Sinoplu Diyojen, farklı kaynaklarda bir şarap fıçısı içinde yaşadığı rivayet edilen bir filozoftur. Kimileri yaşadığı yerin bir küvet olduğunu da söyler. Bir ziyafette konukların üzerine idrarını yapan, tiyatroda dışkılayan, soğan diyetiyle beslenen ve açıkça Büyük İskender’le alay eden ve tüm bunlara rağmen hayatta kalmayı başarabilen döneminin ses getirmiş sayılı düşünürlerinden biridir.
Bazıları onun tam manasıyla deli olduğunu düşünse de, Diyojen MÖ 4. yüzyılın en saygın ve sevilen filozoflarındandı. Kinik felsefesi olarak bilinen akımın en ünlü temsillerinden biriydi.
Bu tartışmalı filozofun hayatıyla ilgili pek çok spekülasyon vardır. Onun yaşamına dair kesin kabul edilebilecek herhangi bir yazılı metin bulunmamaktadır. Bu nedenle hayatı hakkında aktarılan bilgiler, muhtemelen abartılı ve çok farklı kişiler tarafından efsaneleştirilmiş haldedir. Diyojen’in her şeye rağmen temsil ettiği değerler ve ortaya koyduğu yaşam deneyimi, çağdaşları ve devam eden yüzyıllar boyunca onun hakkında anlatıla gelen efsaneleri dinleyen bizler için oldukça etkileyicidir.
Diyojen Sinop’ta doğdu. Babası darphane memuruydu. Oğlu da büyüdüğünde onun yanında işe girdi. Baba oğul beraber çalıştılar. Devam eden süreçte baba ve oğul hakkında çalıştıkları darphanede basılan paralarla ilgili tahribat iddiaları ortaya çıkınca, başları kanunla belaya girdi.
Bazı tarihçiler ortaya atılan bu iddiaların nedeninin tamamen politik olduğuna inanırken, bazıları ise eylemin Delphi Kahini’nin karıştığı bir olay nedeniyle olabileceği ihtimali üzerinde durur. Yaşanan olayların nedeni tam olarak nedir bilinmez ama sonuç olarak Diyojen ve babası zor durumda kaldılar. Bir süre sonra şehri terk etmek zorunda kaldılar. Diyojen Atina’ya yerleşti ve felsefe üzerine gelişim gösterecek bambaşka bir yaşam macerasına atıldı.
Diyojen Atina’da
Diyojen Atina’da sıra dışı bir yaşam tarzını benimsedi. Kendisinin savunduğu gelenek, metaforik olarak paraları tahrip etmeyi amaç haline getirdi. Ona göre para sadece yaşamın hakikatini gizlemek için kullanılan bir yalandan ibaretti.
Diyojen, Antisthenes ile Atina’da tanıştı. Onun öğrencisi olmak istedi ama Antisthenes onu ilk başta öğrencisi olarak kabul etmedi. Yoğun ısrarları sonucu hocasının takdirini kazandı ve onun öğrencisi oldu. Antisthenes gibi, Diyojen de öz kontrole, kişinin davranışında mükemmelliği ön planda tutmasına ve kişisel mülkiyet, sosyal statü gibi yaşamda gereksiz görülen her şeyin reddedilmesine inanıyordu.
Diyojen, Kybele Tapınağı’nda bir fıçıda yaşamaya başladı. Eşyalarından kurtuldu ve yalnızca soğan diyetiyle beslenmeye başlayıp diğer besinleri günlük öğününden çıkardı. Bir süre sonra anlatılan bir efsaneye göre, ellerini su içmek için çeşmeye tutan bir çocuk gördü, bunun üzerine kendisi de su içmek için kullandığı bardağını yere atarak derin düşüncelere daldı. Bardağın gereksizliğini fark etmişti. Sonrasında etrafına yaşanan olayı “Bu çocuk beni yaşamın yalınlığı içinde dövdü” diye anlatmaya başladı.
Diyojen felsefesi münzevi bir hareketten daha fazlasıydı. Sadece yaşamın maddi nimetlerinden vazgeçmedi; müstehcenliği vaaz etti, tabuları yıktı, geleneklere acımasızca saldırdı. Dürüstlüğe çok önem verirdi. Atina halkının adetlerini ve yaşam tarzını yalanlar üzerine kurulmuş bir sömürü düzeni olarak görüyordu.
Pek çok tarihçi, onun Atina sokaklarında gündüz fenerle yürüyüp yoldan geçen insanların yüzlerine doğru ışığını tutarak, “dürüst bir insan” aradığını söyler.
Diyojen, tabiata içkin olarak kabul edilen bir eylemin (idrar yapma ve dışkılama gibi) toplum içerisinde yapılmasının da doğal kabul edilmesi gerektiğine inanıyordu. O dönem hoş görülmeyen bir şey olan pazar yerinde neden yemek yediği sorulduğunda, “Bilerek orada yemek yedim çünkü aç olduğumda pazar yerindeydim.” cevabını vermişti.
Diyojen, günümüzde koskoca bir geleneğe meydan okuyan, zekâsını ve alaycılığı kullanarak toplumun çürümüş değerlerine saldıran zihin açıcı bir düşünür olarak görülüyor. Rivayete göre yaşanan bir olayda, Platon Sokrates’in insan için “tüysüz iki ayaklı” tanımı yaptığını örnek verir. Bunun üzerine Diyojen de bir tavuğun kafasını kopartıp Platon Akademisine gider. Ve şöyle der: “Bakın! Size bir adam getirdim.” Bu olaydan sonra Platon da insan tanımına “geniş düz tırnaklar”a sahip olmayı ekler.
Başka bir olayda, bir grup varsıl Atinalı vatandaşın verdiği ziyafete katılan densiz bir kişi, civarda gezen Diyojen’in önüne kemik atıp, ona hakaret etmeye ve köpek imasında bulunmaya başlar. Bunun üzerine Diyojen de bacağını kaldırıp sofranın üzerine idrarını yaparak bu ithamlara cevabını verir.
Diyojen genellikle karşıtları tarafından köpeğe benzetilirdi. O ise bu hakaretvari ithamların aksine insanların, köpeklerin sadeliğinden öğrenecekleri çok fazla şey olduğuna inanıyordu. Ona göre, köpekler insanlardan farklı olarak, “tanrıların her basit armağanını karmaşık bir hale getirmiyorlardı.”
Diyojen’in düşünceleri ve esprili sataşmaları yalnızca filozof dostlarını ve toplumun tanınmış figürleri hedef almıyordu. Felsefe tarihinin en çok bilinen anekdotlarından biri olan, Diyojen ve Büyük İskender’in karşılaşmalarından da bahsetmeliyiz.
Diyojen’in sözlerinin bilgeliği ve kendine özgü yorumları, o zamanın en büyük askeri dehası olan Büyük İskender’in kulağına kadar gider. İmparator çocukluğunda ünlü filozof Aristoteles tarafından yetiştirilmişti. Yetişkin bir adam olduğunda da Aristo’dan öğrendiği erdemleri yaşamına uyarlamaya çalışıyordu. Diyogenes’in nam salmış bilgeliği genç komutanın ilgisini çekmişti.
Büyük İskender İle Yaşadıkları
Genel olarak filozoflar ve halk, krallarını görmek ve ona övgü, hediyeler ve iltifatlar sunmak için can atarlardı. Ancak Diyojen böyle bir heyecana sahip değildi. Böylece İskender, büyük filozofun ayağına kadar gidip, kendisini ziyaret etmeye karar verdi.
O gün, Diyojen güneşin altında uzanıyor, güneşin tadını çıkarıyordu. Ortalıkta toplaşan büyük bir kalabalığın hareketliliğini duyuyordu. Yoğunlaşan sesler önemli bir kişinin gelişini işaret ediyordu. Sonrasında Diyojen başını kaldırdı ve Büyük İskender’i birkaç korumasıyla beraber karşısında gördü. Yavaşça doğruldu. Gözlerini İskender’e doğru dikti. İskender onu selamladı. Bilgeliğini övdü ve sonra kendisinden bir şey isteyip istemediğini sordu. Diyojen de yanıt olarak “Hayır, gölge etme başka ihsan istemez” dedi.
İskender şaşkındı, ama gülümsedi ve şöyle dedi: “Doğruyu söylemek gerekirse eğer İskender olmasaydım, Diyojen olmak isterdim.”
Son Yılları
Atina’da geçirdiği yıllardan sonra Diyojen kendini Korint şehrinde buldu. Bir rivayete göre, Aegina’ya yaptığı bir yolculuk sırasında korsanlar tarafından yakalandı ve Xeniades adlı zengine köle olarak satıldı. Yeni sahibi ona herhangi bir yeteneği olup olmadığını sorduğunda, Diyojen “İnsanları yönetmek” diye cevap verdi. Xeniades, Diyojen’in cevabından etkilendi ve onu oğullarının öğretmeni yaptı. Böylece Diyojen bu ailenin dolaylı da olsa bir parçası oldu.
Diyojen yaşamının kalan günlerini Korint’te geçirdi. Yine de bu şehirde yoksulluk içinde basit bir yaşam sürmekten vazgeçmedi. Bir fıçıda yaşadığından bahsedilen rivayetlerin birçoğu Atina’da döneminden bahsetse de, Korint’teki Craneum spor salonunun yakınında bir küvetin içinde yaşadığına dair iddialar da bulunmaktadır.
Tıpkı hayatı gibi Diyojen’in ölümü de gizem ve tartışma konusudur. Hayret verici şekilde çiğ ahtapot yemekten, ölene kadar nefesini tutmaya ya da enfekte bir köpek ısırığından hastalandığına kadar birçok farklı ölüm senaryosu ortaya atılmıştır. Ancak onun büyük olasılıkla yaşlılıktan doğal olarak öldüğü kabul edilmektedir.
Diyojen öldükten sonra bedeninin vahşi hayvanlara atılmasını vasiyet eder. Buna rağmen arkadaşları ve sevenleri uygun bir cenaze töreni yapılması konusunda ısrar ederler. Onun için hoş bir mezarlık düzenleyip hatta mezarının üzerine de bir köpek heykeli dikerler.
Bu nevi şahsına münhasır filozoftan yaşamın inceliklerine dair pek çok şey öğrenebiliriz.
İskender ile olan hikayesi oldukça komikmiş.