Rashomon İle " Yalan "

Rashomon İle " Yalan "
  • 1
    0
    0
    1
  •  Rashomon , 1950, Akira Kurosawa 

       Yalan nedir? Neden söylenir? Yalan bir kaçış mıdır yoksa bir varolma çabası mıdır? 

       Sinemanın basit görüntüler dizisi olmaktan çıkıp belirli hikaye ve karakter kurgularıyla harmanlanmış bir sanata dönüşmesinden bu yana anlatılan en iyi hikayelerden biri olarak kabul edebiliriz "Rashomon"u. Bugün Japon sineması konuşulduğunda akla gelen ilk isim hiç kuşku yok ki Akira Kurosawa'dır. 57 sene süren kariyerine 30 film sığdıran usta yönetmenin son derece üretken olduğu söylenebilir. 20'li yaşlarının ortasında sektöre tam olarak girmeden önce kısa bir süre ressamlık yapmış, daha sonra çeşitli filmlerde yardımcı yönetmenlik vs. yaparak sinema hayatına başlamıştır. Kariyerindeki ilk büyük yükselişi olarak görülebilecek Rashomon'u insanlara sunmadan önce yaklaşık 20 filmini tamamlamıştı bile. 

       Filmden kısaca bahsetmek gerekirse, açılış cümlemde de belirttiğim üzere genel hatlarıyla film söylendiği kesin olarak bilinen bir yalan çevresinde gelişiyor. Eşiyle bir yolculuğa çıkan bir samurayın, ünlü bir haydut olan Tajomaru tarafından saldırıya uğrayarak öldürülmesi üzerine kurulmuştur hikaye. Bu cinayet, sonrasında mahkemeye taşınır. Tajomaru, cinayeti inkar etmez. Ancak ortada büyük bir sorun vardır. Cinayete dahil olan bütün görgü tanıkları, cinayeti farklı bir şekilde anlatır. Kendi kafalarında yarattıkları kurguyu gerçekmiş gibi anlatırlar. Hiçbir görgü tanığı izleyici için haklı ya da haksız konuma gelmez. Kamera açılarının da adeta mahkeme heyeti konumunda bulunması biz izleyicileri de yargılayan kişi konumuna sokmaktadır. Bir noktadan sonra asıl ilgilendiğimiz nokta cinayeti kimin işlediği değil, cinayetin nasıl hatırlandığıdır. 
     
    "İnsanlar birbirine güvenmezse dünya cehenneme döner."
     
    "Çoğu zaman kendimize karşı bile dürüst olamıyoruz."
     
     Tabi filmin açılışı ise ana hikayeden farklıdır. Zaten 1950 yılında Japonya'da yapılmış bir filmin 2. Dünya Savaşı etkilerinden uzak kalması anormal bir durum olurdu. Film, yıkılmış bir yapının çeşitli görüntüleriyle açılır. Korkunç bir yağmur vardır ve yağmurdan kaçıp bu yıkık yapının altına sığınan iki adam izleyiciye gösterilir. Daha sonra aralarına bir gezgin daha katılır ve düşünceler içinde derin bir sohbete başlarlar. Atmosfer son derece kasvetli ve insanları problemleriyle yüzleştirecek cinstendir. Aslında tüm bunlar az önce de bahsettiğim gibi "savaş sonrası Japonya" betimlemesi olarak sunulur. Yönetmen bize "tükenmiş bir toplum" yansıtır. Bu derin sohbet daha sonra yerini hikayelere bırakır ve filmin ana odağı olan haydut,samuray ve eşi hikayesi anlatılmaya başlanır. 


     Sinematografik açıdan bakıldığında ise sembolik anlatımın ağır bastığı kesinlikle söylenebilir. Açılış sahnesi bir yana dursun orman, ışık oyunları, yağmur gibi unsurlar bütün bu sembolik dille beraber işlemektedir. 
     
     "İnsanoğlu zayıftır, o yüzden yalan söyler. Hatta kendine bile!"
     
    "İnsanlar kötü şeyleri unutmak ve yalan da olsa iyi şeylere inanmak ister. Böylesi daha zahmetsizdir."
     
     Kısaca toparlamak gerekirse; Rashomon için bu sanata hediye edilmiş en büyük başyapıtlardan biri demek yanlış olmaz. Yalan ve gerçek gibi günlük hayatımızda sürekli karşılaştığımız iki basit kavramın insanın varoluş sürecindeki yerini derinlemesine analiz eden ve biz izleyiciye ettiren bu filmin, her sinema severin mutlaka arşivine eklemesi gereken bir yapıt olduğunu düşünüyorum. 1951 yılında uluslararası ilk gösteriminin yapıldığı Venedik Film Festivali'nde "Altın Aslan" ödülünü alması da kaçınılmaz olmuş. Çayını kahvenizi alın, algılarınızı açın ve sorgulamaya başlayın. Mutlaka izleyin ve izlettirin efendim. İyi Seyirler...


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.