Günlük İngilizce Kalıpları Ve Dizilerdeki Kullanımları

Günlük İngilizce Kalıpları Ve Dizilerdeki Kullanımları
  • 1
    0
    0
    1
  • Dersin türü, konusu fark etmez. Hemen hemen her derste ''Hocom pordon do boz bonloro gorçok hoyotto norodo kollonocoz'' diyen öğrencilerle karşılaşmışızdır, hatta bunu okuyan birinin de, ben dahil, bu gruba mensup olması oldukça muhtemel.

    Sorgulayan, sorgularken de öğretmenlerin bir tık sinirini bozan İngilizce sevdalılarını buraya alalım... Bu yazıda paylaşacağım bütün kalıpları biliyor, kısmi olarak biliyor ya da hiç bilmiyor olabilirsiniz. Bunlar tamamen ingilizce seviyesine, ilgi alanına ve hazır bulunuşluluğa göre değişebilir. Fakat benim öğrencilik yıllarımda genelde gramer üzerine eğitimler verilip bol bol okuma parçaları okutulurdu ki sınavlarda yüksek netler yapılabilsin. Lise 1'de hem korkulu rüyam felaketim hasretim hem de günlük hayatta sık sık kullanılan informal kalıpları öğretmede gözümü açmama ve algıda seçicilik yaratmayı sağlamış olan İngiliz dili öğretmenim sayesinde bugün bu yazıyı yazıyorumdur belki de. Buradan hareketle kendim de bağlı olduğum müfredatın gerekliliklerini yerine getirirken her derste olmasa da ''daily corner'' adı altında bazen formal, bazen informal, bazen ise argoya kaçabilecek günlük kullanımları biraz da sosyal medya diliyle yoğurarak warm up dediğimiz derse öğrenciyi hazırlarkenki ilk 5 dakikada önlerine servis etmeyi seviyorum.

    Başlamadan önce şu uyarıyı yapmak isterim ki kalıplar ya da kelimeler hangi dilde olurlarsa olsunlar context içerisinde bir bütündürler. Yani bir başka deyişle farklı bağlamlarda farklı anlamlara çıkabildikleri gibi birden fazla anlamları da olabilir. Bir diğer uyarım ise bu kalıpları bazen bir diziyi/filmi izlerken bazen internette (voscreen, Ekşi Sözlük vb.) karşılaşarak daha sonra Cambridge Dictionary'den kontrol edip kullanımlarına bakma yoluyla edindiğimi belirtmek olabilir. 

    Kullanmayı en sevdiğim kalıplardan bir tanesi ''I feel blue''. Böyle deyince nasıl mavi mi hissediyorsun Avatar mısın abi sen diye düşünebilirsiniz, fakat bu bir melankoliklik hissettiğinizi belirtir. Nedeni az önce dinlediğiniz Müslüm Baba'dan Nilüfer de olabilir, izlediğiniz ''Açaydım gollarımı gitme diyeydim'' sahnesi de, sonuç olarak melankolik hissediyorsunuz. Bunu ilk olarak üniversite hazırlık hocamızla The Cosby Show izlerken ailenin kızının ''I feel blue'' adında bir şarkı söylemesiyle öğrenmiştim.

    Diğer bir kalıp bir soğuk algınlığından kaynaklı olan bir kırgınlıktan bahsederken kullandığımız ''I am under the weather''. Hastasınız ve modunuzda değilsiniz diyebiliriz kısaca.

    İşemem gerek, tuvalete gitmem gerek, lavaboyu kullanmam gerek ve dahası... Peki yok mu bu İngilizce'de bizim kültürün esintilerinden büyük abdest/küçük abdest muhabbeti? Var tabii ki ayıp ediyorsunuz. Benim de buna Sex and the City'de Carrie Bradshaw'dan duymuş olduğum ve İngilizce'nin bize okullarda öğretilmemiş yüzü ''do number 1, do number 2'' ile karşılaşmamla yaşadığım şok sayesinde öğrendiğim bir günlük İngilizce kalıbı. Anlayacağınız gibi number 1 küçüğe, number 2 ise büyüğe tekabül ediyor. Birebir çeviri değil tabii ki fakat bizdeki anlamı karşılayan bir kullanım. Bunu daha çok küçük çocuklar kullanıyor diye okumuştum sözlükte fakat gördüğünüz üzere ikonik dizimizdeki başrolümüz bunu kendisi için kullandı. Cümle içindeki kullanım için bkz: ''I need to do number 1''.

     

    Küçüklük dedik çocukluk dedik öyleyse yine küçükken oynadığımız cips-kola-kilit oyununu hatırlayanlarınız varsa bunun da karşılığı güzel İngilizcemizde mevcut. İlk anlamı lanet, uğursuzluk ve kötülük getiren şey anlamına gelse de yan anlam olarak kullanıldığı contexte göre cips-kola-kilit oyunu anlamı da olan kelimemiz ''jinx''. İki kişinin aynı anda aynı şeyi söylemesinin akabinde taraflardan biri ''jinx'' derse karşı taraf yenen taraf izin verene kadar konuşamaz. Tabii Türkiye'de sessiz kalması gereken kişi bunu izinsiz olarak bozunca cips ve kola almakla yükümlüydü fakat yurtdışında yenilmenin sonucunu bilemiyorum :). Bunu da How I Met Your Mother dizisindeki bir bölümden öğrenmiştim. 

    Son olarak sırada özellikle Amerikan yapımı dizilerde filmlerde sık sık duyabileceğiniz, Suitsdaki biricik celebrity crushımız Harvey Specter'ın ağzına bir başka yakışan ''Cut to the chase'' deyimimiz var. Yani diyor ki tatava yapma, boşu kes, sadede gel. Karşı tarafa lafı uzatmaması gerektiği ayarını verdiğimiz cümlemiz de budur. Belki bir yerlerde denk geldiğinizde yüzünüz gülümser, ben yeni öğrendiğim şeylerle başka yerlerde karşılaşılaştığımda istemsiz küçük bir mutluluk hissediyorum çünkü.  

    Kendinize iyi bakın,

    Nazlı.

     

     


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.