Tüm Dünya Kağıt Olsaydı, Sular Da Batsaydı...

Tüm Dünya Kağıt Olsaydı, Sular Da Batsaydı...
  • 1
    0
    0
    0
  •    San Francisco Güzel Sanatlar Müzeleri’nden biri olan de Young Müzesi’nin fotoğraf stüdyosunda sergilenen Jess isimli sanatçının “Tüm Dünya Kağıt Olsaydı, Sular Da Batsaydı (If All The World Were Paper and All The Water Sink,1962)” tablosunu inceleyeceğiz. Tabloya ilk bakışta size bir karmaşıklık ve anlamsızlık hissi veriyor olabilir. Birbiriyle çarpışan renkler ve sanki bir kaleydoskopun içinden çıkmış hissi veren görüntüler sizin de dikkatinizi çekmiş olmalı. Şimdi biraz da bu eseri yakından inceleyelim.

       Güneş ışığı vuran bir noktada el ele tutuşmuş oyun oynayan bir grup çocukla beraber rekabet içindeki öğeler göze çarpıyor. Ressam bu imgeleri evrenin bir parçası olma ya da güneşe tapınma, masumiyet ve merak anlamlarında kullanmış.

       Çocukların hemen üstünde ise tehlikeli gözüken ve mantar şeklinde olan bir bulut göze çarpıyor. Etrafında mavi renkte bir “omega” harfi var. Bu, Yunan alfabesinin son harfi olmakla birlikte “her şeyin sonu” anlamını da taşıyor. Hatta İncil’de Tanrı’yı anlatmak için “alfa ve omega” ifadesi kullanılır. Bu kavram Tanrı’nın ezeli ve ebedi olmasını imgeler. Mantar bulut sadece tek bir şeyi ifade eder; atom bombası. Bu bulut çocuklar ve simgeledikleri umut ile kontrast halinde. Önce Hiroşima sonra Nagazaki’ye atılan atom bombaları bu şekilde imgelenmiştir. Sanatçı 2. Dünya Savaşı zamanlarında atom bombası teknolojisi üzerinde çalışmalar yapılan Manhattan Projesi’nde çalışmıştır. Kaliforniya Teknoloji Enstitüsü’nde kimya eğitimi almış ve Amerikan ordusuna katılarak “Plütonyum” üzerinde çalışmalar yürütmüştür. 1946’da ordudan ayrıldıktan sonra da Hanford Atom Enerji Projesi’nde görev almıştır. Jess 1975’te Dünya’nın tamamen yok olacağı bir gelecekten söz eder. Atom silahların , nükleer silahların getirdiği karamsarlık ve umutsuzlukla kariyerini bırakır. Kalan hayatının tamamını sanata adar. Bununla beraber sanatçının Hiroşima’ya atılan atom bombasının yarattığı yıkımı gösteren bir film sahnesini izleyip öfkeden deliye döndüğü ve kariyerine son verdiğini iddia edenler de vardır. İşte o dönemde kariyeriyle beraber ismini de değiştirip “Burgess Franklin Collins”ken “Jess” olmuştur.

        Mantar bulutun altındaki boyalar sanki her an üzerimize sıçrayabilirmiş gibi bir izlenim veriyor. Bu kullanımda sanki bir şiddet var. Sanatçı tuvalin bazı kısımlarında şiddeti imgeler kullanarak bazı kısımlarında ise kullanımla bize yansıtıyor. Sanki kilim deseniymiş gibi gözüken kısımlarla şiddetli kısımlar bir uyum içerisinde.

       Sol alt köşede bütün olan biteni izleyen bir yetişkin erkek figürü görüyoruz. Figür elindeki tarot kartlarını dağıtıyor. Bu, sanatçının yeryüzüne yaptığımız kötülüklerin bir kumar olduğuyla ilgili ifadesi olmalı. Figürün ise kim olduğunu bilmiyoruz. Bu sanatçının otoportresi olabilir. Belki de bu figür kariyerinin ilk yıllarında atom bombasıyla ilgili çalışmalarına duyduğu pişmanlığın bir göstergesidir.

       Sağ tarafta bir papağan var. Ağzında ise kanatları açı olan bir baykuşun boynu var. Baykuş ise bir anahtar taşıyor. Anahtar aşağıdaki çocukların üzerinden geçiyor. Belki bu bilgeliği temsil eden bir imgedir. Peki baykuş bilgeliği getiriyor mu yoksa götürüyor mu? Baykuş bilgeli tanrıçası "Athena" ile özdeşleştirilmiş bir imgedir. Ve belki de bu Pandora’nın kutusunun açılmasını tasvir eden bir sahne olabilir. Bilginin bize ne sağlayacağını bilemeyiz. Beraberinde iyilik mi yoksa kötülük mü geleceğini önceden sezmemiz her zaman mümkün değildir. Papağan da insanları taklit etmesinden dolayı “budalalık”la özdeşleştirilen bir semboldür. Burada insanların açgözlülük ve budalalığının bilgeliğin önüne geçmesi ve bilgeliği bastırması tasvir edilmiştir.

       Eserin ismi “Tüm Dünya Kağıt Olsaydı, Sular Da Batsaydı” bir ninniden ilhamla koyulmuştur. Bu ninni şu şekilde;

     Tüm dünya kağıt,   (If all the world were paper,)       

     Tüm sular da mürekkep olsaydı   (And all the sea were ink,)

     Tüm ağaçlar ekmek ve peynir olsaydı   (If all the trees were bread and cheese,)

     O zaman ne içerdik?   (What would we have to drink?)  

       Bu ninni de XVII. Yüzyılda yazılan ve çok da anlamlı olmayan mısralardan oluşan bir eserden alınmıştır. Ninni Jess’in eseri ile oldukça uyumlu çünkü Jess’in eseri de gizemli ve açık uçlu birçok öğeden oluşan bir karmaşanın resmi. Bu resimdeki bazı hikayeler ayrı düşse de bazılarının da belli noktalarda birleştiklerini görmek mümkün. Çocukların anlamsızlıkları yorumlayarak bunlardan anlam çıkarması gibi biz de bu esere baktığımızda eserin altında yatan gizemlere kendi yorumlarımızı katarak eseri anlamlandırabiliyoruz. Aslında bu tabloya anlamsızlıklardan oluşan anlam demek de mümkün çünkü bu eser 2. Dünya Savaşı gibi mantık ve rasyonalizmin büyük bir kavgaya yani anlamsızlığa dönüşmesi olarak yorumlanabilir. İnsanlık olarak kendimizi yok etme potansiyeline sahibiz ve zaman zaman buna yaklaşmamızın sebebi de doğuştan gelen ve durdurulamaz merakımız.

    (If All The World Were Paper and All The Water Sink)

     

       Zaman ayırdığının için teşekkür ederim.

     

    Kaynakça;

    https://youtu.be/yVgkI8GqU_U


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.