Geçmişe Çapa Atmak: Travmalar I

Geçmişe Çapa Atmak: Travmalar I
  • 5
    0
    0
    0
  • Bu yazı dizisi yüksek lisansta da araştırdığım konulardan biri olan travmalarla ilgilidir.  Konuyu derinlemesine birkaç yazı dizisi halinde sunmayı planlıyorum. Öneriler için iletişime geçebilirsiniz.

              Travmalar toprağa çapa atmak gibidir, geri çekerken derin izler bırakır, tıpkı geçmişe takılıp kaldığımızda yönsüz bir yürüyüş yapmak gibi, derin ve belirgin izlerle...

               Travmalar aslında anlam dünyamızda hiçbir zemine oturtamadığımız, adını koyamadığımız, anlamlandıramadığımız, diğer anıların yanına kolay kolay yerleştiremediğimiz, havada uçuşan ve bizi her seferinde rahatsız eden acı hatıralardır.

              Yaşam, birçok bilim dalı tarafından tanımlanmaya çalışılan bir olgudur. Bugüne kadar pek çok tanımı yapılmıştır. Fizik biliminde çalışmaları ile bilinen Schrödinger yaşam nedir sorusunu ele aldığı bir çalışmada yaşamı; maddenin, kısmen muhafaza edilmiş mevcut düzen üzerinde kurulan, düzenli ve yasalara uygun davranışı olarak açıklamaktadır (Schrödinger, 1967). Philipp Frank (1962) yaşamı karşılaşacağımız olaylar çerçevesinde, dört boyutlu uzaydaki bir yer değişikliği olarak adlandırmaktadır. Pross’a (2012) göre ise yaşam, kendini sürdürebilen, kinetik olarak kararlı dinamik bir tepkime ağıdır. Bu açıdan bakıldığında pozitif bilimlerde yaşam olgusunun hareket ve eylemde olma hali ile eşdeğer görüldüğü söylenebilir. Öte yandan felsefe yaşamı farklı bir açıdan ele alır, örneğin Nietzsche (1901) yaşamı sürekli bir savaş içeren bir durum olarak açıklamış, hareketi ve etkileşimde olmayı vurgulamıştır. Psikoloji bilim dalına bakıldığında Freud (1915) yaşamı diyalektik temel üzerinden ele alıp yaşamak isteyen bir bireyin kendisini aynı zamanda yaşamın zıttı olan ölüme hazırlaması gerektiğini söylemiştir. Adler ise yaşamı bir devinim olarak ele almakta ve yaşamın temel karakteristiğinin hareket olduğunu belirtmektedir. Ona göre bireyler bu hareket içerisinde yaşamlarına yön veren bir yaşam stili oluşturmaktadırlar (Adler, 1964). Doğa bilimleri, felsefe ve sosyal bilimler yaşam kavramı üzerinde farklı tanımlamalar yapsalar da temelde yaşamın içerdiği hareket ve sürekliliğe vurgu yapmaktadırlar. Yaşam temelde kırılgan bir temas biçimidir. Bu kırılganlık altında trajikliği barındırır. Yaşam kendi başına varolan bir enformasyon-kodlamalar sistemi olması itibariyle yaşam ağının kendisi en büyük öğretmen konumundadır. Ancak ondan öğreneceklerimiz her zaman hoş anılardan ibaret değil. Yaşam temelde bir hareket ve sürekliliği içinde barındırsa da yaşam içerisindeki bazı olaylar yaşamın karakteristiğindeki hareketlilik ve sürekliliği olumsuz yönde etkileyebilmektedir. Yaşam içerisindeki bu olaylardan biri de travmadır. 

              Tıp literatüründe fiziksel yaralanmalar için kullanılan travma kelimesi, ruhsal ve duygusal alanda ise bireyin bilişsel, duyusal ve duygusal işlevlerinin belirgin derecede kısıtlanması ve normal hayatına devam edememesine yol açan ruhsal yaralanmalar için kullanılmaktadır. Başka bir deyişle ruhsal travmalar bireylerin belli olay, fikir ya da imgeleri takıntılı şekilde düşündükleri durumlardır (Ruppert, 2014). Fiziksel travma genellikle fiziksel bir yaralanma yaşandığında ortaya çıkar, ancak psikolojik travma herhangi bir fiziksel yaralanma olmadan da ortaya çıkabilir (Ford, Grasso, Elhai ve Courtois 2015). Travmatik yaşantılar, insanlarda korku ve dehşetin uç noktalarının yaşanmasına neden olur. Travma mağduru bireyler tehdit karşısında uygun yanıtlar veremezler ve bu nedenle travmatizasyon ile karşı karşıya kalırlar. Travmatik yaşantı durumu aniden gelir, belirsizdir ve bireyin ruhsal bütünlüğünü sarsar (James ve Gilliland, 2012; Terr, 2003;). Travmatik yaşantılara sadece yetişkinler değil çocuklar da maruz kalabilmektedirler. Çocuklar, travmatik yaşantıya maruz kalma açısından diğer yaş gruplarına oranla çok daha savunmasız bir popülasyondur, çünkü çocukların korunması ebeveynleri tarafından korunmalarına ve onlara bağlanmalarına bağlıdır (Levers, 2012). Bu da başka bir kavram olan çocukluk çağı travmalarını ortaya çıkarmaktadır. Çocukluk çağındaki travmatik yaşantılar çocuğun psikolojik, sosyal, fizyolojik gelişimini etkiler ve bunun sonucunda çocuk, gelişim döneminin gerekliliklerinden geri kalabilmektedir (Dereboy, Demirkapı, Şakiroğlu ve Öztürk, 2018). Ayrıca çocukluk çağında maruz kalınan travmatik yaşantılar, çocuğun beyin kimyasında stres hormonlarının etkilerini bozarak değişikliklere yol açmakla beraber ilerleyen yıllarda zorluklarla yüzleşmesine, strese maruz kaldığında baş etme stratejilerinin zayıflamasına yol açabilir (Lengua, Thompson, Moran, Zalewski, Ruberry, Klein ve Kiff, 2019). 

              Travmatik olayların yarattığı etkiler birey ve halk sağlığıyla ilgili önemli endişelere sebep olmaktadır. Bir veya daha fazla travmatik olaya maruz kalmak yaygın bir deneyimdir ve insanların %70'i en az bir travmaya maruz kaldığını bildirmektedirler (Kessler ve Üstün, 2008). Travma zamanla nüfus sağlığını etkiler. En yaygın ve zararlı travmatik olayların çoğu yaşamın erken dönemlerinde ortaya çıkar (Schalinsk, Teicher, Nischk, Hinderer, Müller ve Rockstroh, 2016) ve gelişmeyi etkiler (Murphy ve diğ., 2014). Günlük hayatta, bir parçamız deneyimlerimizi algılar, yanıt verir, yansıtır ve diğerlerine anlatır. Travmatik deneyim durumları bireylerin katlanabileceğinin çok daha ötesinde yaşantılardır. Bu nedenle, tanık olacak, tepki verecek bir parçamız olmaz. Bir bölümümüz günlük yaşama devam ederken; travmatik olayın yarattığı deneyim, tanık olduğumuz zamanda donmuş halde takılı kalır (Audergon, 2004). Travmatik yaşantıya maruz kalan insanlar için geçmiş, acı verici içsel bir rahatsızlık biçiminde canlıdır (Van der Kolk, 2019). 

              İnsanlar bugüne kadar her çağda hem bireysel hem de toplumsal travmalara maruz kalmışlardır. Ancak içinde yaşadığımız modern çağda insan küreselleşme ve teknolojinin gelişmesi ile birlikte insanın bilincini ve kimliğini tahrip edebilen deneyimler sosyal ağlarla birlikte yayılmış ve bu da travmanın, çağdaş insanın kendini düşünme biçiminin dokusuna kazınmıştır (Roberts, 2013). Bununla ilgili Chul Han (2010) içinde bulunduğumuz dönemi performans toplumu olarak adlandırmış ve bu performans toplumunun mağlup, mutsuz ve travmatize insanlar yarattığını belirtmiştir. Bu mağlubiyet onun perspektifi ile meta ilişkileri üzerinden kapitalist üretim biçimi-yaşam tarzı ile ilişkili. Modern zamanların öznesi artık bildiğimiz özne olmaktan çoktan çıktı, artık modern zaman bize sadece görüngüler-gölgeler gösteriyor. Travmatize insanlar da bu gölgelere bürünme riski altındalar tıpkı tüm modern toplumlar gibi....

    Yazı dizisi Travmalar II ile devam edecektir.

    Kaynakça: 

    Adler, A. (2011). Psikolojik aktivite (çev. B. Çorakçı). İstanbul: Say Yayınları. (Orijinal çalışmanın basım tarihi 1964)

    Audergon, A. (2004). Collective trauma: The nightmare of history. Psychotherapy and Politics International, 2(1), 16-31.

    Chul Han, B. (2017). Yorgunluk toplumu (çev. S. Yalçın). İstanbul: Açılım Kitap. (Orijinal çalışmanın basım tarihi 2010)

    Dereboy, Ç., Demirkapı, E.Ş., Şakiroğlu, M., Öztürk, C. F. (2018). Çocukluk çağı travmalarının, kimlik gelişimi, duygu düzenleme güçlüğü ve psikopatoloji ile ilişkisi. Türk Psikiyatri Dergisi, 29(4), 269-278.

    Frank, P. (2017). Bilim felsefesi (çev. D. Kadıoğlu). İstanbul: Say Yayınları. (Orijinal çalışmanın basım tarihi 1962)

    Ford, J. D., Grasso, D. J., Elhai, J. D., & Courtois. C. A. (2015). Posttraumatic Stress Disorder Scientific and Professional Dimensions (2. Edition). Oxford: Academic Press.

    Freud, S. (2018). Savaş ve ölüm üzerine. (çev. E. Yıldırım). İstanbul: Oda Yayınları. (Orijinal çalışmanın basım tarihi 1915)

    James, R., & Gilliland, B. (2012). Crisis intervention strategies. Belmont, CA: Cengage Learning. Nelson Education.

    Kessler, R. C., & Üstün, B. (2008). The WHO World Mental Health surveys: Global perspectives on the epidemiology of mental disorders (1st ed.). New York, NY: Cambridge University Press.

    Lengua, L. J., Thompson, S. F., Moran, L. R., Zalewski, M., Ruberry, E. J., Klein, M. R., & Kiff, C. J. (2019). Pathways from early adversity to later adjustment: Tests of the additive and bidirectional effects of executive control and diurnal cortisol in early childhood. Development and Psychopathology, 1-14. DOI: https://doi.org/10.1017/S0954579419000373

    Levers, L. L. (Ed.). (2012). Trauma counseling: Theories and interventions. New York, NY: Springer.

    Murphy, A., Steele, M., Dube, S. R., Bate, J., Bonuck, K., Meissner, P., Goldman, H. & Steele, H. (2014). Adverse Childhood Experiences (ACEs) questionnaire and Adult Attachment Interview (AAI): Implication for parent child relationships. Child Abuse and Neglect, 38(2), 224–233.

    Nietzsche, F. (2017). Güç istenci. (çev. N. Epçeli). İstanbul: Say Yayınları. (Orijinal çalışmanın basım tarihi 1901)

    Pross, A. (2016). Yaşam nedir? (çev. R. Gürdilek). İstanbul: Metis Yayınları. (Orijinal çalışmanın basım tarihi 2012)

    Roberts, J. L. (2013). Trauma, technology and the ontology of the modern subject. Subjectivity, 6(3), 298-319.

    Ruppert, F. (2014) Travma, bağlanma ve aile konstelasyonları (çev. F. Zengin). İstanbul: Kaknüs. (Orijinal çalışmanın basım tarihi 2008).

    Schalinski, I., Teicher, M. H., Nischk, D., Hinderer, E., Müller, O., & Rockstroh, B. (2016). Type and timing of adverse childhood experiences differentially affect severity of PTSD, dissociative and depressive symptoms in adult inpatients. BMC psychiatry, 16(1), 295.

    Schrödinger, E. (2014). Yaşam nedir? (çev. M. Doğan). İstanbul: Pan Yayıncılık. (Orijinal çalışmanın basım tarihi 1967)

    Terr, L. C. (2003). Childhood traumas: An outline and overview. Focus, 1(3), 322-334.

    Van der Kolk, B. A. (2019). Beden kayıt tutar. (çev. N. C. Maral). Ankara: Nobel Yaşam. (Orijinal çalışmanın basım tarihi 2014)


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.