Gerilim Ve Gizemi Sonuna Kadar Hissedebileceğiniz Bir Asya Draması; Tunnel

Gerilim Ve Gizemi Sonuna Kadar Hissedebileceğiniz Bir Asya Draması; Tunnel
  • 2
    0
    0
    1
  • Bir diziyi sevince, aralık vermeden oturup bir anda bitirmek en büyük hobilerimden biri. Sonunda düşeceğim boşluğu bile bile tüm bölümlerini bir anda bitirebilme kapasitesine sahip bir insanım..Ama açık konuşmak gerekirse dizi sektörüne, film sektörü kadar hakim değilim. Çok fazla da takip etmem açıkçası, dikkatimi çeken bir yapım görürsem izlerim. Film konusunda farklı kültürler, farklı ülkeler ve dilleri keşfetmeyi sevdiğim için daha geniş bir yelpazeye sahibim bu konuda. Ama dizi konusunda bu kadar geniş bir yelpazeye sahip olmadığımı farkettim. Bunun için farklı ülkelerin dizilerini izlemeye karar verdim diyebilirim. Asya sinemasına karşı çok büyük bir hayranlığım var. Ülkeleri farketmeksizin; izlediğim her ülkesinin filminde aldığım o ortak tat, beni çok mutlu eden ayrıntılardan biri. Benzeyen dilleri, yaşayış biçimleri ve hayata bakış açıları konusunda oldukça ilgimi çeken bir bölge. Sinemaya çok bambaşka bir soluk getiren, enfes bir kültür. Zaten son zamanlarda özellikle Güney Kore sinemasına doğru artan bir ilginin en önemli sebeplerinden biri de, bildiğiniz üzere Parasite. Umarım bu eşsiz sinemanın birçok güzide eseri de, en az onun kadar ilgi görmeye başlar..Sinemasına bu kadar hakimken, dizi sektöründen neden bu kadar uzağım diye kendimi sorgulamaya başladım açıkçası. Sosyal medyada yaratılan ön yargılar da bunun sebeplerinden biri. Bende bütün bu ön yargıları yıkıp, bu sektörü keşfetmeye karar verdim. Keşfetmeye başladıkça oldukça sevdiğimi, bazı yapımlarında filmlerden aldığım o tadı hissetiğimi de söylemek isterim. Tabi, romantık/komedi türleri pek benim tarzıma uymadığı için izlemeyi tercih etmiyorum. Fantastik türlerine de, Asya mitolojisine çok fazla hakim olmadığım için pek fazla izleyemedim. Ama gerilim/gizem konusunda bu kadar başarılı olabileceklerini hiç beklemiyordum açıkçası. Şimdiden birkaç diziyi bitirdim ve oldukça etkilendiklerim oldu. Ama bugün sizlere, aralarında en çok etkilendiklerimden biri olan Tunnel dizisinden bahsetmek istiyorum.

    Tunnel, 2017 yapımı bir Güney Kore dizisi. Kendisini şans eseri Netflix'te dizilere bakanırken buldum. Konusunu okuyunca oldukça dikkatimi çekmesiyle birlikte diziye başladım. Gerilim/Gizem ve polisiye türünde olan bu diziyi izlerken bana bazı şeylerin tanıdık geldiğini farketmeye başladım. Dizinin ana teması olan seri cinayetleri daha önce bir yerde gördüğümü hatırladım; Memories of Murders. Evet, Boon Joon Ho'nun en özel filmlerinden biri olandan bahsediyorum. O kadar başarılı bir filmdir ki, izlemediyseniz kesinlikle bu efsane filmi kaçırmamanızı öneririm. Diziyi ayrıntılı olarak araştırdığımda, dizinin bu filmde de işlenen ve Güney Kore'de gerçekten yaşanmış seri cinayetlerden esinlendiğini gördüm. Tunnel dizisi, oldukça popüler olan bu konuyu ele alarak, üstüne bir de onu zamanda yolculukla harmanlayarak, karşımıza enfes bir yapım çıkarmış. İzlediğim en iyi gerilim dizilerinden biri benim için, oldukça etkilendiğimi söyleyebilirim.

    Hikayenin ilerleyişi, karakterler arasında kurulan bağlar, kurgunun bu denli sürükleyici ve sağlam olması kesinlikle beni diziye bağlayan en önemli unsurlardandı. Tabi bunların yanında, başarılı olan oyunculuklar da beni etkiledi. Duyguyu derinden işleyişi ve kalbinize dokunmasının yanı sıra, gerilimi ve aksiyonu da hissedebileceğiniz yani kısacası her duyguyu dengede kullanmayı başarabilmiş bir yapım. İçinde kullanılan aşk unsuru o kadar dengeliydi ki, beni asla rahatsız etmedi. Çünkü genelde gerilim/aksiyon türünde olan yapımlarda kullanılan aşk ayrıntısını gereksiz bulan biriyim, bu yüzden hoşuma giden başka bir özelliği de buydu kesinlikle. Dizinin arka planına baktığımızda vermek istediği mesaj ve sistem eleştirisini de oldukça başarılı buldum. Kadın cinayetlerine odaklanılan bir dizi olduğu için, seri katil üzerinden işlenilen bu cinayetlere ve suçlu zihniyete yönelik oldukça iyi mesajlar vardı. Seri katilin kadınların; giydikleri kıyafetler, dışarı çıktıkları saatler, yüzlerinde gördüğü tebessümleri bile sebep sunarak hayatlarını çalması..Kulağa o kadar tanıdık geliyor ki. Yıllarca canlarına kıyılan, tacize ve şiddete uğrayan kadınların maruz kaldığı bütün bu haksız ön yargılar. Suçluları değil de, kadınları suçlayan o kirli, hastalıklı ve acımasız zihniyet. Gülüşümüzden, yürüyüşümüzden, kıyafetimizden, dışarı çıktığımız saatten bile bizleri suçlu bulan o hastalıklı zihniyetten bahsediyorum. Dizide yansıtılmaya çalışılan seri katil aslında bütün bu hastalıklı zihniyeti temsil ediyor. Adeta bütün o kirli düşüncelerin vücut bulmuş hali de diyebiliriz. Kadınları aslında öldürenin bu zihniyet ve ataerkil düzenin olduğunu oldukça iyi bir şekilde yansıtmış ki Tunnel, gerçekten taktiri hakettiğini belirtmeliyim.

    Bunun dışında dizinin bir diğer en önemli özelliği ise psikoloji üzerinden yapılan tahliller ile ilerlemesiydi. Dizinin ön planında zaten psikolojik bir tema hakim. Ana karakterlerin birinin önemli bir psikoloji profesörü olmasıyla birlikte, adeta Mindhunter tadında, 16 bölüm boyunca suçlu zihinlere doğru bir yolculuğa çıkarıyor. Şiddetin çocukluktan itibaren zihinlerimize nasıl kazındığını, ailenin karakter gelişiminde ne denli büyük etkisi olduğunu bir kez daha bu dizi sayesinde görmüş oluyoruz.

    Dizide bulunan kadın karakterlerin güçlü ve başarılı bir şekilde yansıtılması beni çok etkiledi. Karakterlerin dizinin başında ön yargıyla yaklaştığı kadın karakterler ilgili düşüncelerinden sonlara doğru vazgeçmeleri ve doğruyu görmeleri de önemli ayrıntılardan biriydi. Kadına uygulanan fiziksel ve psikolojik bu şiddettin aslında sınırları aşan bir konu olduğunu görmek ise sinirlerimi bozan ayrıntılardan biriydi. Tüm dünyada yaşanan bu eşitsizlik ve adaletsizlik duygusu, elinde olmadan insanı düşünmeye zorluyor. Dizinin özellikle son iki bölümü bir kilit noktası bu konuda. Şiddeti sadece doğru verilmiş bir eğitim durdurabilir. Eğitim bu kirli zihniyetleri temizleyecek tek araçtır. Gelecek nesiller ise tek umudumuz. Onları yetiştirmek, doğruyu öğretebilmek bizlerin elinde. Şiddetin olmadığı bir dünyayı yaratabilmek de. Kadın-erkek eşitliğinin olduğu, ayrımlar ve adaletsizlik olmadan insan haklarını konuşabildiğimiz bir dünyayı yaratabilmek de. Bu sosyolojik ayrımı üretenin bizler olduğunu hatırlayarak, onu yıkabilecek ve eşit, adaletli bir düzenin yaratabileceğimizin farkına varmamız çok önemli. Şiddetin olmadığı bir dünyaya uyanabilmek dileğiyle. Gecenin ardından doğan güneşin, ruhumuzu da aydınlattığı bir dünyaya..

    Hoşçakalın!❤


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.