hüzünse bir çocuğun gökyüzünü sevmesidir''[/caption] Onun yaşamı bir sayfayı dolduramayacak kadar kısa fakat kalın bir romanın hüzünlü kahramanı olabilecek kadar da uzun sürdü. Genç yaşına rağmen kelimelerine yaşlı bir denizcinin sakalları dökülüyordu. Onun asıl adı Zekai Özger'di. Şiirlerinde ise Arkadaş olmayı tercih etti ve şiirlerini bu isimle kaleme aldı. Selanik göçmeni yoksul bir ailenin çocuğu olarak 8 Ocak 1948'de Bursa'da gözlerini dünyaya açtı. Üniversiteye kadar da doğduğu şehir olan Bursa'da yaşadı. Daha sonra Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Basın ve Yayın Yüksek Okulu Radyo Televizyon Bölümü'nü kazandı ve mezun oldu. Arkadaş Z. Özger'in ilk şiiri kendisinin çıkardığı Kent 16 dergisinde yer alan, ''Niye Kapalı Kapılarınız - Bulamıyoruz'' oldu. Daha sonra; Soyut, Forum, Papirüs, Yordam, Dost, Yansıma gibi dergilerde ve Ulus gazetesinde şiirleri ve yazıları ile okuyucularının karşısına çıktı. Yaşamının kısalığı, yarınların yetmezliği onun çok istediği şiir kitabını yayınlamasına olanak tanımadı; ancak o çoktan yayımlayamadığı kitabının ismini, '' Ne zaman yayımlarsam yayımlayayım adı ''Sakalsız Bir Oğlanın Tragedyası olacak!'' diyerek duyurmuştu. Onun ölümünün ardından şiirleri Tekin Sönmez tarafından 'Şiirler' adıyla yayımlandı. İkinci basımı ise 'Sevdadır' ismiyle yayımlandıktan sonra şairin ölümünden kırk yıl sonra 'Sakalsız Bir Oğlanın Tragedyası' olarak yayımlanabildi.
Sakalsız Bir Oğlanın Tragedyası
charles chaplin bir savaşta yitirdim sakalımı çıkmazlığın grev sesi umutlarımı vururken yendirdim bıyıklarımı papağan kuşkulara biraz elma şekeriyle kazıdım sakalımı lohusa şerbetiyle kazıdım sakalımı yanaklarım paprika lahmacun ister misiniz al işte sana böyle yüze böyle güz demeyin deseniz de sakal yok ya ucunda bu güz vermedi tarla seneye bıyık kerim ben ettim siz etmeyin sakal veririm size iğne iplik elimde bıyık dikerim size yanaklarım taşlıtarla kurabiye yer misiniz
Sayın bayan dursanıza gözünüze kuş kaçmış bu bıyık hiç gitmemiş sesinizin rengine sakalınız uzamış inmiş ta belinize at kuyruğu yapınız ya da örgüleyiniz kedinizin bıyığını usturayla kesiniz yanaklarım bileytaşı ispirto sever misiniz yoksul ve utangaç bir müşteriyim ben sizde güneş bulunur mu biraz/kaktüs alıcam saksılarım yeşersin üç beş bulut verin de çok üşüdü güneşten şizofreni olucak çabuk olun lütfen dikenleri solucak yanaklarım gobi çölü soğuk su içer misiniz yüzüm eski bir artist yaşlandıkça shirley temple elimde bir baş soğan bir baş sarımsak ah ne kadar şakacısınız hiç hamlet oynamadınızmı olmak ya da olmamak bütün sorun bu yanaklarım yul bryner şimşir tarak istermisiniz
TRT Ankara Televizyonu'nda kurgucu olarak çalışan şair, 28 Nisan 1973 akşamı TRT'deki programını izlemek için dışarı çıktı. Bir süre televizyon izledikten sonra eve dönerken, Meşrutiyet Caddesi'nin merdivenli bölümünün sağ tarafındaki dar ve karanlık bir sokakta düşmüş, ancak sabah saatlerinde bulunarak hastaneye kaldırılabilmiştir. Yaşam mücadelesini 5 Mayıs 1973 tarihine kadar sürdürebilmişse de 25 yaşında aramızdan ayrılmıştır. Ölüm nedeni beyin kanaması olarak kayıtlara geçen şairin ailesi ve arkadaşları buna neden olan olayın 24 Ocak 1971 tarihinde SBF yurduna yapılan polis baskınında, Arkadaş Z. Özger'in maruz kaldığı ağır darbeler ve işkenceden kaynaklandığını açıklamıştır. O günleri anlatan kaynaklarda Arkadaş Z. Özger'in de adı geçer. Arkadaşları tarafından Şair olarak bilinen Arkadaş, yurt baskını sırasında içeride kalmayı tercih eden öğrencilerdendi. Yaşanan bu baskın sonunda şair ile kız kardeşi arasında geçen diyalog o gün Arkadaş'ın çektiği acıyı tarif eder: “Biliyor musun, bir gün dayanılmayacak kadar ağrıyor. Sanki kafamın içi sallanıyor, boşalıyor gibi. Acaba kötü bir şey mi var?” Şair o günü ''Adak'' başlıklı şiiriyle anlatır.1.
Nasıl anlatsam
değil, nasıl başlatsam
o şanlı günü
gecenin oynayışını
çılgın güruhu
kanlı düşmanı
2.
biz üçyüz yurtseverdik
üçyüz antlı yurt bekçisi
umutla beslerdik kanımızı
yediğimiz al alma
içtiğimiz nar suyu
her birimiz bir çiçek
büyütürdük, görevimizdi bu
sevgiyle sökerdik ayrıkotlarını toprağın
sevgiyle ayıklardık yaramaz kurtlarını
açsın diye en güzel çiçek
3.
biz üçyüz yurtseverdik
bir gün sularken çiçeklerimizi
üçbin kişilik düşman ordusu
ve onun paralı sivil askerleri
saldırdılar yurdumuza
birden bastırıldık
kötü bastırıldık
ikinci güneşi vururken yüreklerimize
ve onunla beslerken çiçeklerimizi
ama andımız vardı üçyüz çiçeğe
vermiyecektik onu açtıran toprağı
bu yurdu, büyütüp gövertten gövdemizi
silahımız çiçeklerdi
cephanemiz yüreğimiz
sayımız azdı ama
korkumuz yoktu
kaç saat vuruştuk
kaç yüzyıl saat
sayımızın azlığına
düşmanın çokluğuna bakmadan
kan tutmuş üçbin düşmana
üçyüz yurtsever
daha da vuruşurduk
daha kaç yüzyıl saat
ah aymaz gece, oynaş gece
iğrenç karanlığıyla gelince
yurdumuzun yarısı düşman eline geçti
üçyüz yurtsever yarısı düşman eline geçti
gözü dönmüi, kan tutmuş
çılgın güruh
kanlı düşman
öfkesini tutsak ettiklerinden alırken
direnmek onları feda etmek demekti
ah kalleş gece, kancık gece
sonunda teslim olduk işbirlikçi karanlığa
ama kul aşkına söylemeli
iyi direndik düşmana
üçyüz açılmış çiçek aşkına
iyi dayandık üçbin düşmana
4.
düşman ordusunun küçükbaşlarından biri
elinde bir aygıtla bağırıyordu
-söz veriyoruz, namus sözü
namus sözü, kimseye dokunulmıyacak
kimseye vurulmıyacak, hiçkimse dövülmiyecek
teslim olun namus sözü
biliyorduk hepimiz
geçersek ellerine
korkunç dövülme ve işkenceler...
ama namus sözü verdi bir baş
dokunulmıyacaktı kılımıza bile
düşmanın namuslusu
itin kudurmuşu
ah şaşıyorum nasıl ölmediğimize
üçbin kişilik düşman ordusu
ve onun paralı sivil askerleri
azgın düşman
çılgın güruh
kan mı tuttu sizi
vurdular, kötü vurdular
ne savaş kuralları
ne insanlık onuru
kara tarihlerinin
iğrenç bir zaferini daha
gövdemize kazıdılar
gayrı bu kazıyla büyüyecek gövdelerimiz
biliyerek öfkeli keskinliğini
5.
bu vuruşmada ölü vermedik
ama ant içtik üçyüz yaralı
başlatmak için büyük savaşı
çoğaltıcaz üçyüzleri
açıncaya kadar en güzel çiçek
Onun kelimelerini yalnızca okumadık. Şiirleri bestelendi kulaklarımıza doldu, yüreğimizde açtı tomurcukları. 'Pencere' isimli bestelenen şiiri baharı taşıdı yanımıza.pencereyi kapama gök dolabilir içeri sen neyi görebilirsin ıslak bir bulutun ağışını mı
pencereyi kapama kuş dolabilir içeri sen neyi taşıyabilirsin kırık bir dalın yükünü mü
Pencereyi aç Soluğun çıksın dışarı sen büyütmedin mi ciğerinde onu Kokusu hayatı yıkasın diye
Pencereyi aç Sesin sarsın dünyayı Duyulur elbet ta ötelerden Yürek kendini tanır
Merhaba diyerek tanıttı kendini bizlere. Merhaba Canım şiiriyle tanıdık onun genç yüreğini. ben az konuşan çok yorulan biriyim şarabı helvayla içmeyi severim hiç namaz kılmadım şimdiye kadar annemi ve allahı da çok severim annem de allahı çok sever biz bütün aile zaten biraz allahı da kedileri çok severiz hayat trajik bir homoseksüeldir bence bütün homoseksüeller adonistir biraz çünki bütün sarhoşluklar biraz freüdün alkolsüz sayıklamalarıdır siz inanmayın bir gün değişir elbet güneşe ve penise tapan rüzgarın yönü çünki ben okumuştum muydu neydi biryerlerde tanrılara kadın satıldığını ah canım aristophones barışı ve eşek arılarını hiç unutmuyorum ölümü de bir giz gibi içimde ölümü tanrıya saklıyorum ve bir gün hiç anlamıyacaksınız güneşe ve erkekliğe büyüyen vücudum düşüvericek ellerinizden ve bir gün elbette zeki müreni seveceksiniz (zeki müreni seviniz) Acılarını anlattığı şiirleri de oldu; haykırdı yalnızlığın karanlık yanını. Bir el beklediği zamanlar da umut dolu düşlerini sayıkladı güneşi doğururken kalemi. Ve bir şiir yazdı duyulmasını istediğinden, Hüznün Mevsimi dedi buna.Gece bir tabut gibi çöker omuzlarıma bir ölünün iç çekmesi olur rüzgar hüzünle düşünürüm uzaktaki bir evi
yıldızlar sayılmaz: hasret uzakta hasreti bir ben bilirim
bir de gecenin gözlerindeki baykuş baykuş kötü kuş baykuş çirkin kuş onu hüznümle güzelleştiririm. hüznümle süsler. bir damın üstüne oturturum süsler. Damımın üstüne oturturum
-sizi hiç bu kadar yakından görmedimdi
yıldızlar sayılmaz: hasret uzakta
abimin acıyla yontulmuş yüzü yaşlı bir güvercin gibi düşer avuçlarıma dağılır ses olur acısı ezberlediğim bir öğüdü yineler bana
-çocuğum üşütme yüreğini şimdi hüzün mevsimidir bütün şiirleri gezen
ben doğma büyüme evciyim göç benim harcım değil hasret bana çabuk dokunur yalnızken karanlıktan korkarım
mesela mevsim kışsa yağmur yağıyorsa mesela annem de yoksa yanımda mesela, şimşek de çakıyorsa ben çok korkarım ağlarım
-ana bana kurşun dök. dua oku. üfle ana ana ben daha çok küçüğüm. bana ninni söyle ana
yalnızım. bunu hep söylüyorum yalnızım. bunu hep söylüyorum
geceyi çarmıha geriyorum kimseler tapmıyor hüznümü ölçeğe vuruyorum yüreğine sığmıyor her şey ne kadar olabilir meraklanıyorum yüzüme dokundukça tırnaklarım kanıyor yalnızlığımı hüznümle yoğuran gece öyle basitsin ki sen bütün şiirlerin içinde biliyorum. biliyorum bunu da biliyorum gökteki yıldızlar kadar dizeler yazılsa da kendime kendimden başka kendim yok ne utancımı kuşanan bir sevgi ne çirkinliğimi öpen bir kız
yalnızlığımdan yalnızlığım yalnız
-ana bana bir hal oldu. hep böyle titriyorum ana çok üşüyorum, ıhlamur ısıt bana
yıldızlar sayılmaz: hasret uzakta ben sevgiye hasretim, sevgi uzakta
ey insanlar ey gecede unutulmuşluğumun yargıçları iğrenerek öpüyorum parmaklarınızı iğrenerek. hepinizi kucaklıyorum ilkin ağzınızı dudaklarınızı dişlerinizi öpüyorum bilmiyorsunuz. ben kendimi öpüyorum
cinsel bir çiftleşmedir çarşaflar ıslak bir gece en fazla kendini çoğaltır bir solucan vücuduna yeni bir halka ekler döllenir acı. sevişme daha da erselikleşir
-hü'yü tanıdım size anlatmalıyım bir gün size bir gün mutlaka hü'yü anlatmalıyım
geceyse tükenmişse güneşin güçlülüğü gök gözlerinin buğusunu yansıtır senin acın acıların ölümüne gebedir korkma yavrum ne gece ne geceler senin suçsuz mızıkçılığını küçültemez bir çirkini öpmek için uzattığın yüreğini
güzelleşip bir sevginin göğsüne yatmak biraz biraz yorgun biraz korkak bir insan sevmek biraz dayayıp sırtını gecenin duvarına bir ölünün ağzını dudağını öpmek biraz
yıldızlar sayılmaz: hasret uzakta ben sevgiye hasretim, sevgi uzakta
ey kanımda tefler çalan mevsimle gelen sesimi çakallarla boğan gece hüznüme vur acımı soy beni de kuşat boris karlof kadar masum yüzümü karanlığınla frenkeştaynla çünkü artık büyütmeliyim içimde nefreti kalbim ki yıllardır iyiliğe abone nerde bir insan görse bırakır sevgi kuşlarını çünkü o bağışlar yargıçlarını kendi yasalarını kuramıyan yargıçlarını
ey gecede unutulmuşluğumun suçluları ey yanlışlığımın yanlış yargılayıcıları suçum: nefreti öksüz bırakmak savunmam: sevgimi yüceltmek içindir sakalım yok biliyorum ama kötü değilim büyükleri sayarım küçükleri severim çocukları incitmeden severim. kadını öpmesini bilirim
sizi de sizi de öpmesini bilirim
-ana ben çok yalnızım. benim başka sevgim yok içimde utanç çiçeği gibi büyüyor hü
kural tanımayan sevgim benim aykırım fizikötem doğaüstüm yanlışlığım aşkım. sevgili yanılgım benim başyargıcım nefretim nefretim nerdesin
kalbim bir gün elbette sana hükmedeceğim
elbet geçer bu hüzün mevsimi bir baykuş bir serçeyle arkadaş olduğu gün o gün size sevinci de anlatıcam bir solucan bir leylekle çiftleştiği gün o gün bahar mevsimidir size aşkı anlatacağım
ve bir gün elbette yıldızları sayacağım
-gelin kucaklayın beni. yıldızları sayamıyorum.
https://www.veyayinevi.com/urun/sakalsiz-bir-oglanin-tragedyasi-arkadas-z-ozger3/
Yorum Bırakın