"Şeytanın avukatlığı konusunda son derece içten olan bir yazardan, zaman zaman edebi tatlar da taşıyan çarpıcı denemeler. Bu kitabı çok sevebilirsiniz ya da sinir olabilirsiniz; ama kayıtsız kalmayın." diyerek kitabı çok güzel özetlemiş Murat Aykut. Hakkında ne düşünürsek düşünelim okumayı bitirdiğimiz an artık her şey aynı kalamaz, kalmamalı.
İsmi Gündüz olan bir yazarın kitabına Geceye Övgü adlı bir bölümle başlaması ilginçtir aslında. "Gün ışığı içimizdeki teslimiyetçiliği ortaya çıkarır, ama geceleri kendimizi özgür hissederiz." der. Gündüzü totaliter güçlere hizmet etmekle suçlarken geceyi oldukça samimi bulur. Ona göre gündüz yapılan her eylem, söylenen her söz geceye bir göndermedir.
20. Yüzyıl Delileri Artık Özgür Değildir adlı bölümde psikologların gücünü ve psikoloji bilgisinin ne kadar tehlikeli bir silah olabileceğini açıklar. Daha sonraları bir bölümde ise aslında hiçbirimizin özgür olmadığımızdan bahseder. Biz özgürce seçim yaptığımızı zannederiz oysa yaptığımız seçim hep sistemin bize sunduğu seçenekler arasındandır. Toplum içindeki "En kötü karar kararsızlıktan iyidir." sözü de bu düşünceyi desteklemez mi zaten? Biz aslında kararsız değilizdir sadece sunulan seçenekler arasından seçim yapmamayı seçmişizdir.
"İlk 'rolümüz', daha doğrusu yaşamımızda giydiğimiz ilk üniforma, cinsel kimliğimizin üniformasıdır." diyerek cinsiyet normları hakkındaki görüşlerini özetlediğini söyleyebiliriz. Aslında bu yeni dillendirilmiş bir düşünce değildir ancak 21 yıl önce yazılmış ve çok daha öncesinden temellendirilmeye başlanmış bir kitapta tekrar edilmesi yararlıdır. Bu bölümde bizlerle paylaştığı deneyiminde bir balık türündeki cinsel hiyerarşi bizlere doğadaki cinsiyet normları hakkında oldukça etkileyici bir biçimde bilgi verir. (bknz: sayfa 106)
Yaşasın Anlaşmazlık adlı bölümde özgürlük konusunu tekrar ele alır ve bu sefer kavram tanımını şöyle yapar: "Özgürlük, uyuşmazlığın bir fonksiyonudur. Hiçbir zaman uyuşmak zorunda kalmama sürecidir özgürlük. Özgürlüğün doğrulanması, anlaşma peşinde koşmamakla sağlanır."
11. bölüme Seneca'nın "Hasta olduğun için değil, hayatta olduğunu için öleceksin." sözüyle başlaması yazarın romantizmden uzak akılcı düşünce sistemini ortaya koyar. Her olayı bir anlam kalıbına sokuyoruz. Yaşamdaki güzellikleri an'a hapsetmeye çalışıyoruz. Böylece an'lar yaşamımızdan akıp giderken ölümün geldiğini fark etmiyoruz. Ölümü kabullenmeyi reddediyoruz.
Homo Sapiens oldukça karmaşık bir yapıdır. Birçok yönüyle diğer türlerden üstündür. Ya da biz kendimizi öyle görüyoruz çünkü aslında Homo Sapiens "bencil"dir. Kendini akıl yönünden diğer türlerden üstün gördüğü için diğer türlere zarar vermekten çekinmez. "Kendi türümüzün yaşam değerini tüm canlıların yaşam değerinden soyutlayarak onu hepsinin çok çok üstüne çıkarıyoruz. Bir yandan spor için başka canlı türlerini öldüren avcılara kupalar, ödüller verirken, bir yandan da kendi türünden olanları öldüren insanları idam cezasına çarptırıyoruz."
Cehenneme Övgü totaliter sisteme bir eleştiri, sistemde ezilenlere ise bir farkındalık şansıdır. Kitap yapıcı olmaktan oldukça uzak bir niteliğe sahip olduğundan eleştirilebilir ancak son bölümde Paris Sıkıntısı'ndan yapılan alıntı kitapta anlatılan sorunların çözümlerinin oldukça ütopik olduğunu doğrular.
Bence herkes bir gün mutlaka Gündüz Vassaf'ın kalemi ve düşünceleriyle tanışmalı. Kanımca Cehenneme Övgü okuyan birçok kişi için bir başucu kitabı olacaktır.
"Hepimiz, belirsiz ve belirlenmiş bir sürecin parçasıyız. Sürer gideriz. Kimi zaman akıntıyla birlikte, kimi zaman akıntıya karşı kürek çekerek. Kimi zaman direnir, boğuluruz. Kimi zaman yorgun düşeriz, çıkarız sudan. Boğulsak da, suyun üstünde de kalsak önemi yok. Hepsi yaşam çünkü."
*** Metinde tırnak içerisinde ve eğik biçimde yazılmış tüm kısımlar Gündüz Vassaf - Cehenneme Övgü kitabından alınmıştır.
Gerçek benliğimiz geceleri yalnız olduğumuzda ortaya çıkar.Gündüzleri ise hayattaki rolümüzü oynarız. Yaşam tek bir kelimeyle anlatılmayacak kadar karışık bir şey. Onu tanımlayamazsın. Ama Gündüz Vassaf'ın Cehenneme Övgü adlı kitabından aldığın alıntı, yaşamı tam anlamıyla açıklamış. Ne eksik ne fazla...