Kızıl Saçlı Deli'nin Yaşamında Ufak Bir Gezinti I.

Kızıl Saçlı Deli'nin Yaşamında Ufak Bir Gezinti I.
  • 5
    0
    1
    0
  •                                                                  

    Vincent Van Gogh,Hollanda’nın kuzeyinde 30 Mart 1853’te dünyaya geldi. Babası Theodorus bir papaz, annesi Anna Cornelia bir saray ciltcisinin kızıydı.

    6 kardeşlerdi.Ona kendisinden 1 yıl önce ölü doğan kardeşinin ismini vermişlerdi.

    Hayatındaki ilk hayal kırıklığını on bir yaşında yatılı okula gönderilmesiyle tanımlıyor. Ailesinden uzak kalmak ona çok zor gelmiştir.

    Resime ortaokulda öğretmeninin onu teşvik etmesiyle adım atıyor.Bu kendini keşfetmesinde çok önemli oluyor.

    Van Gogh’un amcası Lahey’de resim alım satımı ile uğraşıyordu ve o da bu mesleği öğrenmek için 1869 yılında Lahey’e gitmişti.Burada çıraklık eğitimini tamamladıktan sonra Londra’ya oradan da Paris’e geçmişti.Fakat bu yaptığı meslekte onu çok sinirlendiren bir durum vardı ki o da eserlerin eşya gibi alınıp satılıyor olmasıydı. Bir süre sonra bu durum ona ağır gelmişti ve müşterilere hırçın davranıp onlarla tartışıyordu.1876’da işten atıldı. 

    “Ressamın ödevi doğaya büsbütün dalmak,olanca aklını kullanıp,olanca duygusunu eserine koymaktır ki başkalarınca anlaşılır hale gelsin eser.Satış için çalışmaksa,asıl iyi yol değildir bence,sanatseverlere boş vermektir.”

    İşten atıldıktan sonra din adamlığına yöneldi ama kilisede yetkililerle tartışıyor ve onlara cahil olduklarını söylüyordu. Daha sonra rahipliğin saygınlığına uymadığı gerekçesiyle yine işten atıldı. Sanki resim dışında yapmaya çalıştığı her şey elinde kalıyordu. Bunun üzerine insanların yaşamlarını gözlemlemeye ve çizmeye başladı. Ardından resim teknikliklerini öğrendi. Bu dönem de resim hayatı için çok önemli adımlar attı.

    Gerçekliği tuvallerine aktarmaya çalışıyor doğal ve doğru biçimde çiziyordu. Daha sonra duygularını ön plana çıkarmaya başladı ve bunları figürlerle birleştirdi.

    “Çünkü ben gözlerimin önünde olanı olduğu gibi vermekten çok,boyayı kendime göre bir amaçla,dile getirmek istediğimi daha bir kuvvetle dile getirmek için kullanıyorum.”

    1885'te babası öldükten sonra daha çok köylü portlereleri ve köy manzaraları resmetmeye başladı. 

    Bu dönemde yaptığı resimlerinden en iyisi “Patates Yiyenler” oluyor. Bu resim için kardeşi Theo’ya yazdığı mektupta: 

    “Asıl candan belirtmek istediğim fikir şudur:Lambanın altında patateslerini tabağa el uzatarak yiyen bu insanlar aynı ellerle toprağı işlemiş adamlardır;istedim ki resim çiftçinin el çalışmasını ve bu kadar namusluca kazandığı besiyi yüceltsin. İstedim ki biz uygar insanların yaşayışından bambaşka bir yaşayışı canlandırsın.” 

                               The potato eaters Vincent van GoghApril 1885 - May 1885

    1886’da Theo’nun yanına Paris’e gitti ve orada beraber eve çıktılar.Dört ay boyunca Fernand Cormon’un sanat okuluna gitti.Burada bulunmaktan çok mutluydu çünkü bu akademi de ressamların açık havada resim yapmalarına izin veriyorlardı. Van Gogh,sanatçının resimlerinde derinden hissettiği duyguları aktarması gerektiğine inanıyordu ve kendisi gibi düşünen bu sanatçılarla tanışmaktan mutluluk duyuyordu. 

    1887 yılında artık Paris’in ışığından ve renk yapısından tatmin olmamaya başladı. Güneyde daha fazla renk ve ışık olduğunu düşünüyordu.Şubat 1888’de Theo’nun desteğiyle Fransa’nın güneyindeki Arles’a yerleşti. Ünlü tablosu "Sarı Ev"e ilham olan o sarı eve taşınmıştı.

    Sarı Ev

    Kardeşi ona destek olmak için Gauguin’in Van Gogh’un yanına gitmesi için ısrar ediyordu.O da bunu kabul etti ve iki arkadaş beraber yaşamaya başladılar.Başta her şey iyi giderken sonralarda ikisininde birbirine benzer kontrolcü ve güçlü kişilikleri sürekli tartışmalara yol açmaya başladı.Gauguin planladığından erken dönmeye karar verdi.23 Aralık 1888’de evden giden Gauguin arkasından gelenin elinde usturasıyla Van Gogh olduğunu gördü fakat Van Gogh ona baktı ve hiçbir şey yapmadan eve döndü.Eve dönünce o olay resmini yaptı.Kulağını kesti ve “Kulağı Sargılı Otoportre” adlı resim ortaya çıktı.

    Ertesi gün odasında kanlar içinde bulunup hastaneye götürüldü.İki hafta sonra taburcu olup çıktı ve resme devam etmeye karşı olan tüm duygularına rağmen ruhsal dengesini sağlamakta zorlanıyordu.Bedenine zarar vererek kendini cezalandırmaları devam ediyordu ve komşuları ona “kızıl saçlı deli” diyorlar ve dengesiz hareketleri yüzünden onu mahallelerinde görmek istemiyorladı. Bölge halkı dilekçe yazarak onun akıl hastanesine yatırılması talebinde bulundular. Bunun üzerine Arles hastanesine kapatıldı.

    Arles’ten çıktıktan sonra bu sefer durumunun daha da kötüleşmesinden kendisi korktu ve kendi isteğiyle bir akıl hastanesine yatırılmak istediğini kardeşi Theo’ya yazdı.Sain-Remy’deki akıl hastanesinde ona bir stüdyo verileceği söylendi.Bu hastaneye yatırıldı.

     ...Devamı gelecek...

     

     


    Yorumlar (1)
    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.