Dogs Don't Wear Pants (2019)

Dogs Don't Wear Pants (2019)
  • 3
    0
    0
    0
  • Öncelikle kısa bir aradan sonra yeniden merhaba.. Evet, incelemeye girmeden önce belirtmek isterim ki bu tarz BDSM içerikli çekilen filmlerin kısa veya uzun metrajda fark etmeksizin, insanları bir şekilde hayattaki her alanda ruhsal ve duygusal sendromlarla cebelleşirken bir yandan etkisi altında bırakabilmesini ayakta alkışlıyorum.. Belki konuyu duyduğumuzda klişe bir aşk hikayesi barındırdığını düşündüğümüz ama konusuyla birlikte vermek istediği mesajların hakkını veren o kadar çok fiyakalı film var ki.. Dogs Don't Wear Pants (2019) de bunlardan birisi işte.

                                                                                                                                                         

        Masum bir çekirdek ailenin acımasızca gerçekleşen ölüm sonrası verdiği kayıpla yıkılmasıyla başlıyor film.. Juha adındaki kalp cerrahımızın eşini boğularak kaybetmesi üzerine kızıyla kalması ve bu ağır kaybın üstesinden gelmeye çalışmasıyla devam ediyor konu. Aslında bir yazımda da bahsetmiştim. Ne zaman neler yaşayacağımızı bilmediğimiz zamanlarda da sanki artık yolun sonuna geldiğimizi fark ederiz ama yine de bir şeylerden tatmin olmaya çalışma arzusu bizi ele geçirir diye.. İşte bu derin ideolojiden yola çıkarsak Juha'nın kaybı ve acısı kendine BDSM'i çözüm yolu (!) olarak bulmasıyla birleşiyor.    
                                                                                                     

    Mona ise hayatı ve seçtiği statüden dolayı bir yandan duygularına yenik düşen bir kadınken bir yandan da insanlara istedikleri işkenceyi arzulatan bir sahibe oluveriyor. 

    İçinde hafif mizah barındıran bu filmi izlerken, karşımıza çıkan talihsiz olayların ne yollarla üstesinden gelinebileceğini merak ettim. HEP kendi duygularımızı öfkeyle, acıyla veya tam tersi- duygusuzlukla mı bastırmalıyız? Belki akışına bırakıp acıyla yaşamayı öğrendiğimizde karşımıza çıkacak fırsatları hayal bile edemeyiz. Ama insan olmanın da beraberinde getirdiğini düşündüğüm 'acı çekmeye susamışlık' içgüdüsü ile bu pek de kolay olmuyor.

    Filmin içeriğini ve olayları çok fazla özet geçmek istemedim çünkü gerçekten BDSM ile nasıl bir bağdaştırma yapılmış diye merak edip izlemenizi istiyorum şiddetle!!! Aslında şöyle bir eleştiri de yapmak istiyorum; neden BDSM bize korkutucu ve ahlaksız bir şey gibi geliyor? Genel normların normal gördüğü insanların şevkat duygusuna tapmasının olağan ve sıradan karşılanmasının karşısında kendine işkence yöntemini daha etkili bulan insanların 'sapık' olarak görülmesi biraz çelişkili geliyor bana açıkçası..

    Belki de yönetmenimiz ve senaristimiz bunu izleyiciye sorgulatmayı hedefledi..Kim bilir? Ama Guardian'a verdiği ropörtajda Billy Wilder'dan esinti yapmayı becerebildiğini umuyormuş kendileri.

     

     

    Kısa bir dipnot bırakmak istiyorum. Neler yaşarsak yaşayalım hayat maalesef ki her zaman bizden 1-0 önde ve yaşadığımız veya yaşayacağımız olayları bizden çok o yönlendiriyor. Kendimizi şartlar altında boğmaktansa akışına bırakmayı -ne kadar bünyemiz kabullenmese de- deneyelim.. Etik ve ahlak değerlerine çok takılmadan bize neyin yolumuzu bulmamızda yardımcı olabileceğini, hangi durumların kendi şartlarımızı kontrol altına almamızı ve korumamızı etkileyeceğini ve yaşamanın aslında çok da ağır bir yük olmadığını görelim. Nasıl veya ne şekilde bilemeyiz, kendimizden yine biz sorumluyuz ve bize nelerin en doğru gelebileceğini kendimiz deneyerek ve kendimizi bir şekilde çalışarak bulabiliriz.. Umarım siz de Juha gibi çok kedere yenik düşmeden devayı kısa zamanda bulursunuz! İyi seyirler..

     


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.