Heykellerin Kokusunu Alan Kadın : Jale İnan

Heykellerin Kokusunu Alan Kadın : Jale İnan
  • 5
    0
    1
    2
  •       Kazılar yarım kalmasın diye şahsi arabasını satan, II. Dünya Savaşı'nın bombardımanı altında eğitimini bitirmeye çalışan, tarihi eser kaçakçılığıyla mücadele ederek, toprağın altındaki miraslarımızı yeryüzüne çıkararak ömrünün otuz beş yılını arkeolojiye adamış fedakar ve güçlü bir kadın, Jale İnan.

     

    Jale İnan, 1914 yılında İstanbul'da doğmuştur. Müzeci ve arkeolog olan babası Aziz Ongan'ın izinden giderek arkeolog olma hayalleri kurmuştur. Tabii o dönemde hem maddi sıkıntılar hem de bir kadının kazı sahasında çalışmasına olan bakış, bu hayali bir hayli zorlaştırmış. Ama ailesinin de desteğiyle Jale İnan, Aleksander von Humboldt Vakfı'nın bursu ile, arkeoloji okumak üzere 1934 yılında Almanya'ya gitti. Bir yıl sonra da Türk Cumhuriyeti devlet bursunu kazandı. 

    Hayallerine sıkı sıkıya  bağlı, bir o kadar da inatçı bir genç kadındı Jale İnan. İkinci Dünya Savaşı esnasında gökyüzünden bombalar yağarken soğuk sığınaklarda doktorasını tamamlamıştı. Korkuyordu ama soğukkanlıydı. Çığlık çığlığa bağıran ve kendisine neden bağırmadığını soran Alman kadına “işe yarayacağını bilsem hepinizden çok bağırırım” diyordu. (1) Jale İnan o yıllarda açlıkla sınanıyor gibi hissediyordu ama pes etmedi. Hayallerin altın tepside sunulmadığını çok iyi biliyordu. O zor şartlar altında, 1935 – 1943 yılları arasında klasik arkeoloji bilim dalında lisans ve doktora eğitimini Berlin ve Münih üniversitelerinde tamamladı. Eğitimini bitirdikten sonra o çok sevdiği ve toğrağı tarih kokan ülkesine döndü.

    1944 yılında  Oğuz Atay’ın kaleme aldığı Bir Bilim Adamının Romanı (1975) adlı biyografik romana konu olan Mustafa İnan ile evlendi. Oğuz Atay, Mustafa İnan'ın öğrencisiydi. 

    Gelelim Jale İnan'ın nasıl adım adım başarıyla yükseldiğine...

    Jale İnan, 1946 yılında İstanbul Üniversitesi Klasik Arkeoloji Kürsüsü'nün kurulması çalışmalarına katıldı ve bu kürsünün ilk asistanı olup Prof. Dr. Arif Müfid Mansel'in asistanlığını yapmaya başladı. Aynı yıl Arif Müfid Mansel'le birlikte Türk Tarih Kurumu adına Antalya'da Side antik kenti kazısına, ertesi yıl Perge antik kenti kazısına başladı. 1953 yılında doçent, 1963 yılında profesör oldu. Mansel'in ardından 1974-1980 yılları arasında Side, 1975-1987 yılları arasında Perge kazılarına başkanlık etti. Kazıları sırasında Side Roma Hamamı'nın Side Müzesi’ne dönüşmesi için emek verdi. 1975 yılında Klasik Arkeoloji Kürsüsü'nün Başkanı oldu ve bu görevini 1983 yılında emekli oluncaya kadar sürdürdü.Jale İnan, Side ve Perge'deki kazıların dışında 1970 – 1972 yılları arasında Kremna (Bucak, Burdur) ve 1972 – 1979 yılları arasında Pampfilya Seleukeiası (Manavgat) antik kentlerinde kurtarma kazıları gerçekleştirdi. 1995 yılında Türkiye Bilimler Akademisi'nin şeref üyesi oldu.(2)

    Peki Jale İnan'ı Jale İnan yapan neydi?

    Fedakarlığı. Kazıları yarım kalmasın diye arabasını satmıştı.  Side’de başlayan kazılarda haftalık ödenen kazı parası İstanbul'dan Antalya'ya gelinceye kadar köylülerin elinde rehin kalmayı önerdi. 

    ''Çalışanları topladım. Para Müdür Bey’de. Müdür Bey gecikti, ama mutlaka gelir. Şimdi size iki önerim var. Ya devam ederiz, iki haftalığınızı birden alırsınız. Ya da beni rehin alın. Arif Bey gelinceye kadar hiç bir yere kıpırdamam.''

    Birkaç yıl önce kaçak kazılara katılıp heykellerin ve tarihi eserlerin kaçırılmasında rol üstlenmiş köy halkı, Jale İnan'a duyduğu güven ve kurduğu samimiyet sayesinde ona yardımcı olmaya başlamıştı. O kazıların birinde ,1980 yılında , Perge'de bir heykel buldu. Heykel Heracles yani Herkül heykeliydi ama belden yukarısı yoktu. Bütün aramalarına rağmen bulamıyordu. O heykel daha sonra Yorgun Herkül diye adlandırılacaktı. 1990 yılında Jale İnan'ın çabaları sayesinde heykelin üst kısmının Amerika'ya kaçırıldığı kanıtlandı ve malesef İnan onu göremeden 2011 yılında heykelin üst kısmı Antalya Müzesi'ne getirildi.

     

    Jale İnan diyince akla ilk gelen şey kuşkusuz Side antik kentidir. 1947 yılında başlayan kazılarda sınırlı ödenek yüzünden kazı evi yapılmamış, İnan ve kazı ekibi fırtınalı havalarda dahi çadırlarda kalmıştı. Buna rağmen ekibin tek endişe konusu “not defterlerinin ıslanmamasıydı”. İnan, daha sonra Side'ye borç parayla kazı evi yaptırdı. Elinde ne varsa ne yoksa arkeoloji için harcıyordu. Bu fedakarlığı sayesinde Side ayağa kalktı, tanındı. 

    Topraktan çıkardığı heykeller o kadar çoktu ki, Antalya Müzesi sadece onun bulduğu eserlerle 2 kere genişletildi. Neden heykelleri koklayan kadın olarak anıldığını buradan çok iyi anlayabiliriz.

    Jale İnan olmasaydı, özellikle Akdeniz Bölgesi kültürel turizm açısından , Türkiye de tarihi eser kaçakçılığı açısından çok zurumda olurdu. İnan çok uğraştı , bir ömür adadı. Bir kadın olarak o yıllarda bu kadar mücadele etmek kolay değildi elbet. Türkiye'nin altındaki hazinelerin maddi değil manevi değerinin farkındaydı ve bu değer onun hayat mücadelesiydi. Yanından geçip gittiğimiz tarihi taşların üzerindeki sprey boyaları görseydi, ömrünü adadığı tarih kokan sütunlara bakıp içinden 'taş işte' diyen insanlarımızı görseydi, o adadan hayat acılarla dolmaz mıydı? Evet taştı onlar aslında. Baktıkça, okudukça, bu vatanın altında neler yattığını öğrendikçe bu topraklara daha fazla değer vermemiz gerektiğini, tarihin kolay kolay yazılmadığını, korunması gerektiğini bunun bir görev olduğunu anlatan taşlar. Başka kültürlere değer vermezsek, nasıl değer bekleyebiliriz?

     

    Jale İnan arkeolojiye ve bu topraklara adanmış tek ömür değildi. Onu ve mesleğine bu denli bağlı olan herkesi saygıyla anıyoruz.

    Herkesin, bu toprakların mirasçısı olduğunun farkına varması dileğiyle.

    Kaynakça 

    3

     

     

     


    Yorumlar (1)
    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.