Bozkırkurdu, Nobel ödüllü İsviçreli yazar Hermann Hesse'nin 1927 yılında yayımlanan romanıdır. Alman Yeni Romantizm akımının en önemli temsilcilerinden biri olan Hesse'nin eserlerinin temel konuları, bireyin iç dünyası ve yaşamı anlamlandırma üzerinedir. Eserleri bir bakıma kendisinin dönemi ve çevresiyle hesaplaşmasıdır. Birinci Dünya Savaşı sonrası kaleme aldığı, en öne çıkan romanlarından biri olan "Bozkırkurdu"nda kendi içinde yaşadığı çatışmayı ve sistem eleştirisini dile getirir.
Kitap, kurgusal bir önsözle başlıyor. Önsöz, romanın önemli bir parçası görevinde. Bu bölümde Bozkırkurdu'nun dışarıdan nasıl göründüğüne notları bize ulaştıran kahramanın gözlemleri ve tespitleriyle şahit oluyoruz. Kahramanın teyzesinin evini kiralayan Bozkırkurdu, daha ilk gelişinden itibaren sıradanlıktan uzak halleriyle dikkati üzerine çeker. Kahraman; onu yakından tanımaya çalışır, onu kendi açısından tanıtır. Kısa süren bu betimlemenin ardından Haller ortalıktan kaybolduktan sonra, onun notlarıyla (asıl hikâyeyle) baş başa bırakır bizleri. Kitabın bu bölümden sonrasını ise büyük ölçüde Harry Haller'in notları oluşturur. Hayatta savrulmaya başlamış bir adamın hikâyesini kendi ağzından dinlemeye başlarız.
Harry içerisinde Bozkırkurdu'nu bulur. Yalnızlığın, gücün simgesi Bozkırkurdu. Aykırı bir insan olan Bozkırkurdu; burjuvaziye karşı, çalışmaya karşı, ilişkilerde mesafeli... "Öğrenemediği tek şey, kendi kendisinden ve yaşamından memnunluk duymaktı, bunun üstesinden gelememişti bir türlü."(s.40) Harry, kendisini bilinçli olarak toplumdan soyutlar. Öncesinde bir gazetede yazarlık yaparak yaşamını sürdüren bu adam, toplumun isteklerine göre yazmayı reddeder ve işinden ayrılır. Onun içerisinde bulunduğu durum aydın-toplum çatışması olarak nitelenebilir: "Kendini asla para için, rahat bir yaşam için satmamış, güç sahiplerine kendini peşkeş çekmemişti."(s.44) Romana yön veren temel konulardan biri, yaşanılan kişilik çatışmasıdır. İnsan, insan eğilimlerinin iyilerini temsil ederken kurt, kötü yönlerini simgeler.
Savaş karşıtı olarak bilinen Hesse, "Bozkırkurdu"nda arka planda iki dünya savaşı arasındaki dönemi, sistemi de eleştirir. Harry'nin yalnızlığı büyük ölçüde toplum yaşamına yön veren savaş fikrini benimseyememesidir. Yaşadığı ikili kutupluluk yaşadıklarına bir anlam verememesinden ötürüdür. Bu anlamsızlık onu her yerde takip eder: arkadaşlarıyla ilişkilerinde, sokaklarda, iş dünyasında...
Harry, hayata tutunmak için çabalar ama bir türlü beceremez. Bunun sonucunda bir gece evine dönerken intihar etmeye karar verir, eve varınca intihar edecektir. O sırada yol üzerinde sembolik bir anlam taşıyan bir meyhaneye rastlar, oraya uğrar. Orada yaşadığı deneyimler sonucu bir daha evine dönmek istemez. Bu aşamadan sonra yeni bir anlam arayışı başlar, değişmeye başlar yaşamı...
Romanın son bölümünü "büyülü tiyatro" oluşturur. Jung'un öğrencisi Lang'dan psikanaliz tedavisi alan yazar, psikanalizi romanın kurgusuna dahil eder. Haller, burada çözümü iç dünyasında arar. Büyülü tiyatrodan oyunu oynamayı başaramayan, yeniden oynamak zorunda olan birisi olarak çıkar: "Günümüzde yaşamak ve yaşamaktan zevk almak isteyen birinin senin gibi, benim gibi bir insan olmaması gerekiyor."(s.145)
Toplumsal ve psikolojik detayların hâkim olduğu roman için Hesse; ölümünden bir yıl öncesinde,1961'de, şu ifadeleri kullanmıştır: "(...) okurlarımın çoğu Bozkırkurdu'nun öyküsünün insanı kemiren bir hastalıktan ve bunalımdan söz ettiğini ama tüm bunların ölüme ve yok olmaya değil, tersine iyileşmeye yönelik olduğunu anlarlarsa kendimi mutlu hissedeceğim." Bu açıklamadan romanın iki savaş arasında bocalayan insanlar için bir çeşit terapi, hayatı anlamlandırma seansı olduğu çıkarımını yapabiliriz.
KAYNAK:
Hermann Hesse, Bozkırkurdu, Yapı Kredi Yayınları
Bekir Zengin, Hermann Hesse'nin "Step Kurdu" Başlıklı Eserinde Çağ Eleştirisi ve Psikanalizmin İzleri
Yorum Bırakın