Modern Hayatın Kabusu: Anksiyete Bozukluğu Üzerine Bir İnceleme

Modern Hayatın Kabusu: Anksiyete Bozukluğu Üzerine Bir İnceleme
  • 5
    0
    0
    0
  • “Gecenin en karanlık anı, şafak sökmeden az önceki andır.” 
    Victor Hugo


    Kaygı, her insanda görülen mutluluk, sevinç, öfke gibi duygudurumlardan sadece birisidir. Kişinin tehlikeli bir olay karşısında hazır olması için vücuduna beyni tarafından yollanan huzursuzluk hali olarak da tanımlanabilir. Her insan yukarıda saydığımız duygudurumları yaşadığı gibi kaygıyı da sıklıkla yaşar. Hatta optimum düzeydeki kaygı durumu bir çeşit motivatör olarak da iş görebilir. 


    Kaygı ve korku birbirlerine çok benzeyen iki kavram olmasına rağmen aynı şey değildir. Korku, endişe verici olayla karşılaştığımız sıradaki fiziksel ve zihinsel durumun kendisidir. Kaygı ise endişe verici bu durumun yaşanma ihtimaline karşı verdiğimiz bir tepkidir aslında. Bir örnek üzerinden kaygı ve korkuyu anlatmaya çalışalım.
    Sokaktan geçerken bir köpeğin sizi kovalaması sizin zihninizde şu mekanizmayı harekete geçirir. Savaş ya da kaç ! Bu sırada nabzınız çok hızlı bir şekilde atmaya başlar, terlersiniz ve vücudunuzda anlamlandıramadığınız bir hararet başlar. Bu duygunun adı korkudur. Fakat siz evden çıkmadan önce "bu sokakta ya beni bir köpek kovalarsa" diye düşünüp huzursuzluk hissetmeye başlarsanız bu duruma kaygı denmektedir. Şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki kaygı ve korkunun hissedilmesi oldukça doğaldır. Ta ki siz "köpekler beni kovalayabilir, dolayısıyla asla dışarı çıkmayacağım" diyene kadar.

    Örneğimizin son kısmı biraz vurucu oldu. Aslında üstünde konuşmak istediğim konu da tam olarak bu. Bu tür bir davranış kaygı bozukluğu ya da diğer adıyla anksiyete bozukluğundan kaynaklanmaktadır. Anksiyete bozukluğu, geleceğe dair yerli/yersiz duyguların sebep olduğu ve insanın gündelik rutinini devam ettirememesine sebep olan yoğun endişe hali olarak da tanımlanabilir. Kaygı, ilk paragrafta da söylediğim üzere hayatın akışı içinde belli başlı problemlere karşı bizi önceden hazırlamaya çalışır ve bu gayet doğaldır. Fakat anksiyete bozukluğundan muzdarip bir kişi endişe halini sürekli yaşamakta ve endişeyi oluşturacak etken kaybolsa bile kötü senaryoları hala aklından çıkartamamaktadır.

     Anksiyete bozukluğunun fiziksel belirtilerini şöyle sıralamak mümkündür :

    1. Çarpıntı
    2. Titreme
    3. Nefes darlığı
    4. Yorgunluk
    5. Halsizlik
    6. Mide bulantısı
    7. Uykusuzluk

     

    Mental olarak yarattığı etki ise daha kuvvetli olabilmektedir. Anksiyete bozukluğundan muzdarip insanlar atak sırasında öleceklerini, bayılacaklarını ya da delireceklerini düşünebilmekteler. Göğüslerinin üzerine bastıran bir acı tarif etmekle birlikte genel bir halsizlik, isteksizlik, sinirlilik hisseder ve odaklanma sorunu yaşarlar.

    Anksiyete bozukluğunun kesin nedeni bilinmemektedir. Yaşanılan travmatik olaylar, genetik faktörler kaygı bozukluklarını oluşturabilmektedir.


    İyi haber şu ki anksiyete bozuklukları tedavi edilebilir. Psikoterapi, ilaç kullanımı ya da kombine bir tedavi programı kişinin hayatını tekrardan yoluna sokmasına epey bir yardımcı olacaktır.

    Peki bir anksiyete atağı yaşandığı sırada ne yapılmalı ?

    1. Öncelikle şunu kavramamız gerekir. Beynimiz geleceğe odaklanıp şimdiyle bağlantısız bir senaryo çiziyor ve bizim de buna inanmamızı bekliyor. Yaşadığımız fiziksel semptomların hepsi de beynimizin yanlış alarm vermesinden dolayı gerçekleşmekte. Herhangi bir kalp krizi geçirmiyoruz, ölmeyeceğiz ve delirmeyeceğiz. 
    2. Düzenli nefes alıp vererek yanlış alarm veren beynimizi kendine getirmek için oksijen yollamalıyız. Nefes alıp verirken bunu göğsümüzle değil diyaframımızla yapmalıyız. (Diyafram nefesi)
    3. Yazının başında da dediğimiz gibi bu duygular evrenseldir. Herkesin başına gelebilir ve üstesinden gelinebilir. Güvendiğiniz ve sevdiğiniz bir insanla iletişime geçip duygu ve düşüncelerinizi onunla paylaşın.
    4. Bu biraz zor olacak ama aklınızdaki kötü senaryoları bir kenara kaldırmaya çalışın. Gelecek için yapabileceğimiz tek şeyin sadece ona hazır olmak olduğunu unutmayın.
    5. Atakların geçici olduğunun farkına varın. 
    6. Dünyadaki her 5 insandan 1'inin bu rahatsızlıktan muzdarip olduğunu unutmayın. Bir uzmandan yardım almaktan çekinmeyin !

    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.