Big Fish (Büyük Balık) , 2003 , Tim Burton
Bazen, hakkında hiçbir bilgiye sahip olmadığımız bir film izlediğimizde, yalnızca açılış sahnesine bakarak filmin yönetmenini tahmin edebiliriz. Bu ayırt edici özellik bazen bir replik olur, bazen bir kamera oyunu olur, bazen müzik olur. Yönetmen hakkında bilgi verir. Çünkü bu tarz dokunuşlar, bazı yönetmenlerin artık sinema dünyasında yerleşmiş olan tarzlarını yansıtır. Sinema sektöründe, bunun gibi kendine has tarzları olan yönetmenlere "Auteur (Otör) Yönetmen" denir. Woody Allen, Alfred Hitchcock, Ingmar Bergman, Quentin Tarantino ve daha nice yönetmenler bu tanıma uyan bazı isimlerdir.
Bu yazımda bahsetmek istediğim filmin yönetmeni de sinemanın deli dahilerinden olan, aynı zamanda favorilerimden auteur yönetmen Tim Burton'dır. Bana kalırsa tarzı en belirgin sinemacılardan biridir kendisi. Eserlerinde genellikle bolca absürt öge barındırmayı sever. "Normal olanı" olağandışı yorumlar, yorumlatır. Ve renk... Belki de filmlerini izlerken suratımızda eksik edemediğimiz o tebessümün ana kaynağıdır Burton'un renk kullanımı. Büyük Balık, konusu ve kurgu sistematiği bakımından tam bir Tim Burton filmi olduğunu her sahnesinde belli ediyor. Büyük oyuncularla, büyük bir yönetmenle ve büyük bir bütçeyle yapılmış ancak benim için bu film, klasik Hollywood güzellemesinin dışında kalıyor. Kendi dünyasında, acayip dekorlara sahip, son derece ilginç karakterler barındıran ve muhteşem bir hayal gücüyle harmanlanan bu yapım yönetmenin belki de zirve yaptığı eseri olabilir.
Filmden bahsetmek gerekirse ; Üst ölçekten bakıldığında bu yapım bir tür baba-oğul gerilimi üzerine kurulu. Bir tarafta son derece hayalperest ve hikayeci bir baba, bir tarafta babasının sürekli "bulutların üstünde" gezmesinden bıkmış bir oğul. Babasının hastalığı nedeniyle karısıyla (bu rolde Marion Cotillard'ın olduğunu belirtmek isterim) beraber evine geri dönüş yapan William, çok istemese de babası Ed'in hikayelerine yeni yeniden maruz kalır. Film boyunca bu hikayeler ve gerçek zaman beraber ilerler. Ed'in hikayeleri, her zaman kendi anılarına dayanmaktadır. Hikaye genel olarak Ed'in eşi Sandra ile tanışmasını ve beraberliğini anlatır. Bununla birlikte Ed'in yaşadığı birçok ilginç olaydan bahseder. Ed yaşamını kendi hayal gücüyle yeniden yorumlayıp insanlara aktarmayı hayat felsefesi olarak benimsemiştir. Babasının bu sempatik huyunu sevmediği için, izleyici olarak zaman zaman William'a karşı bir duruş sergileyebilirsiniz. Öte yandan, çocukluğundan beri yalanlarla büyüyen bir insan için anlaşılabilir bir durum olduğu söylenebilir.
William'ın hala hayatıyla ilgili tamamlayamadığı boşluklar vardır. Babasının yaşadıklarına dair efsaneler, bir bulmacanın parçaları gibi yerine oturmaya başlayacak ve anlaması son derece güç olan bu adamın yaşamını ortaya çıkaracaktır.
" Hayatının aşkıyla karşılaştığında zaman durur. "
" Nehirdeki en büyük balık yakalanamadığı için büyüktür. "
" İnsan ne kadar çok hikaye anlatırsa kendisi olur. Ve hikaye ondan sonra da yaşar. Böylece insan ölümsüz olur. "
Kısaca toparlamak gerekirse ; soğuk bir kış günü, kalın bir battaniyenin altında, sıcak bir içecek içerken izlemek için muazzam bir film. Ewan McGregor, Albert Finney, Helena Bonham Carter, Marion Cotillard gibi usta oyuncularla dolu bu yapımı kaçırmayın derim. Tebessüm suratınızdan eksik olmayacak ve renklere boğulacaksınız. Mutlaka izleyin ve izlettirin efendim. İyi Seyirler...
Yorum Bırakın