11 Haziran 1923 tarihinde Ankara'da doğmuştur. Asıl adı Halit Özdemir Arun’dur ancak şair ismini değiştirdikten sonra Özdemir Asaf’a o kadar alışmıştır ki ona sahici ismiyle seslenildiğinde dönüp bakmadığı zamanlar dahi vardır. Yazdığı dönemlerde popüler olan İkinci Yeni Akımı’ndan etkilense de tam olarak bu akımda şiirlerini yazdığı söylenemez. O her zaman akımların ve görüşlerin dışında kalmayı seçmiştir. “Kendine özgü” ifadesi sanki onunla hayat bulur. Özdemir Asaf çağdaşlarından bağımsız olarak daha çok yalnızlık, kendilik ve egzistansiyalizm (varoluşçuluk) temalarında şiirler yazmıştır. Yıllardır birçok okuru ve şairi etkileyen dizeleri ise çağımızda hala etkileyiciliğini korumaktadır.
Şiirlerine ilham olarak Uzakdoğu Edebiyatı örnek gösterilebilir. Biçimsel olarak ise Divan Edebiyatı ile benzerlik gösterir. Şiirinin amacı sözcükler ve çağrışımlarla hayatı ve dünyayı kavrayıp anlamaktır. Onun şiirlerinin her dizesi sanki bizim yerimize yazılmış hissi verir. Özdemir Asaf hayatın kalbine hiç sapmaksızın saplanan bir hançer gibi yazar.
Bütün renkler aynı hızla kirleniyordu,
Birinciliği beyaza verdiler.
Şiirlerinde kullandığı kelimeleri özenle seçer çünkü metaforlar dizelerinin her şeyidir. “Aza indirgeme” görüşünü “bir kelimeyle bin şey anlatmak” olarak da ifade etsek yanlış olmaz sanırım. Şair ne kadar kısa şiirler yazsa da uzun şiirlerindeki başarısı yadsınamaz. Şiirleri genişletmek şairler için büyük bir dert olarak görünse de Özdemir Asaf’ın uzun şiirlerinde hiçbir gereksiz kelime bulamazsınız. Aşkla ve özenle yazar. İmgeleri oldukça net ve doğrudandır. Dizeleri kimilerine anlamsız gözükse de her biri altında yatan derinlikle ve vurucu anlamlarıyla bize hayatı anlatır.
Bir kelimeye
Bin anlam yüklediğim zaman
Sana sesleneceğim.
Düzyazı çevirmenliği de yapmış olmasına karşın onun için şiirin yeri bambaşkadır. Düzyazı ve şiir arasındaki sınırı “Her insanın bir öyküsü vardır ancak her insanın şiiri yoktur.” sözleriyle de keskin bir biçimde çizer. Özdemir Asaf ne yapmak istedi peki?
Tüm dünyayı
Kucaklamak istedim;
Kollarım yetişmedi.
Özdemir Asaf ikinci kişiyi yani “sen”i merkez edinir. Bu vasıtayla tüm insanlığa seslenir. “Sen”e sürekli kendi olmasını, hayatının iplerini kendi ellerinde tutmasını öğütler. Onu hayatını değerli kılması konusunda uyarır. Egzistansiyalizmle bağlantısı da bu şekilde görülebilir. Özdemir Asaf, egzistansiyalizmin, insana yaklaşım tarzından etkilenmiştir. Bu yaklaşımın özünü, dünyaya kendi iradesi dışında gönderildiği halde, bu olumsuzluğu lehine çevirmesi, böylece yapacağı doğru seçimlerle, yazgısını kendi elleriyle yazması beklenen insan oluşturmaktadır. Egzistanyalist düşünürlere göre, “İnsanda ama yalnız insanda varoluş özden önce gelir. Bu demektir ki, insan önce vardır, sonra şöyle ya da böyledir. Çünkü insan özünü kendi yaratır.” Egzistansiyalizmin öncülerinden olan Sartre’ın bu sözleri bahsi geçen düşünce sisteminin temellerini oluşturur.
Belki daha önce duymuş olduğunuz gibi o “r” harfini “ğ” olarak telaffuz ederdi. Şiir okuyacağı zaman da Galatasaray Lisesi'nde okurkenki şu anısını anlatmadan şiire başlamazmış:
"Lisede edebiyat hocamız İsmail Habib Sevük'tü. Heğkese şiiğ okutuğ, sığa bana gelince, atlayıp yanımdakine geçeğdi. Biğ gün değste pağmak kaldığdım ve "Hocam” dedim, “Sınıfta heğkese şiir okutuyoğsunuz. Bana okutmuyoğsunuz. Niçin okutmuyoğsunuz? İsmail Habib hoca bu soğuma şu cevabı veğdi: "Olum özdemiğ, sen şiiğ okumuyoğsun, şiirin canını okuyoğsun..." Özdemir Asaf'ın bu anısından sonra salondakiler kahkahalarla gülmeye başlar. Ardından ekler: “Şimdiğ ben buğada şiiğleğimin canına okuyacağım.” der ve en meşhur şiirlerinden biri olan Lavinia'yı okumaya başlar. Büyük şair, şiirin son dörtlüğünde hiç "r" harfi bulunmadığı için bu kısmı harikulade düzgün biçimde okur.
Sana gitme demeyeceğim.
Üşüyorsun ceketimi al.
Günün en güzel saatleri bunlar.
Yanımda kal.
Sana gitme demeyeceğim.
Gene de sen bilirsin.
Yalanlar istiyorsan yalanlar söyleyeyim,
İncinirsin.
Sana gitme demeyeceğim,
Ama gitme, Lavinia.
Adını gizleyeceğim
Sen de bilme, Lavinia.
Özdemir Asaf’ın Seda ve Olgun isimlerinde bir kızı ve bir oğlu vardır. Kızı babasıyla ilgili şöyle bir anısını anlatır:
“İlkokul... Okulun ilk günü... Birinci sınıf... Öğretmenleriyle ilk kez karşılaşan çocukların kulaklarında; ‘şiir bilenler parmak kaldırsın’ sözü çınlar. Parmak kaldıran öğrencilerin sayısı, iki elin parmaklarını geçmez. Öğretmenleri sırayla hepsini çağırır. Tahtaya kalkan çocuk, başı ile sınıfı selamladıktan sonra şiirini okur, hazır ol vaziyetinde. Biri atatürk ile ilgili şiir okur, biri 23 nisan, öteki 19 mayıs, bir diğeri 29 ekim; kimileri de annem, okulum, öğretmenim. Her şiir okuyan büyük alkış alır. Sıra kendisine gelen Seda da tahtaya koşar, büyük bir sevinçle. Beyaz kurdeleler ile örülmüş saçları dalgalanır bu sırada. Rugan ayakkabılarını bitiştirdiğinde çıkan sesle içi gıcırdar, ama heyecanı daha ağır basmaktadır. Bir şair olan babasının, arkadaşlarının evlerini ziyaretleri sırasında, çok sık okuduğu bir şiiri ezberlemiştir Seda. Babasından büyük ve önemli şair yoktur elbette ki onun için. Rugan ayakkabıların iç gıcıklayan sesi sınıf içerisinde yankılanmasa da okulda yankılanır:
"Ölebilirim genç yaşımda,
En güzel şiirlerimi söylemeden götürebilirim.
Şimdi kavakyelleri esiyorken başımda,
Sevgilim,
Seni bir akşamüstü düşündürebilirim."
Sınıftaki sessizlik artarken Seda’nın heyecanı da artar. ‘Hani nerede alkışlar, hani nerede tebrikler?’ soruları kafasının içinde yankılanır, birkaç saniye önce arkadaşlarının kulaklarında yankılanan mesaj şiiri gibi. Şiirin bitmesiyle başlayan sessizlik, seda’nın kafasının içinde artan bir çığlığa dönüşür. ‘Neden?’ sessizliği ilk bozan kişi elbette öğretmenidir.
“Sen bu şiiri nereden biliyorsun? Kim ezberletti bu şiiri? Kimin şiiri bu?”
Sessizlik artmaya devam etseydi diye düşünmekten kendini alamaz Seda, ama yanıtlamaktan da geri kalmaz.
‘Babamın.’
‘Baban ne iş yapıyor?’
‘Matbaacı.’
‘Babana söyle, yarın okula gelsin.’
Akşam eve gider gitmez olanları anlatır babasına Seda ve beklediği gibi bir yanıt alır. Evet, sessizce dinleyen baba güler, yalnızca güler.”
Seda Arun, şu cümleler ile devam ediyor: “Uzun saçları, gür bıyıkları, siyah beresi, bakışlarındaki ışıltısı, r’leri söyleyemeyişi, onu arkadaşlarımın babalarından ayırıyordu. Babamın Özdemir Asaf olduğunu öğrenmem için ilk kitabının basılmasını beklemem gerektiğini o günlerde bilmiyordum.”
Özdemir Asaf 28 Ocak 1981’de fiziki olarak hayata gözlerini yumdu ancak onun şiirleri ve bu şiirlerde yansıttığı duygular hep bizimle kalacak. İyi ki yaşadın küçük dünyalı büyük insan.
AŞK
Sen kocaman çöllerde bir kalabalık gibisin,
Kocaman denizlerde ender bir balık gibisin.
Bir ısıtır, bir üşütür, bir ağlatır bir güldürür;
Sen hem bir hastalık hem de sağlık gibisin.
Kaynakça;
http://www.acarindex.com/dosyalar/makale/acarindex-1423933187.pdf
Yorum Bırakın