Son günlerin en çok konuşulan filmlerinden olan I'm Thinking of Ending Things hakkında konuşmak istiyorum bugün. Elbette filmde incelenmesi gereken pek çok ayrıntı, imge ve metafor olmasına rağmen; ben daha çok bana hissettirdikleri üzerinde durmak istiyorum. Çünkü iki gündür bu filmin etkisinden çıkabilmiş değilim. Yemek yerken, dizi izlerken veya sosyal medyada dolaşırken..Yani kısacası her yerde aklımın bir kenarında.
Film öncelikle çok sevdiğim senarist ve yönetmen olan Charlie Kaufman'ın imzasını taşıyor. Kendisinin daha önce New York Yanılsamaları ve Sil Baştan filmlerini izlemiştim. Anlaşılması zor ve insanı düşünmeye zorlayan bir tarzı olmasına rağmen, insanı etkileyebilen bir yönetmen. Ben açıkcası sırf kafa karıştırmak ve şaşırtmak için çabalayan filmlerden pek hoşlanmam, bana çok zorlama gelir. Ama Kaufman filmlerinin ayrı bir hissi var, belki de olaylara psikolojik ve varoluşsal bir perspektiften bakmasından kaynaklıdır. Bu şekilde izleyen herkesin kendinden bir parça bulmasını sağlıyordur.
Filmimize gelirsek; I'm Thinking of Ending Things kolay izlenebilecek bir film değil. Play tuşuna bastığınız anda kafanızda derin soruların oluşması da başlıyor. Zaten film de ismiyle aynı olan o replikle başlıyor diyebiliriz; "Her şeyi bitirmeyi düşünüyorum". Her şeyin biteceğinin sinyalini bize en başta veriyor. Ama bu bitiş beklediğimiz bir bitiş olmuyor elbette. Filmi ilk önce bir ilişkinin biteceği beklentisiyle izlerken, sonunda çok bambaşka bir bitişe tanıklık ediyoruz. Zaten öyle bir hissi var ki; filmin başından itibaren doğru sandığımız birçok şeyin aslında çok farklı olduğunu farkediyoruz. Hiçbir şeyin görüldüğü gibi olamayacağını gösteriyor bize.
Fragmanını izlerken de, kitabını ben okumadım ama okuyanlar için de aynı durum geçerlidir diye düşünüyorum; filmin çok soyut olacağına dair olan o hisle başlanıyor filme. Elbette içinde bulunan metaforlar ve imgeler onu bu hale getiriyor. Ama benim için; son zamanlarda izlediğim en gerçekçi ve tokat etkisi yaratan film oldu. Hayal kurmanıza asla izin vermiyor, her şeyi "dan dan" suratınıza vuruyor ve bundan asla çekinmiyor. Filmin benim için ana teması da bu zaten: Hayal kurarsan ölürsün.
Elimde olmadan filmle çok fazla empati kuruyorum. Jake karakterinin derinliği beni çok fazla etkiliyor. Onun bütün bu çabasına rağmen, bir adım bile ilerleyemeden her şeyi bitirmesini bir türlü atlatamıyorum. Hayatı kesinlikle çok iyi bir şekilde ifade ediyor film; her bir sahnesinde, her bir saniyesinde. Ne kadar potansiyelin olursa olsun; yaşadığın şehir, doğduğun ev ve ailen senin kaderini en derinden etkiliyor. Her bir adım atmak istediğinde, hayallerine ve hedeflerine doğru ilerlemeye çalıştığında ayağındaki bu zincirler seni her zaman olduğun yerde çakılı kalmana neden oluyor. Filmin en vurucu repliği de bu zaten; "Benim zincirlerim var.."
Küçük bir kasabada ve maddi durumu olmayan bir ailede doğan Jake'in çok büyük hayalleri olmasına rağmen, kaderinin getirdiği bu zincirler yüzünden yaşadığı bu hayal kırıklıkları, aslında herkesin içinde olan o derin hikayesini hatırlatıyor. Babası onunla gurur duysun diye çabalayan küçük bir çocuk olması da aynı şekilde. Küçük bir yerde doğmanın verdiği özgüvensizlik duygusunu baskılamak için devamlı; kitaplar okuması, filmler ve müzikaller izlemesi, sanatla uğraşması gibi kendini geliştirmeye çalışmasının verdiği çaba da aynı hissi yaşatıyor izleyiciye. Herkesten ve her şeyden bir parçayı barındırıyor, insanı empati yapmaya zorluyor ya da kendi içindeki hikayeni dinlemeye zorluyor bu film. Kilit noktalarından biri olan "bodrum katı"nı hatırlayın mesela. Herkesin kendi kafasındaki bodrum katına inmeyi zorluyor adeta. O kata indiğiniz anda yüzleştiğiniz hayal kırıklıklarınız çarpıyor sonra yüzünüze. Ve işte benim gibi iki gün geçse de asla çıkamıyorsunuz etkisinden.
Mutlu sonlar sadece filmlerde olur. Her kötü şeyin sonunda iyilik olacak beklentisi de hayatın bize sunduğu en büyük yalanlardan biridir. Dertlerle dolu bir hayatın sonunda illa ki bir ışık olacağı kesin değildir. Evet, belki bir ışık olacaktır ama bunun asla bir garantisi yoktur. Her şey başladığından daha da kötü bitebilir. Eşit olasılıklardan oluşur bu durum, biri diğerinden daha büyük bir ihtimal kapsıyor diyemeyiz. Umut etmenin, daha sonrasında hayal kırıklığına uğramanın da gereği yoktur. İşte tam anlamıyla bize bunu anlatmaya çalışıyor I'm Thinking of Ending Things..
Gerçeklerden kaçıp hayallere sığınmanın, denize düşüp yılana sarılmaktan pek bir farkı olduğunu düşünmüyorum açıkçası. Çünkü hayaller ve umutlar; beynimizin içinde dolaşan bir zehirdir bana göre. Her bir hayalin sonu uçurumdur oysa. Her bir hayal kırıklığı; hayatımızdan alınan bir parçaya eş değer, ömrümüzden alınan her bir saate..Bunu bir kez daha, I'm Thinking of Ending Things sayesinde çok iyi şekilde anladım.
Yazımı filmin çok sevdiğim bir repliği ile bitirmek istiyorum. "İşlerin düzeleceği, hiçbir şey için geç olmadığı, tanrının senin için bir planı olduğu, yaşın önemsiz olduğu, umudun asla tükenmeyeceği, her işte bir hayır olduğu, herkesin aşkı bulabileceği...Bunların hepsi sadece palavradan ibarettir."
Hoşça kalın!
Yorum Bırakın