Kavganın ve Aşkın Şairi Pablo Neruda'nın 5 Şiiri

Kavganın ve Aşkın Şairi Pablo Neruda'nın 5 Şiiri
  • 3
    0
    0
    0
  • Asıl adı Ricardo Neftali Reyes Basoalto olan ancak Çek yazar Jan Neruda'yu okuduktan sonra kendisine Pablo Neruda ismini yakın bulan şair şiirlerini bu isimle yazmaya başlamıştır. Şiirlerinde aşkın her haliyle uğraşmış olan şair, aşkı yalnızca bir insanın bir başka insana duyduğu yoğun sevgi olarak görmemiş; onu doğaya, insanlığa ve devrime adamıştır. Bu yüzden ki bizler Neruda'yı kavga ve aşkın şairi olarak tanırız. 12 Temmuz 1904 yılında Parral, Şili'de gözlerini dünyaya açan şair, emeği ve işçi sınıfını henüz küçük yaşlarda tanımaya başladı. Şiirlerindeki güçlü tasvir ona çocukluğundan miras kalmıştır. Babası demir yolu işçisi olan Neruda, çocukluğunu küçük taşra istasyonlarında yaşadı ve bunun etkisiyle kendisini mevsimlik tarım işçilerinin ve maden işçilerinin içinde buldu. Siyasi karakteri onu yaşamı boyunca mücadele vermesine ve acılarla boğuşmasına yol açtı. Ancak o şiire ve insanlığa dair umudunu hiçbir zaman yitirmedi. Mesleğinden dolayı birçok ülke görme şansı yakalayan Neruda, görevi gereği İspanya'ya gönderildiğinde İspanyol şairlerinin çıkardığı dergide yazılar yazmaya başladı ve bir süre sonra bu derginin yöneticiliğini üstlendi. O dönemde İspanya'da süren iç savaş esnasında Cumhuriyetçiler'den yana tavır alan ve bu yüzden Şili hükümeti tarafından görevine son verilen Neruda, sahip olduğu düşüncelerinin bedelini ödemeye başlamıştı. 23 Eylül 1973 yılında yaşama veda eden şair, vedasının ardından soru işaretleri bıraktı. Bazı insanlara göre zehirlenerek öldürüldüğü düşünüldü ve bunun gıyabında 2011 yılında mezarı açılarak ölümü yeniden incelendi; bu inceleme sonucunda prostat kanseri sonucu öldüğü açıklansa da akıllarda yer edinen zehirlenme kuşkusu hala devem etmektedir. Yaşamına kısaca değindikten sonra onu kavganın ve aşkın şairi olarak hatırımıza düşüren şiirlerini hep beraber okuyalım.
    • En Hüzünlü Şiir

    Bu gece en hüzünlü şiiri yazabilirim

    Yazabilirim örneğin; “Gece yıldızla dolu ve yıldızlar masmavi titreşiyor uzakta`

    Şarkı söyleyip esiyor gece rüzgârı.

    Bu gece en hüzünlü şiiri yazabilirim... Sevdim ben onu, o da beni sevdi bir ara

    Buna benzer gecelerde sarıldım kollarımla Defalarca öptüm onu sonsuz göğün altında

    Sevdi beni o, ben de onu sevdim bir ara O koca, masum gözler sevilmez miydi ama?

    Bu gece en hüzünlü şiiri yazabilirim Onu tutamadığımı, kaybettiğimi düşünmek

    Dinlemek uçsuz bucaksız geceyi, onsuz daha tenha kalan Ve şiir… Çime düşen çiy gibi düşer cana.

    Ne çıkar sevdam onu tutamadıysa... Gece yıldızla dolu ve yanımda değil o... Hepsi bu...

    Şarkı söylüyor uzaklarda biri. Çook uzaklarda... Ruhum kayboldu onsuzlukta…

    Gözlerim onu arıyor geri getirirmiş gibi, yüreğim onu. Ve yanımda değil o...

    Aynı gece ağartıyor aynı ağaçları Bir zamanlardaki biz, artık aynı değiliz

    Sevmiyorum artık onu doğrudur, oysa ne çok sevmiştim... Sesim rüzgârı kollardı kulağına değmek için

    Başkasının… Bir başkasının olacak... Sesi, ışıltılı teni, derin gözleri... Bir zaman öpüşlerime ait olduğu gibi...

    Artık sevmiyorum ya... severim yine belki. Sevda o denli kısa, nisyan öyle uzun ki...

    Çünkü benzer gecelerde sarıldım kollarımla Kaybolup gider ruhum onsuzlukta... Bu bana yaşattığı en son acı Ona yazdığım en son şiir de olsa

    • Buğdayın Türküsü

    Halkım ben, parmakla sayılmayan Sesimde pırıl pırıl bir güç var Karanlıkta boy atmaya Sessizliği aşmaya yarayan

    Ölü, yiğit, gölge ve buz, ne varsa Tohuma dururlar yeniden Ve halk, toprağa gömülü Tohuma durur bir yerde Buğday nasıl filizini sürer de Çıkarsa toprağın üstüne Güzelim kırmızı elleriyle Sessizliği burgu gibi deler de

    Biz halkız, yeniden doğarız ölümlerde.

    [caption id="attachment_188938" align="aligncenter" width="400"] Pablo Neruda ve Fidel Castro[/caption]
    • Amerika

    Yanım, yörem hanımeli, Çevrilmişim, çevrilmiş: Çölle, çakalla, kıvılcımla. Yanım yörem, burcu burcu leylaklar, Günler sarmış beni, aylar; Çevrilmişim, çevrilmiş: Tek tanışım, sularla. Yanım yörem tırnaklardır, balıklar, Çevrilmişim, çevrilmiş: Tek kurduğum şey, masalarla. Sarmış beni, incecikten ve cenkçi: Çanlar dolu kıyıdaki köpükler. Volkanın erguvan gömleği, Yerlinin erguvan gömleği; Ve kökler, Dikenler, yapraklar arasında; Çırılçıplak bir ayağın çizdiği, Patika; Varıyorlar ayaklarıma geceleyin, Geçeyim diye üstlerinden. La Guayra’nın, Trinidad’ın dalgakıranlarında, Ve zenciler içinde var iken ben; Guatemala’nın rüsvalık barışında, Kondorların kanlı pençelerinde, Var iken ben; O değirmi, o anlaşılmaz, O pırıl pırıl gökboşluğunda, Buzullardan dökülen küllerde, Köylülerin el arabalarında, Depremde, Ve doğumlarının rahminde var iken; Sükunun içinde, Küçümencik burçlarla taçlanmış Akşamında, Senin karnında, karnında var iken ben; Tümcek, tümcek gecemdir benim. Gündüzümdür; Tümcek tümcek, Havamdır benim, yaşadığımdır, Acı çektiğimdir, yücelttiğimdir, can verdiğimdir; Yani tümcek; Toprağa yayılmış kan, Bir güz gibi mahzun; Ölümün korkunç sancağı, Ulu ormandaki; Ve bozguna uğramış, Saldırıcının adımları; Ve çığlıkları cengaverlerin, Ve uyuyan mızrakların, Tan kızıllığı. Ve tedirgin uykuları, Askerlerin; Timsah sükununun, Çamurlara belendiği, Koca nehirler; Başkaları unutulmuş, Yeni şehirlerin; Oldum olası ele geçmez kuşların, Korosu; Ve ormanın, kokuşmuş aydınlığında, Koruyucu şimşeği, ateşböceğinin; Tümcek tümcek... Dilime türkü ettiğim heceler, Ne ışıktan olmalıdır, ne geceden Amerika. Zaferimin ekmeğinden, Ve şimşekten çekip koparılan madde: Topraktan olmalıdır, topraktan. Kil enginiyle sarılmışım ben. Yaşadığımca: Ellerimin içinde akan, Cömert topraklardan, Bir kaynaktır. İçtiğim, şarap değil toprak, Ağzımın toprağı, Sırlı toprak, ekenek toprağı; Ve sebzelerden, ışıktan borasıyla, Çiğiyle, Altın kileriyle, tahıl köküyle Topraktır.

    [caption id="attachment_188943" align="aligncenter" width="730"] Nazım Hikmet ve Pablo Neruda[/caption]
    • Nazım'a Bir Güz Çelengi

    Neden öldün Nâzım? Senin türkülerinden yoksun ne yapacağız şimdi? Senin bizi karşılarkenki gülümseyişin gibi bir pınar bulabilecek miyiz bir daha? Senin gururundan, sert sevecenliğinden yoksun ne yapacağız? Bakışın gibi bir bakışı nereden bulmalı, ateşle suyun birleştiği Gerçeğe çağıran, acıyla ve gözüpek bir sevinçle dolu? Kardeşim benim, nice yeni duygular, düşünceler kazandırdın bana Denizden esen acı rüzgâr katsaydı önüne onları Bulutlar gibi, yaprak gibi uçarlar Düşerlerdi orada, uzakta. Yaşarken kendine seçtiğin Ve ölüm sonrasında seni kucaklayan toprağa.

    Sana Şili'nin kış krizantemlerinden bir demet sunuyorum Ve soğuk ay ışığını güney denizleri üzerinde parıldayan Halkların kavgasını ve kavgamı benim Ve boğuk uğultusunu acılı davulların, kendi yurdundan... Kardeşim benim, adanmış asker, dünyada nasıl da yalnızım sensiz. Senin çiçek açmış bir kiraz ağacına benzeyen yüzünden yoksun dostluğumuzdan, bana ekmek olan, rahmet gibi susuzluğumu gideren ve kanıma güç katan Zindanlardan kopup geldiğinde karşılaşmıştık seninle Kuyu gibi kapkara zindanlardan Canavarlıkların, zorbalıkların, acıların kuyuları Ellerinde izi vardı eziyetlerin Hınç oklarını aradım gözlerinde Oysa sen parıldayan bir yürekle geldin Yaralar ve ışıklar içinde.

    Şimdi ben ne yapayım? Nasıl tanımlanır Senin her yerden derlediğin çiçekler olmaksızın bu dünya Nasıl dövüşülür senden örnek almaksızın, Senin halksal bilgeliğinden ve yüce şair onurundan yoksun? Teşekkürler, böyle olduğun için! Teşekkürler o ateş için Türkülerinle tutuşturduğun, sonsuzca.

    • Oğulları Ölen Analara Türkü

    Onlar ölmediler yok, Ateş fitilleri gibi: Dimdik ayakta, Barut ortasındalar!

    Karıştı, bakır tenli Çayır çimene, Karıştı, O canım hayalleri: Zırhlı bir rüzgâr, Perdesi gibi; Bir set gibi: Kızgın çehreli, Göğüs gibi: Göğün görünmez göğsü gibi!

    Analar, onlar ayakta Buğday içindeler, onlar, Yücelerden yüce dururlar: Dünyayı doruktan seyreden, Bir öğle güneşi gibi. Bir çan darbeleri gibi, Onlar. Ölmüş gövdeler arasında, Zaferi çekiçleyen bir ses gibi Onlar, Kara bir ses gibi. Ey canevinden vurulmuş, Toz duman olmuş bacılar! İnanın oğullarınıza. Kök oldu onlar, Sade kök: Kan suratlı, Taşlar altında. Karışmadı toprağa, Dağılmış kemikçikleri. Ağızları ısırır hala, Kuru barutu; Ve demir bir okyanus gibi, Titreşirler hâlâ. Ben ölmedim, der, Yumrukları; Yukarı kalkık yumrukları, Daha.

    Bunca yere düşmüşlerden, Yenilmez bir hayat doğar: Bir tek beden olur, Analar, bayraklar, çocuklar, Hayat gibi canlı tek bir beden; Bir yüz bekler karanlıkları, Ölü gözleriyle, Kılıcı dopdolu, Dünya ümitlerinden.

    Dursun,

    Dursun yas esvaplarınız. Yığın derleyin, Gözyaşlarınızı; Bir metal oluncaya kadar: Bununla vuracağız, Gündüz gece; Bununla çiğneyeceğiz, Gündüz gece; Bununla tüküreceğiz Gündüz gece Kin kapılarını, Kırıncaya kadar.

    Oğullarınızı bilirdim, Unutmadım acılarınızı. Ölümleriyle nasıl kıvandıysam, Hayatlarıyla da öyleyimdir. Onların gülüşleridir: Karanlık atölyeleri ışıtan. Her gün metroda, yanıbaşımda: Onların ayak sesleridir, Çın çın. Akdeniz portakallarında, Güney ağları içinde; Yapılarda, Basımevi mürekkeplerinde; Kalplerini tutuşur gördüm onların, Güçle, yangınla.

    Ben de sizler gibiyim, analar. Benim kalbim de yas dolu, ölüm dolu. Gülüşlerinizi öldüren kanla, Serpilip gelişmiş; Bir orman gibidir kalbim. Günlerin kahredici yalnızlığı, Uyanışın sisli öfkeleri Girmiştir içine.

    Susamış sırtlanları, Bitip tükenmez ürmeleriyle Afrika'dan gürleyen hayvan sesini; Öfkeyi, iniltileri, hoş görmeleri, Bırakın, bir yana bırakın. Ölümün ve tasanın Çemberinden geçmiş analar, Doğan ulu günün ortasına bakın: Bu topraktan güler ölüleriniz. Kalkık yumrukları titrer, Buğdayın üstünde, Bilesiniz.

      BONUS How I Met Your Mother dizisinde Ted Mosby karakterinin dizelerini ezbere bildiği bir şair Pablo Neruda'nın, dizinin içinde yer aldığı bir bölümden kısa bir kesit. https://www.turkedebiyati.org/pablo-neruda.html

    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.