"Kwai Köprüsü" (The Bridge on the River Kwai), David Lean'in 1957 yılında gösterime giren dram/savaş türünde filmidir. Film, Fransız yazar Pierre Boulle'ün 1952 yılında yayımladığı aynı isimli romanından uyarlanmıştır. "Lawrence of Arabia", "Brief Encounter" filmlerinin yönetmeni Lean, gerek içerdiği mesajlarla, gerek hikâyeyi perdedeki anlatış tarzıyla sinema dünyasının en iyi savaş filmlerinden birisine imza atmıştır.
Filmde İkinci Dünya Savaşı sırasında Japonlara esir düşmüş bir grup İngiliz askerinin esir kampında yaşadıkları merkeze alınıyor. Esir kampının başındaki baskıcı lider Albay Saito, birliklere tren yoluyla cephane taşınmasını kolaylaştımak için Kwai Nehri'nin üzerine köprü yapılması için üst mevkilerden emir alır. Bu iş için esir kampındaki İngiliz birliklerini görevlendirir. Albay Nicholson liderliğindeki İngiliz askerleri uzun süren çekişme sonucu köprüyü inşa etmeye başlarlar. Bu süreçte emir-komuta zinciri, karakterlerin düşünceleri, görev bilinci gibi unsurlar sık sık değişiklik gösterir. Bir taraftan köprü inşa edilirken diğer taraftan hür İngiliz askerleri, köprünün bitirilmesine engel olmak için çalışırlar.
Film yayımlandığı yıl verimli bir ödül sezonu geçirmiş. Özellikle son yıllarda ödül sezonlarında alınan absürt kararlara şahit oluyoruz. Kwai Köprüsü, aldığı ödülleri sonuna kadar hak eden bir film gibi görünüyor. Sekiz dalda akademi adaylığı alan film, yedi dalda ipi göğüslemiştir. "Big Five" olarak adlandırılan ana kategorilerden dördünü kazanmıştır. Yalnızca en iyi kadın oyuncu dalında adaylık ve ödül kazanamamıştır. Bunun başlıca sebebi filmde öne çıkan bir kadın kahramanın bulunmamasıdır. Altın Küre ve New York Film Eleştirmeleri Birliği ödülleri başta olmak üzere daha birçok ödülü boş geçmemiştir. Britanya Film Enstitüsü'nün hazırladığı 20. yüzyılın en iyi 100 İngiliz filmi listesinde 10. sırada kendine yer bulmuştur.
Savaşı anlatan ama savaş karşıtı olan bir film Kwai Köprüsü. Evrensel insanlık trajedisinin etkisini en iyi savaştaki insanlar üzerinde görüyoruz. Filmde görev bilinçleri, kahramanlık olgusu, savaşın anlamsızlığı gibi kavramlar başarıyla irdeleniyor. Kahramanların iç dünyalarının ana hikâyenin önüne geçmeden yansıtılması ve hikâyedeki gelişimlerinin ele alınışı takdire değer. Bu yönüyle filmi izledikten sonra adeta uzun soluklu bir roman okuduğumuzu hissediyoruz. İzleyiciye hem görsel şölen sunan hem de hikâyesini derinlikli hissettirebilen çok değerli bir film.
Yazımın bundan sonraki bölümünde görseller ve replikler üzerinden filmde vurgulanan birkaç kavram üzerinde durmak istiyorum. Küçük spoilerlarla karşılacağınız gibi bunların sizi hikâyenin içine daha çok çekeceğini düşünüyorum.
ANLAMSIZLIK
-O Amerikalı öldürüldü mü demiştin?
+Evet efendim. Vuruldu ve boğuldu.
-Kaçmayı planlamak delilik. Üç adam öldü, peki ne uğruna?
-Bizce, Shears'ın yapacağı en mantıklı şey gidip atlamak ve en iyi atlayışı ümit etmek.
+Paraşütlü mü paraşütsüz mü?
GÖREV BİLİNCİ
-Japonlar sayesinde bu güruhu kontrol ediyoruz. Ne talimat var, ne de disiplin. Batılıların nasıl çalıştığını gösterip onları utandıracağız. Bir İngiliz askerinin neler yapabileceğini göstereceğiz.
SAVAŞ VE KADIN
-Senin gibi bir kızın böyle bir yerde ne işi var?
+Sana bunu siyamca söylemeyi öğreteyim.
-Hayır, bu havayı bozar. Fazla konuşma hep havayı bozar.
KAHRAMANLIK OLGUSU
-Sen ve şu Albay Nicholson. Yiğitlik için çıldırıyorsunuz. Ne için? Asıl önemli olan insan gibi yaşamakken, siz nasıl bir beyefendi gibi ölünür, onu düşünüyorsunuz.
Lean, bu son derece etkileyici replikleri eşsiz görsellerle bütünleştirerek savaşın yararsızlığını yüzümüze vuruyor. Bütün bu kavramlar, filmin serim ve düğüm bölümlerinde adım adım işleniyor. Filmin yıkıcı final bölümü ise ustalıkla işlenmiş bir çarpışmanın şöleni. Kazananı olmayan bir çarpışmanın...
Ya kendini yok et ya da köprüyü. Bu savaş sadece bir oyun.
Yorum Bırakın