda önemli adımlar attı. 1967 yılında bakan oldu. Verdiği kararların hepsinin arkasında inatla durması sebebiyle medyanın ve halkın ilgisini çekiyordu. Soğuk savaş döneminde Sovyetler Birliği’ne ağır eleştiriler yönelterek şu sözleri sarf etti: “Sovyet Politik Bürosu halk ne düşünürse düşünsün, dünyada bir süper güç olabilmek adına silahı tereyağından üstün tutuyor. Biz ise her şeyi silahlardan üstün tutuyoruz.” Bu cümlelerinden sonra kendisine Ruslar tarafından küçümsemek adına “demir leydi” lakabı takılacak, ancak bu Margaret’ı incitmek yerine daha da fazla mutlu edecekti.

    1979 yılında Büyük Britanya’nın ilk kadın başbakanı olarak tarihe geçen Margaret Thatcher, 11 yıl bu görevde kalarak bir rekora imza attı. Sovyetler Birliği’nin yıkılmasına destek verip ABD ile yaptığı ittifakın da etkisiyle beraber dış politikada sarsılmaz bir güç elde etti. Hiçbir greve veya isyana aldırış etmeyerek sert tutumunu sürdürdü. Ne kadar tepki alırsa alsın özelleştirmeye gidip sendikaların elindeki gücü kırdı ve ülkesini rahatlattı. Ekibinden 5 kişinin öldürülüp 35 kişinin de yaralandığı suikasttan kıl payı kurtulduktan sonra ertesi gün yapacağı parti kongresi programını aynen uygulayarak IRA teröristlerini ciddiye almadığını gösterdi. 1990 yılında kendi partisindeki karşıt görüşlü insanların artması sebebiyle başbakanlıktan indirilecek ama siyaset yapmaktan hiçbir zaman vazgeçmeyecekti. Verdiği demeçler ve danışmanlık hizmetleriyle ülke politikasını derinden etkilemeye devam etti. Dünya siyasetini yönlendiren güçlü bir kadın olmasının yanı sıra çok iyi bir anne ve aynı zamanda sevgi dolu bir eş olarak da gönülleri fethetmeyi başardı.

     

    8. Anne Franke

    12 Haziran 1929’da Yahudi bir anne ve babanın kızları olarak Almanya’nın Frankfurt şehrinde dünyaya geldi Anne. 1933 yılında Nazilerin iktidarı ele geçirmesinin ardından ailesi ile birlikte Hollanda’ya göç etmek zorunda kaldı. Ancak Hitler orayı da ele geçirince bütün Yahudiler ikinci sınıf vatandaş konumuna düştüler. Artık Anne ve ailesi diken üstünde yaşıyordu.

    Bir gün küçük kızın ablası Margot, SS birlikleri tarafından çağırıldığında açığa çıktılarını anlayarak kendilerine İsviçre’ye kaçmış süsü verip ortadan kayboldular. Bu şekilde bütün aile, baba Otto’nun ofisinde saklanmaya başladı. Küçük Anne ise ona 13.doğum gününde alınan ajandaya içini dökerek vakit geçirmeyi tercih etti. Korkularını, çektiği sıkıntıları ve umutlarını yazdı bu deftere. Tam 2 yıl boyunca yaşadığı her günü ve her şeyi yazdı. Bu 2 yılın sonunda ise ailesinin ihbar edilmesiyle birlikte Naziler tarafından yakalandı küçük kız. Aile bireylerinin her biri ayrı bir toplama kampına yerleştirildi. Günlüğünü kitaba dönüştürmek gibi bir sürü hayali olan Anne, bakımsızlıktan dolayı tifüse yakalanarak savaşın bitmesine 2 ay kala 16 yaşındayken öldü. Geriye ise onun insanlığa miras olarak bıraktığı altın değerindeki satırlar kaldı.

     

    9. Rosa Parks

    Kendisi, Amerika’daki ırkçılığa ve ayrımcılığa karşı başlatılan başkaldırının sembol isimlerinden birisi. Şöyle ki 42 yaşındaki Rosa Parks, 1 Aralık 1955 tarihinde iş çıkışı evine doğru yol almak için otobüse bindi. Ama o dönemde otobüslerdeki koltuklar siyahlar ve beyazların oturabileceği hiyerarşik bir düzene göre belirlendiği için bazı sıkıntılar çıkacaktı. Beyazlar ön koltuklarda, siyahlar ise arka koltuklarda oturmak zorundaydılar. Ortadaki değişken koltuklarda da öncelik yine beyazlarındı. Eğer orada siyahlar oturur ve beyazlar ayakta kalırsa, mutlaka siyahlardan biri kalkıp yer vermek zorunda idi. Rosa Parks’ın başına gelen ikonik olay da tam bu noktada gerçekleşiyor işte.

    Beyazlardan biri oturacak yer bulamayınca şoför Rosa’nın ayağa kalkmasını istedi. Fakat Rosa bu durumu reddedince şoför polis çağırdı ve kamu düzenini bozduğu gerekçesiyle mahkemeye çıkartılan genç kadın, 14 dolar para cezasına çarptırıldı. Ülkede adeta infial yaratan bu olay üzerine Montgomery’de 381 gün sürecek olan bir direniş başladı. 381 gün boyunca hiçbir siyah otobüse binmedi ve işlerine okullarına yürüyerek gittiler. Fakat 21 Aralık 1956’da Yüksek Mahkeme otobüslerde siyahların da istedikleri yerde oturabileceği yönünde bir karar çıkartınca siyahlar otobüs boykotuna son verdiler. Daha sonrasında ise Martin Luther King bu olaydan kaynaklanan ayaklanmalardan güç alarak Yurttaş Hakları Hareketi’ni kurdu. Sürdürdüğü mücadele neticesinde 1964 yılında Yurttaş Hakları Kanunu’nun, 1965 yılında da Oy Hakkı Kanunu’nun çıkarılmasında etkili oldu. Eylemlerin fitilini ateşleyerek bir devrin kapanmasına neden olan Rosa Parks ise 1999 yılında ABD Kongresi tarafından altın madalya ile ödüllendirildi.

     

    10. Benazir Butto

    21 Haziran 1953’te Pakistan’ın Karaçi şehrinde dünyaya gelen Benazir Butto, eski Pakistan devlet başkanı Zülfikar Ali Butto’nun kızı olarak tanınıyor. Eğitimini Oxford ve Harvard’da tamamlayıp ülkesine dönmesinin ardından genç kadının babası tutuklanarak idam edildi. Kendisi ise bir süre ev hapsinde tutulduktan sonra yurt dışına çıkmasına izin verildiği için İngiltere’ye gitti. Burada faaliyetlerini gerçekleştirebilmek adına geniş bir hareket alanı yakaladı ve babasının kurduğu Pakistan Halk Partisi’nin başına geçti.

    1988’de ülkesinde yapılan serbest seçimi kazanarak Pakistan tarihinin ilk kadın başbakanı oldu. Ancak bu durumdan rahatsız olan ordu onu yolsuzlukla suçlayarak darbeyle devirdi. 1993 yılında tekrar başbakan seçilen Butto, 3 sene görevde kalmasının ardından yine hiçbir belge olmamasına rağmen yolsuzluk suçlamasıyla koltuğundan indirildi. 1999 yılında Pervez Müşerref öncülüğünde gerçekleşen darbe sonucu Dubai’ye yerleşmek zorunda kaldı. 18 Ekim 2007’de, yapılacak olan seçim için tekrar ülkesine döndüğü ilk saatlerde El Kaide örgütü tarafından bombalı saldırıya uğradı. Kendisi yara almadan kurtulsa da bu saldırıda 138 kişi ölecekti.

    27 Aralık 2007’ye gelindiğinde ise ne yazık ki yine El Kaide’nin gerçekleştirdiği bombalı saldırıdan kurtulamayarak hayatını kaybetti.

     

    Kaynak: 1, 2, 3, 4  


    Yorumlar (1)
    • Ben neden eksiğim hahahah

      Yorum Bırakın

      Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.