Martin Eden: Gemicilikten Yazarlığa

Martin Eden: Gemicilikten Yazarlığa
  • 9
    0
    1
    0
  • Büyük keyifle okuduğum, uzunluğuna rağmen bir çırpıda biten şahane bir eserle karşınızdayım: Martin Eden. Kitap, 1900’lerin başında işçi sınıfına mensup, eğitimsiz bir gencin, Ruth adında bir burjuva kızına aşık olmasıyla kendi kendini eğiterek, bir yazara dönüşmesini konu alıyor.

    Arkasına aşkın rüzgarını alan yazar; romanda sınıf farklılıkları, işçi sorunları ve döneme damgasını vuran ideolojilere yer verirken; aynı zamanda geleneksel eğitim sistemine, Amerikan Rüyası adı verilen ideale, burjuvazideki ve edebiyat dünyasındaki ikiyüzlülüklere de eleştiri getiriyor.

    Bir gemi işçisi olan Martin, Ruth’a ilk görüşte aşık olsa da, kızla kendi arasında derin bir uçurum olduğunun farkındadır. Aşkının gücüyle kendini okumaya adar. Amacı Ruth’ta ve onun ailesinde bulunan o yüce güzelliğe, inceliğe kavuşmak; Ruth’la aynı seviyeye çıkmaktır.

    Capcanlı ve sağlıklı bir genç olarak, benzersiz bir disiplinle ve şevkle çalışmaya koyulur. Ruth’un da yardımıyla dil bilgisi, görgü kuralları, şiir ve edebiyat konularında bilgi sahibi olur. Farklı bilim dallarından okumalar yapmayı ihmal etmez; coğrafyaya, siyasete, fiziğe dalar. Onu ateşleyen motivasyon aşk; önündeki en büyük engel ise parasızlıktır. Sonunda yaşamını yazarak kazanmaya karar verir. Bu uğurda sıkı bir çalışmaya girişir. Ancak bu fikir Ruth dahil olmak üzere çevresindeki kimse tarafından hoş görülmez. Eserlerini gönderdiği dergilerden gelen retler de onları destekler niteliktedir. Martin yine de umutla yazmaya devam eder.

    Okudukça ve yazdıkça etrafındaki herkesle; ailesiyle, işçi arkadaşlarıyla, Ruth’un çevresindeki kişilerle  arasındaki mesafe açılır. Artık hiçbir yere ait değildir ve kimse tarafından anlaşılmaz. Tek dayanağı aşkıdır. Rağmen, Ruth bile onu anlayamaz çünkü Martin’in zihin gücü kısa bir sürede Ruth’un geleneksel eğitim ve burjuva kurallarıyla kalıba sokulmuş kavrayışını aşmıştır. 

    İş Bankası Kültür Yayınları'ndan çıkan baskı editörün dipnotları ile zenginleştirilmiş ve yazar Jack London ile Martin Eden arasındaki paralellikler daha iyi anlaşılır hale gelmiş. Daha derin bir okuma yapmak isteyenlere bu baskıyı özellikle tavsiye ederim. 

    Dikkat! Yazımızın bundan sonrasında kitabın ana temalarının üzerinden geçilecek ve dolayısıyla bol bol spoiler verilecektir. 

    Aşk

    Martin Ruth’la ilk karşılaştığında yalpalayarak yürüyen, kelimeleri yuvarlayarak konuşan, kavgacı, eğitimsiz bir gençtir. Ruth’un kardeşi Arthur’un onu yemeğe çağırmasının sebebi Martin’in Arthur’u bir kavgadan kurtarmış olmasıdır. Gösterişli bir evde ilk kez bulunan Martin, biraz da çocuksu bir merakla evdeki her şeye ilgiyle yaklaşır ve hayranlık besler. Bu evde onun anlayamadığı güzelliklerin bulunduğuna kani olur. Ruth’u da ilk kez bu hisler içinde görür ve o anda ona aşık olur. Ruth onun gözünde yüce ve erişilmez bir varlıktır. En temiz ve incelikli güzelliklerin vücut bulmuş halidir. Martin, Ruth’u bir ideal haline getirir ve o günden itibaren yaptığı her şey aşkına kavuşmak içindir.

    Ruth açısından bakacak olursak, Martin’den ilk görüşte etkilendiğini ama bunu kendine itiraf edemediğini söyleyebiliriz. Martin’in canlı, erkeksi ve hayat dolu varlığı ile, aşkla bakan gözleri Ruth’un daha önce hiç aşık olmamış kalbinde bir dalgalanma yaratır; Martin’e engel olunamaz bir çekim duyar. Martin’in kendini geliştirme sürecine yardım ederken Ruth aslında bir kişisel proje yaratmaktadır. Onu istediği şekli verebileceği bir hamur gibi düşünür. Bu emelin altında yatan, Ruth’un, farkında olmaksızın, Martin’i ideal bir eş haline getirmeye çalışması olabilir.

    Martin’in kendine meslek olarak yazarlığı seçmesi Ruth’un projesini sekteye uğratır. Üstelik Martin kararından dönmez. Yazdıklarını Ruth’a okur, ancak Ruth Martin’in yazdıklarını hiçbir zaman Martin’in istediği şekilde kavrayamaz. Hala Martin’in bir mevki sahibi olmasını istemektedir. Martin’in zorlu yazarlık serüveni, kendisinin olduğu kadar Ruth’un da sınavdan geçtiği bir yolculuktur; hem de aşkının ve sevgilisine inancının sınandığı en çetin sınav.

    Eğitim

    Martin, üç sene gibi kısa bir zamanda, henüz yirmi üç yaşında, ünlü bir yazar olmayı başarır. Bunu yaparken tüm eğitimini kendisi üstlenmiştir. Kitaplardan başka öğretmeni yoktur ve çok kısa bir zamanda birçok insandan daha üstün bir entelektüel kapasiteye kavuşur. Öyle ki edebiyat bölümünde ünivesite bitirmiş Ruth’u bile aşmıştır. Ruth’un aldığı eğitim eleştirilir çünkü bu eğitim Ruth’a (ve elbette diğer tüm öğrencilere) müesses nizama yani kurulu düzene sıkı sıkıya bağlı olmak dışında bir şey katmamıştır. Bu da insanı ileri götürmez, olduğu yerde bırakır. Martin’in edebiyat ile ilgili fikirleri Ruth için kural dışı ve anlaşılmazdır bu nedenle.

    Martin’in başlarda dezavantaj olan eğitimsizliği belki de onun en büyük avantajıdır. Böylece o kırpılmamış, kalıba sokulmamış zihni ile kendi fikirlerini ve düşünce yapısını yalnızca kendi iradesi ile kurabilmiştir. Eşi az bulunur bu durum, Martin’i özgünleştirirken yalnızlaştırmıştır aynı zamanda.

    Sosyal Sınıf Farklılıkları, Burjuva

    Martin’in kitabın başlarında Ruth’un ailesine ve çevresine yani burjuvaya atfettiği güzellik kitabın ortalarına doğru büyüsünü yitirmeye, sonlara doğru ise Martin’in midesini bulandırmaya başlar. Fark eder ki, hiç de idealize ettiği gibi büyük ve anlamlı fikirlere sahip, entelektüel insanlar değillerdir buradakiler. Dış görünüşleri, yani en pahalı piyanolarla en gösterişli tabloların bulunduğu, içinde iyi giyimli insanların dolaştığı evler yalnızca bir göz yanılmasıdır. Değer verdikleri tek şey ise sosyal statü, yani kısaca paradır.

    Martin’in yazarlık heyecanı bu çevre tarafından tasvip edilmez. Ruth ve ailesi, Martin’in yazı yazdığını bilseler hatta bunları okusalar da kıymet vermezler. Hepsi de onun münasip bir işe girmesini beklemektedir. Bu durum Martin’in ailesi için de geçerlidir. Ablası, kız kardeşi ve onların eşleri Martin’e burun kıvırır, onu işssiz bir serseri olarak görür ve aşağılarlar. Mahalledeki bakkal ve kasap gibi işletmeler bile, düzenli bir işi olmadığı sürece onun veresiye borcunu artırmaktan çekinirler.

    Tüm bunlar, Martin’in ün kazanmasıyla tersine döner. Hem kendi ailesi, hem de Ruth’un çevresinden vaktiyle ona ve yazma uğraşına değer vermeyen herkes bu sefer Martin’le saygıyla konuşur, onu yemeğe davet ederler. Hatta Ruth’un ailesi nihayet kızlarıyla evlenmesini onaylar. Martin’in ise aklında tek bir cümle vardır. “O kitaplar yazılmıştı.” Şimdi ona şöhret kazandıran o kitaplar; aç gezdiği, hor görüldüğü, kimse tarafından yemeğe davet edilmediği o sıralarda yazılmıştır ve Martin tüm bu insanların neden o zaman etrafında olmadığına, yemek davetlerinin o zaman neden gelmediğine isyan eder. Bu ikiyüzlülük Martin’in midesini bulandırır, onun herkesten daha da uzaklaşmasına sebep olur. Çünkü bu saygıyı yazdığı şeylerin kıymeti için değil de, kitleler tarafından onaylanan bir statü sayesinde kazandığının farkındadır.

    Amerikan Rüyası

    Amerikan Rüyası, yeterince çok çalışan herkesin zenginliğe ve statüye erişebileceğini öne süren, 19. Yüzyılın başlarına kadar etkisi sürmüş bir fikirdir. Şüphesiz bu fikri şu devirde çok kolay çürütebileceğimizi hepimiz biliyoruz. Martin Eden’ın çok çalışarak ve çok yazarak ünlü bir yazar olma çabası bu idealin bir örneğini oluşturabilir. Ancak Martin’in bu yolda karşısına çıkan türlü engelleri unutmamak gerekir. Yazdığı her şeyin, en iyi eserlerinin bile geri çevrildiği, meteliksiz günlerinde Martin, büyük bir amaç uğruna, aşkı için çabalıyor olmasa çoktan vazgeçerdi.

    Bunun yanısıra, yapılan işin doğasının da yükselmenin önündeki en büyük engel olabileceğini hatırlatmak gerekir. Martin’in parasız kaldığı dönemde işe girdiği, haftanın altı günü, ara vermeksizin saatlerce çalıştığı çamaşırhanede istediği kadar çok ve yıllarca çalışsa da, ulaşabileceği en büyük zenginlik izbe bir barda Joe ile içmek olacaktı, bunu biliyoruz. Amerikan rüyası aslında sosyolojideki “cam tavan” kavramını hatırlatıyor. İstediğiniz zaman, istediğiniz kadar yükselebileceğiniz söylenir ama gidebileceğiniz en tepe nokta çoktan belirlenmiştir ve onu aşmak mümkün değildir.   

    Sosyalizm, Bireycilik

    Bir sosyalist olan Jack London Martin Eden’ı bireyci bir karakter olarak yaratır. Bunun sebebi aslında kitabın sonunda gizlidir. London, kitaptaki Brissenden karakteri aracılığıyla Martin için sosyalizmin önemini vurgular. Sosyalizm Martin için uğruna yaşanacak bir şey olacaktır Brissenden’a göre.

    “Ben çok hastayım. Sen farklısın. Sağlıklısın ve yaşamak için çok nedenin var. Ne yapıp edip seni hayata kelepçeyle bağlamak lazım.” Bunları diyen Brissenden, adeta Martin’in başına gelecekleri öngörmüş gibidir. Ancak istediği olmaz, Martin sosyalist olmaz. Böylece onu ayakta tutan son kalesi, aşkı yıkıldığında, tutunacağı hiçbir şey kalmamıştır.

    Martin’in neden bireyci görüşü benimsediği ise tartışılabilir. Zira bu görüş ile onun karakterinin ve yolculuğunun gidişatı bana zıt yönlerde görünüyor.

    O Kaçınılmaz Son

    Şöhrete ve paraya kavuşur kavuşmasına Martin, ama hemen öncesinde aşkını kaybeder. Bu durum onda her şeye karşı kayıtsızlıkla beraber, haz alamama, yaşama isteğini kaybetme ile seyreden bir depresyona yol açar. Martin, uğruna her şeyi yapabileceği aşkı yitirmiştir; bu onu amaçsız kılar. Kazandığı paranın hizmet edeceği başka bir ideali ve hayali yoktur.  Çevresinde onu anlayabilecek birisi bulunmaz, üstelik, herkes ona azap verir. Kimisi anlaşılamamanın, kimisi riyakarlığın azabını hissettirir. Burjuvadan tamamen soğumuştur. Eski arkadaşlarına ise tahammülü kalmamıştır. Artık herkese yabancıdır, kitaplara bile. Okumayı ve yazmayı bırakır. Üç sene önce, Ruth’u görmemiş olsa hiç terk etmeyeceği denizlere geri döner, sonsuz sükunete bu yolla kavuşur.

    Bu uzun roman künstlerroman tekniğiyle yazılmıştır. Künstlerroman “sanatçının romanı” anlamına gelir ve bir sanatçının çıraklık döneminden ustalığa kadar uzanan yolculuğunu anlatır. Martin Eden, bu türün başarılı örneklerinden biri. Martin’in yazma şevki bana bile bulaşmış olmalı ki üç sayfalık bu incelemeyi kaleme aldım. Kendisine teşekkürü borç bilirim.

    Hepinize keyifli okumalar diliyorum.

     

     

     

     


    Yorumlar (1)
    • Kitabı kısa bir zaman önce bitirdim ben de. Çok güzel ve yerinde tespitlerde bulunmuşsunuz, ellerinize sağlık.

      Yorum Bırakın

      Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.