Emre Arolat Türkiye'de en çok tanınan mimarlardan biri. Yalova'da bir yapısı olması beni mimarlık öğrencisi olarak beni heyecanlandırmıştı. Ancak yazıyı burada böleceğim ki bu yapı yapıldığında mimarlık öğrencisi değildim ve bu konudan çok anlamıyordum. O yüzden görüşlerimi mimarlık öğrencisi olmadan önceki sonraki olarak ikiye bölerek anlatacağım.
Yalova'daki sergi mekanı eksikliğini gideren bir yapı öncelikle içinde bulunan konferans salonuyla da çok sayıda konsere ev sahipliği yaptı. İçinde şu an da kağıt müzesini de bulunduruyor bu yapı. Ama gelin önce arkiterada bu yapı ile ilgili eklenen bölüme bakalım.
Akkök tarafından inşa edilecek olan “kültür merkezi”nin kentle kuracağı ilişkinin biçimi, bu tasarımın ana ölçütü olarak ortaya çıkar. farklı mecralarda derinleştirilerek okunmaya çalışılan bir kentin ve onun kullanıcılarının, inşa edilecek yapıya karşı alacakları pozisyonun önemsendiği bu tasarım, “pırıltılı” bir yapının bu özgül yerde oluşturması söz konusu olan “baskı”dan uzak durmayı hedefler.
Çağdaş mimarlık söylemleri adına kolaylıkla düşülebilecek bir tuzak olarak neredeyse her an, her yerde beliriveren “buyurgan ve öğretici bir tasarım yönelimi”nden olabildiğince kaçınan yapı, arazinin batı yönüne çekilip en kenara yaslanarak önünde yer alacak olan “özel arboretum”a yer açar. Böylelikle inşa eden, kullanıcıya kültürün nasıl tüketileceğini “o” yere koyduğu yapı ile öğretmeye kalkmaz. tersine, söz konusu tasarım büyük ölçüde bir “ucu açıklık” içerir. Yapı, tıpkı bulunduğu coğrafyada inşa edilen eski köşkler gibi suyun üzerine inşa edilir. su şehri yalova’da, kültür merkezinin kullanıcıları hem dışta, hem de iç alanda suyun serinletici etkisinden yararlanır. Yapı içinde yer alan kitleler, farklı işlevlere göre ve tam kendilerine gereken ölçülerde biçimlenir. farklı kotlarda bağlantı noktaları oluşturan bu kitleleri birbirine bağlayan “gezinti rampası”, ziyaretçinin gündelik hayatını bir nebze renklendirmeyi dener. “Gezinti rampası”nın, Yalovalı’nın serbestçe girebileceği, iç kitlelerin yüzeylerinde yer alan ve her 3 ayda bir değişen “dijital medya sergileri”ni, (ilk sergiyi eaa olarak biz yapmak istiyoruz...) farklı kotlarda bulunan müze ve yerleştirmeleri izleyebileceği, kafe ve lokanta işlevlerinden yararlanacağı bir “iç sokak” olarak kentin sosyal hayatına girmesi beklenir. Yapının dolaşım kurgusu, içinde farklı işlevlerin fragmanter kapalı kitleselliklerini barıdıran “kozmik” bir fanus ile onu saran kentsel “arayüz” -interface- üzerinden biçimlenir. Kentsel “arayüz” -interface- belirli ölçüde paslanmış ve pası özel bir kimyasal ile dondurulmuş metal plakalardan oluşur. Basit delikli sacdan imal edilecek olan metal plakalar, içten dışa doğru bakışın anlamlı olduğu yüzeylerde “plise” hale dönüşerek dış alana farklı perspektifler sunar.diğer yüzeylerdeki “perforasyon” ise bir “tül perde” etkisi sağlar.
Yapılmak istenenleri okuduktan sonra Yalova'nın doğa kenti olduğuna arboretuma gönderme yapılmış. Dış malzeme kaplaması olarak seçtiği malzeme ile çatı ve cephe dergisinde yer almış. Çevre dostu ve hava lan dış kaplama ile Yalova'nın aynı zamanda bir endüstri şehri olduğunu vurgulayarak çelik bir malzeme kulanması bağlamı epey incelendiğini gösteriyor. Kullandığı malzeme olan cor-ten A sürdürülebilir ve geri dönüşüme uygun bir malzeme. Dılşarıdan bakıldığında da yıllanmış paslı bir doku izlenimi veriyor. Endüstriyel bir malzemenin eskimesi gibi. Pas doğal bir his yaratıyor.
Arkiteradaki anlatımda bulunan su öğesi kaldırılmış yapıda herhangi bir su öğesiyle karşılaşmıyoruz. Yapının kenara çekilip doğaya yer açması söyleminin de uygulamada çok aktif bir şekilde göremiyoruz malesef.
Yapının içerisine girmeden genelde halk tarafından yapılan yorumlarda dış malzemesinin anlaşılamamasında kaynaklı olarak uzun bir zaman yapının bittiği anlaşılmadı. Sonra bittiği öğrenilsiğinde de bir süre neden cam çelik olmadığı sorgulandı. Şu an gece ışıkları ile artık biraz daha ılımlı yaklaşıldığı söylenebilir.
Mimarlık eğitimi almış birinin gözünden anlatmaya devam edecek olusam yapıda konsept olarak doğanın ve endüstrinin bir arada bulunması zıtlığı da yansıtılmaya çalışılmış. Binanın içindeki kütleler cepheden bağımsız bir şekillenmiş.
Binada merdiven kullanılmamış. Ulaşımın tamamı rampayla sağlanıyor. Engelli erişimine uygun bir bina. Binanın içinde sergi koridorları da birbirine rampalarla bağlanmış. Bu sergi koridorları arasında kendinizi kaybolmuş hissetmeniz mümkün. İçerdeyken malzemenin yarı saydam niteliği sayesinde çevresi ile ilişkisi oldukça kuvvetli aynı şekilde akşam da dışarıdan içeriyi görebilmek güzel bir deneyim oluşturuyor.
Yapı oldukça etkileyici ancak tüm bu bilgilere sahip olduktan sonra. Binanın ölçeği nedeniyle ve tam yol kenarında olmasından kaynaklı planını ve konseptini anlayabilmek mümkün olmayabiliyor.
Kaynakça
Yorum Bırakın