İşte bu ada "Dr. Moreau'nun Adası"
Ve kendinizi istemsiz bir şekilde bu adada buluyorsunuz. Neler olurdu? Bir düşünün.
Siz düşünürken bende karakterimiz Edward Prendick neler yaşamış onu anlatayım sizlere.
Edward Prendick, bir gemi kazasından sağ kurtulan tek kişi ve onu kurtarıp Doktor Moreau'nun Adası'na getiren de Montgomery. İlk başta adanın sahibi olan Dr. Moreau tarafından istenmiyor Prendick, fakat sonra onları getiren gemi de Prendick'i kabul etmeyince adada kalmak zorunda kalıyor. Bu ada onun gerçekten kurtuluşu mu peki?
Prendick'e bir oda veriliyor fakat odanın dış avluya bakan kapısı kitleniyor. Prendick neden istenmediğini anlıyor ve bu adada bir şeyler döndüğünü seziyor. Bu tezini gemide onlarla birlikte gelen Puma'nın insanın iliklerine işleyen acı verici çığlıkları da kuvvetlendiriyor. Dr. Moreau ismi ona bir yerlerden tanıdık geliyor fakat hatırlaması için önce adayı keşfe çıkması gerekiyor. Bir sabah dış kapıyı açık bulan Prendick, kendini uçsuz bucaksız adanın içine bırakıyor. Karşılaştığı şey ise dudak uçuklatacak türden insanlar oluyor. İnsan demeye şahit ister cinsteki bu insanların neden bu şekilde hayvan gibi tüylü ve garip olduklarını daha sonra anlayacak. Olayların seyri gittikçe değişiyor ve Prendick, Dr. Moreau'nun kim olduğunu ve adada neler döndüğünü öğreniyor. Bir kaçış planı yapıyor fakat başarısız oluyor. Hatta adadan kaçamayınca intihar etmeye çalışıyor. Dr. Moreau olayları ona açıklayacağını söyleyerek onu ikna ediyor.
Dr. Moreau yaptığı her şeyi tüm soğuk kanlılığıyla anlatıyor. Prendick'i intihara sürükleyecek kadar ürkmesinin sebebi ise Dr. Moreau'nun yaptığı deneyler ama bu deneyler öyle kimyasal deneyler değiller. Hayvanlar üzerinde dirikesim işlemiyle deneyler yapıyor bu adam ve asla yaptığı şeyden de suçluluk hissetmiyor. Ona göre acı, fazla büyütülen bir şey ve gereksiz. Sadece yaptığı çalışmalarla araştırmasının sonucuna odaklanıyor. O kesip biçtiği hayvanlar, Prendick'in gördüğü insanlar. Onlar insan değiller hayvanlar ve bazıları yarı sırtlan yarı domuz, bazıları kurt kadın bir sürü viviseksiyon işleminin sonucu olan müsvedde gibi adada amaçsızca yaşamaya mahkum edilmiş yaratıklar.
Bu yaratıklar için Dr. Moreau, Efendileri. Dediği her şeyi emir olarak alan bu yaratıklar ondan delicesine korkuyor. Elindeki kırbaçını şaklatması bu hayvanlara korku salması için yetiyor ve "Yasa" diye bildikleri bir şeyin boyunduruğu altında yaşatıyordu. Bu hayvanlar Yasa Bildirici tarafından da sürekli uyarılıyor.
"Kim ki Yasa'yı çiğner, kötüdür."
"Kimse kurtulamaz."
".... Yeniden Acılar Evi'ni boylayacak!"
Tüm bu cümleler o masum Hayvan Halkı'nın dilinde. Bu noktada dikkat edilmesi gereken yer Hayvan Halkı'nın Dr. Moreau'yu "Tanrı", deneyler yaptığı barakayı da "Acılar Evi" yani cehennem olarak görüyorlar. Bu adanın tek eksiği de şeytan olmuyor mu bu durumda?
Bu kısımları okurken tüyleriniz ürperiyor. Bir insanın doğaya kendi merak ettiği soruların cevabını aramak için yaptığı bu müdahale kan dondurucu. Fakat unutulmamalıdır ki doğaya yapılan her müdahalenin bir sonucu vardır. Doğa her zaman geri dönüşünü bir şekilde gerçekleştirir.
Bu geri dönüş de Dr. Moreau'nun başına gelenler ile oluyor. O kesip biçtiği Puma tarafından parçalanarak öldürülüyor. Hiç beklemediğim ve okurken şaşırdığım bu sahnede Dr. Moreau tüm yaptıklarının bedelini kendi yaratmaya çalıştığı varlık tarafından öldürülerek ödüyor. Kendi canıyla ödediği bu bedel geride kalan o insanımsı hayvanların acılarını dindiriyor mu? Onlarda bıraktığı korkuyu silebiliyor mu?
Dr. Moreau'nun ölümü Hayvan Halkı'nda bir sersemlik yaratıyor. Artık yasalar yok diyorlar. Kendi özlerine dönebilmek için daha rahat bir ortam oluyor onlar için. Artık acı yok. Fakat Prendick, Montgomery ile bu adada yalnız kaldığının farkında ve kontrolu elinde tutmak için; "Hayır, Efendi ölmedi, sadece beden değiştirdi. Yukarıda. Sizi izliyor. " diyerek Hayvan Halkı'na tekrar bir korku salıyor. Bu korkunun uzun sürmeyeceğini gayet farkında olan Prendick, kitabın ilerleyen sayfalarında yeri geldiğinde ölmek için yakaracak seviyeye gelecek, yeri geldiğinde de "Efendi" olacak. Peki adadan kurtulabilecek mi?
H. G. Wells'in bu romanı 1896'da daha bilimkurgunun adı bilimkurgu değilken dahası Avrupa'da canlı hayvanlar üzerinde deneyler yapılmalı mı yapılmamalı mı tartışmalarının olduğu bir dönemde büyük bir cesaretle kaleme almıştır. Bilimde etik yok olduğunda neler olacağını yanıtlar. Bir insanın, kafasına göre kesip biçerek hayvanlarla yapboz oynamasının etik mi değil mi diye bile tartışılmaması gerekir. Fakat şu dönemde bile hayvanların bizden aşağı bir varlık olduğu düşünülerek acılar çektiriliyor. Sadece konuşamadıkları için mi bizim kafamıza göre yönetebileceğimiz varlıklar oluyorlar?
Tüm bunları düşündükçe, aynı Prendick'in de dediği gibi "Bu dünyanın akıl sağlığına duyduğum inancı yitiriyorum."
KAYNAK:
Wells, H. G. (2017) Dr. Moreau'nun Adası. İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları.
Harika!