Bir Şüpheler Silsilesi; Burning

Bir Şüpheler Silsilesi; Burning
  • 6
    0
    1
    0
  • Yaşadığınız hayat boyunca herkesten ve her şeyden şüphelendiğinizi düşünün. Evet, hayatınıza giren yeni insanlara karşı şüphe etmek yani daha doğrusu onlara hemen güvenmemek, her insanın doğasında olacak bir durumdur. Ama bunun bir tık daha ilerisi. Olayları takıntı haline getirecek kadar etkilenen bir hayat. Geçmişindeki yangınlardan kurtulamayan bir gencin; geleceğini elinden alan yangınlara doğru sürüklenmesini ele alan bir film diyebiliriz Burning için.

    2018 yapımı bir Güney Kore filmi olan Burning, aslında yılın çok konuşulan ve dikkat çeken yapımlarından biriydi. Yönetmenlik koltuğunda Lee Chang-dong'un oturduğu bu başarılı yapım, kendini daha çok duyurabilirdi ama bir şanssızlığa uğradı diyebiliriz. Çünkü tüm dünyayı adeta kasıp kavuran ve üstüne de Oscar'ı kapan bir Bong Joon-ho harikası olan Parasite ile kapışmak zorunda kaldı. Aynı yıl çıkan iki Güney Kore yapımı film kendi içinde rekabete girdi haliyle. Bu yüzden de Parasite'in gölgesinde kaldı diyebiliriz. Ama bu bizim filmi keşfetmemiz için bir engel mi? Asla!

    Burning; Türkçe'ye "Şüphe" adıyla çevrilmiş. Normalde filmlerin isim çevirileri çok başarılı olmasa da, açıkçası bu filmin orijinal isminden daha vurucu bir çeviri yapmayı başarabilmişler, gerçekten tebrik edilesi bir durum. Bana göre film tam anlamıyla bir şüphe üzerine inşa edilmiş. Bunu derken sadece ana karakterin kişilik özelliğine vurgu yapmıyorum. Seyirciyi de paranoyaklaştırma konusunda çok başarılı bir işe imza atmış diyebilirim yönetmen için. Açıkçası izlerken kendimi hiçbir şekilde güvende hissetmedim. Filmin başından sonuna kadar rahatsız edici bir his hakimdi. Karakterlerin davranışlarından, başlarından geçen olaylara kadar. Hep bir kuşku hissettim hepsine karşı. Bunun sonunda da karakterlerin hiçbirine güvenmedim, güvenemedim. Yönetmen büyük bir çabayla bunu hissettirmeye çalışmış sanki bizlere. Karakterleri sevmeyelim diye uğraşmış da diyebilirim. Çünkü hepsinin karakterinde bir kusuru ve itici yanları vardı. Zaten toplamda 3 ana karakterin bulunduğu bir film Burning. Yazarlık hayalleri olan, takıntılı, şanssız ve yoksul genç bir erkek; Lee Jong-su, aslında tam anlamıyla kendisini çözemediğim ama özgür ruhlu, kurallara tahammülü olamayan, hayalperest ve herkes tarafından terkedilmiş genç bir kadın olan; Shin Hae-mi ve onların yanına sonradan dahil olmuş, hakkında hiçbir şey bilmediğimiz ve zengin olan bir diğer erkek karakter; Ben. Birbirleriyle tanışmalarından tutun, arkadaşlık kurmaları ve bu arkadaşlıklarını sürdürmelerine kadar her şey birer bilinmezlik ve "şüphe" dolu olaylar silsilesi diyebiliriz. Filmi izlerken kendinize bu soruyu devamlı soruyorsunuz: "Neden?". Neden arkadaş oldunuz, bu ortamda ne işiniz var ve neden bu arkadaşlık devam ediyor gibi..

    Zaten film hep soru işaretleriyle dolu. Başlangıcında da, bitişinde de. Yani bittiğinde her şeyden emin olamıyorsunuz. Neyin gerçek olduğu tam olarak belli değil. Açıkçası benim aklımda da cevaplarını bulamadığım birkaç soru kaldı. Bu durum haliyle insanı biraz hayal kırıklığına uğratıyor. Filmin gizemlerle dolu olması gayet iyi, bunun altında birçok metaforu da içinde barındırması hatta filmin ortasında "Metafor nedir?" diye hem kendilerine hem de bizlere sorması güzel ayrıntılarından biriydi. Fakat dediğim gibi bazı şeylerin daha net olmasını isterdim. En azından bir karaktere güvenmek ve sempati duymak da isterdim. Asıl konunun odak noktasında bulunan, filme yarısından sonra dahil olan Ben karakterinin gizemini elbette burada söylemeyeceğim. Ama filmin sonunda en çok nefret ettiğim karakter olduğunu ve sizlerinde öyle hissedeceğinizin garantisini de verebilirim. Bazı şeyler daha net olup, kafamın içinde bütün parçalar yerine oturabilseydi, daha da çok övebileceğim bir film olurdu sanırsam.

    Konunun içindeki bu küçük kopuklukları bir kenara bırakırsak, özellikle sinematografisi takdire şayan bir yapımdı. Renklerin kullanılışı, kamera açıları ve özellikle müziklerin doğru sahnelerde, doğru şekilde kullanılmasıyla gizem hissini arttırması gerçekten takdiri hakettiğinin bir kanıtı. İlginç ve etkileyici bir sinema anlatımı vardı yönetmenin. Bu sahnelerden birkaçı; doğduğu şehrin, ülkenin kalıplarına sığamayan ve daima varoluşsal sancılarla boğuşan Hae-mi'nin, kalıpları yıkarcasına yaptığı "son" dansı. Bu dansla birlikte hayatında güvendiği tek insanı kaybetmeyi ve en çok korktuğu şey olan "ölüm"ün onu bulacağını bilmeden, aslında bedeniyle değil de ruhuyla yaptığı o dans. Bir diğeri; metafor olarak önümüze sunulan, bizlere gerçekleri aslında filmin ortasında anlatıldığının sonradan farkına vardığımız Ben'in itiraflarının bir gölgesi gibi yanan seraların sahnesi kesinlikle en etkilendiğim yerlerden biriydi, özellikle adaletin o seraları umursamadığını belirttiği o metaforu..Hae-mi ve Jong-su'nun birbirlerini tanımaya başladığı o ilk sahnede, aslında Jong-su'nun aklında ilk şüphe tohumlarını ektiği, hayatın varoluşu üzerine yaptığı pandomim sahnesi ve final sahnesinin vuruculuğu; daha ayrıntılı anlatmak isterdim ama gizemi bozmak istemediğim için anlatmıyorum..Ve daha nice sahne. Kesinlikle akılda kalan ama bir yandan da sinirleri harap eden sarsıcı bir filmdi.

    İçinde sınıfsal çatışmanın verdiği acımasızlıktan, varoluşsal arayışlara, psikolojik alt metninden, siyasi mesajlarına kadar dopdolu bir filmdi Burning. Adaletin fakir-zengin ayrımını da bizlere; Jong-su'nun babası ve Ben üzerinden oldukça sarsıcı bir şekilde de anlatmayı başarabilmiş yönetmen. Filmin en etkileyici kısmı da buydu benim için. Karakterlerin bastırılmış arzuları, özgürlükleri ve hayallerinin ne kadar tehlikeli bir hal alabileceğini biraz uzun da olsa, şahsen 2 saat de yeterli olabilirdi bu film için, 2.5 saatte anlatan bir gizem/psikolojik film olan Burning, bir şansı hak ediyor kesinlikle. İzlenildiği gibi anlaşılamayan, üzerine biraz kafa yorulması gereken bir film olduğu da unutulmamalı aynı zamanda.

    Filmin ilgi çeken pandomim sahnesinin repliği ile kapatmak istiyorum bu incelemeyi. "Bunun yetenekle alakası yok. Mesele kendini elinde bir mandalina olduğuna inandırmak değil, mandalinanın olmadığını unutmak.."

    Hoşçakalın!❤


    Yorumlar (1)
    • Yoo Ah In'in seçtiği yapımlar gerçekten izlenmeye değer oluyor.

      Yorum Bırakın

      Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.