Lirik şiirin MÖ 7. yüzyılda Lesbos Adaları’nda ortaya çıktığı biliniyor. Bu yüzyıllarda yerleşmecilik hareketleri sonucunda değişen ticaret ve ekonomi alanındaki koşullarla birlikte Yunanların toplumsal yapısı da değişmeye başlamıştır. İktidar önce monarkh (hükümdar) ve tiranlardan aristokratlara geçmiş, ondan sonraki süreçlerde ise aristokratlar yönetimden uzaklaştırılıp demokrasi ortamı oluşturulmuştur. Böylece bu ortaya çıkan özgürlükçü ortam içerisinde, bireyler özel ve genel düşüncelerini şiire dökebilmişlerdir.
Bireysel duyguların içten bir şekilde, etkili ve vurucu bir dille ortaya koyulduğu tür olan lirik şiir, kelime anlamı olarak coşkun ve ilham dolu demek. Antik Yunan edebiyatında ozanlar şiirlerini lir (lyre) denilen telli bir sazla söyledikleri için bu türe lirik şiir denmiş.
Yunan mitolojisine göre lyre, en eski müzik aletlerinden biri ve Hermes tarafından icat edilmiş. Hermes daha çocukken, bir kaplumbağanın kabuğuna inek bağırsağı gererek bir lir yapar. Bu liri üvey kardeşi Apollon’a verir. Daha sonra Apollon liri, Orpheus’a hediye eder. Orpheus’a liri kullanmayı periler öğretir. Lirini öyle güzel çalar ki, doğa bile kendi özgün sesini durdurarak onun müziğini dinler. Hatta vahşi hayvanlar onun peşinden gelir, bitkiler ona doğru eğilir.
Orpheus ile ilgili en önemli mitos, karısı Eurydike’nin aşkı uğruna cehenneme inmesidir. Karısına aşık olan Orpheus, onun ölümü ile kahrolur. Karısını aramak için cehenneme iner. Lirinin sesiyle cehennem tanrılarını mest eder böylece Hades ve eşi Persephone, karısını böylesine seven adama acırlar. Eurydike’yi geri vermeyi kabul ederler fakat bir şartları vardır. Orpheus, karısının önünden yürüyecek ve yer altı diyarını terk etmeden karısına bakmayacaktır. Fakat tam gün ışığına ulaşmak üzereyken Orpheus, cehennem tanrılarının ona oyun oynadığı şüphesine düşer. Bu şüphe içerisinde bir anda arkasını dönüp bakar. Baktığı an arkasında yürümekte olan Eurydike ikinci kez ölür, yok olur. Orpheus ne kadar denediyse de karısına tekrar ulaşamaz. Eurydike’yi almadan insanlar arasına dönmek zorunda kalır.
Orpheus’un ölümünden sonra ise Trakyalı kadınlar cesedi parçalayarak nehire atarlar. Orpheus’un başı ve çalgısı (liri) akan nehirden sürüklenip denize ulaşır, oradan da Lesbos Adası’na kadar gider. Lesboslular şaire cenaze töreni düzenlerler ve mezar yaparlar. Bu sebeple Lesbos Adası lirik şiirin öz yurdu kabul edilir. Şairin ölümünden sonra ise meşhur liri gökyüzüne çıkartılıp bir takımyıldızı yapılarak ölümsüzleştirilir.
Ayrıca Antik Yunan’da çalgılara etik karakteristliklerin verilmesi oldukça yaygındır. Antik Yunan felsefesinin klasik döneminde ise müzik, felsefeyle birleştirilmiş ve bilimsellik kazanmıştır. Felsefenin, müziğin davranış ve etik etkisini derinlemesine irdelemesiyle Ethos öğretisi ortaya çıkmıştır. Ethos öğretisinin temelinde “müziğin hareketleri ile ruhun hareketlerinin ilişkisinin onayı vardır” görüşü yatar. Felsefenin olumlu değer biçtiği çalgılardan birisi ise lirdir. Ünlü bir efsaneye göre Pisagor, flütle (Antik Yunan felsefesinin olumsuz değer atfettiği bir çalgı.) çalınan frigyen melodilerinden coşan ve ateşlenen bir genci lir çalarak sakinleştirmiştir. Lir çalmamın büyülü- arındırıcı etkisi yalnızca Antik Yunan’da değil Ortaçağ’da da ortaya çıkmaktadır.
Antik Yunan lirik şiirinin en önemli temsilcilerinden biri ise Sappho’dur. Yaklaşık MÖ 7. yüzyılda Lesbos Adası’nda (Günümüzdeki adıyla Midilli) doğmuştur.Zengin ve aristokrat bir aileye mensuptu. Annesi Kleis ve babası Skamandronymos idi. Babasının ismini Skamondros (Karamenderes) nehrinden aldığını, atalarının Troia Savaşı’na katılmış olduğunu ileri sürenler vardır. Eresos Kenti’nde dopmuş olan Sappho’nun üç erkek kardeşi olduğu bilinmektedir. Sappho’nun şiirlerinde geçen Kharaksos adlı kardeşi, Mısır’daki Yunan kolonisi Naukratis’e şarap ihracatı yapıyordu. Ailenin servetini bu yolla elde ettiği görüşleri vardır.
Antik Yunan’da kadınlar değer gören varlıklar değildi. Hayatlarının tümünü erken yaşlarda kendilerinden oldukça büyük adamlarla evlendirilerek ve evlerini yöneterek geçiriyorlardı. Sokağa çıkmaları kısıtlıydı. Aile toplantıları harici eğlencelere katılmaları yasaktı. Bunun yanında o dönemde okullar olduğu bilinmesine rağmen kadınların bu okullara gönderilmeği de biliniyor. Aristokrat aileler kızlarının eğitimini evlerinde veriyorlardı. Antik Yunan’da bir kadının ulaşabileceği en yüksek mertebeli görev, devlet tarafından resmi olarak tanımlanan bir memuriyet olan rahibelikti. Kısacası Yunan kadınlarının büyük bir çoğunluğu eğitimli olmayan kadınlardı ve annelerinin onlara öğrettiği geleneksel bilgilerden başka bilgiye erişme kaynakları yoktu.Ancak Sappho’nun yaşadığı Lesbos Adası’nı kapsayan Aiol Bölgesi’nde kadına dair bakış açısının daha ılımlı olduğu söylenebilir. Dolayısıyla bu bölgede kadınlar için kurulmuş okullar olması da mümkündür.
Sappho’nun gençlik yıllarında Lesbos’ta çıkan siyasi karışıklıklar ve bir dizi darbenin sonucunda Myrsilos adanın tiranı oldu ve iktidarını pekiştirmek amacıyla birçok aristokrat aileyi sürgüne gönderdi. Sappho ve ailesi de yüksek ihtimalle sürgüne gönderilenler arasındaydı. Sürgün yıllarını Sicilya’da erkek kardeşleriyle geçirdiği düşünülüyor. Ayrıca Sicilya yerel halkının da Sappho’nun gelişi şerefine bir heykelini yaptırdıkları da hayatı hakkında bilinenler arasındadır.
Andros Adası’ndan Kerkylas isimli bir adamla evliydi ve şiirlerinde de göreceğimiz üzere Kleis adında bir kızı vardı. Hayatının çoğunu Lesbos’ta genç kadınlar için kurduğu şiir okulunda geçirdi. Doğduğu yer olan Lesbos’ta öldüğü de bilinmektedir.
Sappho’nun şiirleri Horatius, Halikarnassoslu Dionysios gibi büyük ustalardan çokca övgü almıştır. Platon’un Sappho hakkında “esin perisi, onuncu muse (müz, musa), the poetess (şair)” adlandırmaları yaptığı da biliniyor. Alman şair Friedrich Schlegel’e göre; eğer Sappho’nun bütün eserlerine sahip olsaydık, Homeros’u asla hatırlamazdık. Sappho öldükten sonra da her dönem adı anılmaya devam etmiştir.
Sappho’nun günümüzde en çok bilinen yönü kanıtlanmamasına rağmen biseksüel kimliğidir. Şiirlerinde konu edindiği kadınlar ve aşk teması nedeniyle Sappho’nun muhtemelen biseksüel olduğu ortak görüşü vardır.
MÖ 3. yüzyılda İskenderiye bilginleri, dokuz büyük lirik şiir ozanını belirlediler. Bu dokuz kişinin içerisinde yalnızca Sappho kadındı. Sappho’nun eserleri İskenderiyeliler tarafından dokuz kitap halinde toplanmış ve papirüs şeritlerine yazılmıştır. Bunlardan günümüze yalnızca Dionysios tarafından, MÖ 1. yüzyılda alıntılanmış olan “Aprhodite’ye Şiir” adlı yedi kıtalık şiiri ulaşabilmiştir. Şiirleri başlangıçtaki Yunan diline en yakn lehçe olarak bilinen Aiol lehçesinde ve çoğunluğu kendi adını taşıyan Sapphik vezinde yazılmıştır. Onun şiirlerinde dopa her yerdedir. Şiirleri, kime yazıldığı fark etmeksizin gerçek sevginin ifadeleri olarak yorumlanabilir.
Klasik Yunan şiirinin lirik türdeki en büyük temsilcisi Sappho, yetiştiği çağda kadınların durumu ve potansiyelleri göze alındığında, kendini yetiştirmiş ve şiirleriyle kendi zamanında Yunan dünyasına, günümüzde ise tüm dünyaya nam salmıştır.
''Gene nen var?'' derdin ''nedir gene deli gönlünü çelen? Tılsımınla kimi baştan çıkarıp yollamam gerekiyor koynuna?
Söyle, Sappho, kim seni üzen? Kçıyorsa, kaçsın, bırak, yakında o senin ardına düşecek,
bugün almıyorsa verdiklerini, yarın o sana armağanlar verecek, seni sevmiyorsa, istemese de er geç sevecek.''
Geleceğin varsa, şimdi gel, kurtar beni Kuşkudan, ne diliyorsa gönlüm yerine getir, sen de katıl benimle savaşa.
(Aprhodite'ye Yakarış adlı şiirinden bir bölüm.)
Kullanılan kaynaklar: Nedir Gene Deli Gönlünü Çelen, Can Yayınları/ Antik Yunan Felsefesinde Çalgıların Ethosu, Ayna İsababayevna/ Antik Yunan Dünyasında Bir Kadın Olarak Sappho'nun Yeri, Evren Şar İşbilen- Derya Çığır Dikyol
Yorum Bırakın