Yıkılan Ön Yargılar; Corpus Christi

Yıkılan Ön Yargılar; Corpus Christi
  • 2
    0
    0
    1
  • Ön yargılar hayatımıza giren insanlar ile iletişimimizi en çok etkileyen hususlardan biri. Daha doğrusu bir insanı tanıma konusunda ki en büyük engel de diyebiliriz. Ötekileşmenin ve hayatın bir köşesine attığı "diğerleri" ile, empati kurdukça bu yaşanan kaosun ne kadar gereksiz ve kırıcı olduğunu anlayabiliyoruz aslında. Ama bunu anlamamıza rağmen bazı şeyleri yapmaktan kendimizi alamıyoruz. İnsanları tanımayı deneyememek gibi. Örneğin bir suçlu; her zaman suçludur. Hayatının geri kalanında hatalarından ne kadar pişman olup, iyiliğe adasa da kendini, yine suçludur. Elbette affedemeyeceğimiz bazı suçlar var, onların dışındakilere bakmak istiyorum aslında. Sormamız gereken bazı sorular beliriyor hemen: Bir suçlu neden suçludur? Onu bu suça sürükleyen nedir? Bu soruların ardından adeta bir ışık gibi parlıyor Corpus Christi. Kendisi tam anlamıyla ön yargılara açılmış, sanatsal bir savaş benim gözümde. İzlediğim ilk anda çok fazla etkilendim diyebilirim.

    2019, Polonya yapımı olan bu filmin yönetmen koltuğunda Jan Komasa oturuyor. Hatta yabancı dilde en iyi film Oscar adaylığına da layık görülmüş. Açıkçası haketmiş de. Genel olarak konusuna baktığımızda; hapishaneden çıkan, rahipliğe ilgisi olan bir gencin, Corpus Christi kentine çalışmaya gelmesinin ardından kendini bir kilisede bulması ve buna takiben bir rahiplik oyununa sürüklenmesi diyebiliriz. Kiliseye ve insanlara söylediği bu yalana gün geçtikçe kendini de inandırmaya başlar. Yani filmin ilerleyen dakikalarında bir iç hesaplaşma durumu da hakim aslında. Sadece dışarıdan gelen değil de, bir insanın kendine yapabileceği ön yargıları hissediyoruz diyebilirim. Filmin ilginç bir yanı da isim seçimi açıkçası. Corpus Christi; "İsa'nın cesedi" anlamına gelen, gerçekte de var olan bir şehrin ismi. Aslında bu isim seçimiyle de; bir sistem ve din eleştirisinin, filmin içerisinde var olacağını bizlere göstermek istemiş yönetmen, etkileyici bir seçim.

    Suçlu gencin daima kalbinde tanrı sevgisi olması fakat bunu tam olarak yansıtmaması en önemli noktalardan biri. Aslında kendi ruhunu keşfeden bir insanın sürecini izliyoruz. Uydurduğu bu rahiplik oyunun aslında kendini bulması gibi. Yalanın içinden bir doğrunun çıkması her zaman etkileyici olmuştur benim için. İlk başta bakıldığında; kimse onun rahip olabileceğine ihtimal dahi vermiyor. Çantasından rahip kıyafetini çıkardığında insanların ona dalga geçermişçesine verdikleri tepkiler gibi. O da aslında kendi kişiliğine bu ön yargıları oturtmuş diyebiliriz. Çünkü bu tepkilere kendisi de şaşırmıyor, kabul ediyor. Çünkü kendisine bunu yakıştırmıyor. Aslında yozlaşmış bir topluluğun yaşadığı bir dini bile kendine karşı masum bulabiliyor. Çünkü kendisi bir mahkum ve bu asla değişmeyecek, öyle değil mi?

    Filmin ortalarına doğru, baş karakterimiz şehrin önemli insanlarının saman altından ve dini kullanarak yürüttüğü bazı yolsuzluklara karşı durduğuna tanık oluyoruz. Bazı şeyleri farkına varıyor da diyebiliriz. Beklediği gibi masum çıkmayan, hayal kırıklığına uğratan gerçekler, acıtır. Bu savaşının sonucunda da zarar gören kendi oluyor zaten. Toplumdan dışlanmış bir insanın, doğruluk ve şeref için çabaladığını görüyoruz. Ama bu çabasına rağmen bazı şeyleri değiştiremediğini de..

    Filmin içinde ön yargı konusunda ele alınan bir konu daha bizleri bekliyor. Daha önce kasabada yaşanmış bir trafik kazası sonucu, bir grup gencin hayatını kaybettiğini öğreniyoruz. Aileleri devamlı olarak onlar için oluşturulmuş bir anıtın etrafında dua ediyorlar. Ama burada şöyle bir husus var. Bu kaza iki arabanın çarpışması sonucu gerçekleşiyor. Ama diğer arabadaki adam yargısız infazla suçlu bulunuyor. Cenazesinin kalkmasına izin verilmiyor hatta anıta fotoğrafının konulması bile hor görülüyor. Bu da yetmezmiş gibi ölen adamın karısına karşı da büyük bir ön yargıya bürünme söz konusu diyebiliriz. Şehirdeki insanların kendisine karşı uyguladığı dışlanmışlık ve psikolojik şiddete tanık oluyoruz. Ve bunu yapan da; dışarıdan iyi gözüken, her hafta kiliseye gelip manevi duyguların önemini vurgulayan! insanlar. Yani kısacası her gün hayatımızın bir köşesinde gördüğümüz, belli kalıpların ardına sığındıkları için kendilerini "iyi" insan sananlardan. Bu rolü çok iyi şekilde oynayanlardan..Yani kısacası film bu yönüyle; dışlanmışlığın, hor görmenin ve gerçekleri bilmeden insanların üzerine yıktığımız onca suçun küçük bir vicdan muhasebesini yaptırıyor bizlere. 

    Açıkçası filmi izlerken de, bitirdikten sonra da çok fazla etkilendim. Vermek istediği mesaj çok sağlam öncelikle. Zaten ben de ön yargılardan her zaman nefret eden bir insan olmuşumdur. İnsanları birbirinden ayırmanın, dünyada yaşanan bu acımasız eşitsizliğin her zaman karşısında duracağımı da biliyorum. Adı üstünde hepimiz insanız, doğaüstü varlıklar değiliz. Yani kısacası eşitiz. Eğer karşımızdaki insanı tanıyarak bazı sonuçlara varmaya çalışsak, her şeyin daha kolay olacağı aşikar bir durum. Yani bir insan ömrünün sonuna kadar hatalar da yapamaz, aynı şekilde ömrünün sonuna kadar iyilik timsali gibi de dolaşamaz. Çünkü insanlar hata yapar ve bu hatalarının sonucunda çıkardığı derslerle hayatın gerçek anlamını kavramaya başlar. 

    Ön yargılar olmadan; insanların birbirlerinden nefret etmek için değil de, sevmek için uğraştığı bir dünyaya uyanmak dileğiyle. Kulağa çok fazla ütopik geliyor biliyorum. Ama denemeden bilemeyiz değil mi?

    Hoşçakalın!❤

     


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.