Renkli Bir Dünyaya Yolculuk: Derev Clara Kösedağ İle Röportaj

Renkli Bir Dünyaya Yolculuk: Derev Clara Kösedağ İle Röportaj
  • 3
    0
    0
    0
  •  Genç ve yetenekli tasarımcı Derev Clara Kösedağ tarafından 2019 yılında kurulan Declara, kadınların gücünü ve feminenliğini ortaya çıkararak kendilerini en iyi şekilde ifade etmelerini sağlamayı hedefleyen bir marka olarak moda sektöründe yerini almaya başladı. Markanın temel mottosunu, eşsiz ve özgür olmak olarak tanımlayan Derev Clara Kösedağ, her kadının birbirinden farklı ve özel olduğu gibi Declara’nın da her tasarımının birbirinden bağımsız ve kişiye özel olduğunu belirtiyor. Wociety ekibi olarak Derev Clara Kösedağ ile, renk ve desenlerin ön planda olduğu tasarımlara sahip olan markası Declara’nın gelişim süreci ve moda dünyası hakkında keyifli bir röportaj gerçekleştirdik.

     

    1)  Bize biraz kendinizden bahseder misiniz? Derev Clara Kösedağ kimdir? Kendinizi nasıl tanımlarsınız?

     Derev Clara’nın kimliğine ait zihnimdeki en eski ve net görüntü; çocuk yaşlarda bile renk ve deseni sevmem ve renklerle desenler arasındaki ahenge olan merakımdır. Giyime sadece dış ortamda değil, ev içinde de dikkat ederdim. Aynı zamanda el işi, nakış ve seramikle olan ilişkim de DECLARA’nın bugüne uzanan ilk adımlarıydı diyebiliriz. 

    2)  Öncelikli olarak tasarım ile ilişkinizin küçük yaşlardan geldiğini biliyoruz. Tam olarak hayatınızın hangi döneminde bir tasarımcı olmaya karar verdiniz?

     Liseye başlarken aklımda net bir karar olmamakla birlikte sanata dönük bir branşın bana uygun olacağını, bu bilinçle seçtiğim yan dersler ve ilgi alanlarım nedeniyle bir miktar öngörüyordum.

     Lise yıllarının sonlarına doğru iç mimariyle ilgilenirken Moda Tasarımı alanında kariyer yapmam gerektiğini fark ettim. Çünkü insanların üzerinde bana ait renk ve desenlerden oluşan tasarımları görmek ve onlarla fark yaratmak istediğimi anladım. Kendini veya bir başkasını kopyalamadan, tekrar etmeden, sadece kıyafetlerle de sınırlı olmayan, ayakkabı çanta gibi pek çok alanda, duyguyu ortaya çıkararak ilgi odağı olabilme kavramını yakalamak istiyorum.

     Vakko Esmod kursları gibi çalışmalara katılarak mayo, sandalet, şapka ve çanta gibi alanlarda da tecrübe edinerek bir kez daha el işçiliğini, tasarımın içinde ne kadar sevdiğimi gördüm. Sandalet eğitimi alır almaz ilk heyecanla mini atölyemde sandalet üretmeye başladım. Bu nedenle sandalet tasarımı, aslında moda dünyasına ilk minik adımım diyebiliriz. Hatta okul öncesi kurslar bittiğinde kafamda, ileride tescil ettirmek ve büyümek üzere marka ismime DECLARA’ya karar vermiştim.

    3)  Eğitiminizin bir kısmını yurt dışında almışsınız. New York’ta tasarım üzerine çalışmalar yapmanın size ne gibi katkıları oldu? Genç tasarımcılara eğitim konusunda ne gibi tavsiyeler verebilirsiniz?

     Üniversite eğitimimde hem yurtiçi hem de yurtdışında olabilmem için İTÜ, iyi bir fırsat olarak karşıma çıktı. İTÜ, Türkiye standartları açısından beni besleyen bir okuldu. New York’a gittiğimizde ders programımız bile oldukça netti. Benim gibi istekli ve ısrarcıysanız, kararlı olduğunuz bir alanda da ek ders alabilirsiniz. Zira yetenek, istek, azim, hırs, kararlılık, çalışkanlık ve disiplin gibi kavramların bir aradayken verimliliği oluşturduğunu düşünüyorum, hiçbir şey tek başına yeterli değil.

     New York’un bendeki karşılığı; moda tasarımı konusunda eğitimde sağladığı vizyon, kalıplardan çıkma fırsatı, hayal kurma özgürlüğüdür. Bu özgürlükle pek çok farklı insan tanıyarak, geleceğe dönük sektörel ilişkiler kurabilme şehridir. Bazen tanışacağınız bir insan hayatınızı değiştirebilir. Benim ve markam için de böyle oldu diyebiliriz. New York benim için her sabah yeni bir kapının açılabileceğini bilerek uyanmaktır. Hayat boyu kullanacağın yaratıcılık için içinde yaşatman gereken heyecanı besleyen, her konuda çok seçenek sunan bir şehirdir benim için…

     Günümüz şartlarında ise eğitimi daha kolay, ekonomik ve ulaşılabilir hale getiren online kurslar tercih edilebilir. Çünkü bana göre moda tasarımı, eğitimi takiben, artık hayat boyu kendinizi ne kadar geliştirebildiğinizle doğru orantılı. Çünkü hiçbir zaman tam değilsin, oldum diyemezsin, oldum diyeceğim bir sektör değil. Bugünden yarına değişip gelişebilir, yola devam edebilirsin.

    4)  Sizin ilham aldığınız, Türkiye’den ve dünya çapından tasarımcılar kimler?

     Tasarımlarının pek çoğu giyilebilir anlayışının dışında algılanmasına rağmen, farklı olmasından etkilendiğim ve stilini sevdiğim Iris van Harpen, Schiaparelli ve McQueen’i keyifle takip ediyorum.

    5)  Tasarımlarınızda size ilham ve motivasyon kaynağı olan çeşitli unsurlar var mı?

     Çalışmalarımın ilk dönemlerinde mimariden etkilendiğim zamanlar oldu. Son dönemde ise doğa ve özellikle de çiçeklerden besleniyorum. İnsana ait korku, endişe, hayal kırıklığı gibi bizi aşağı çeken her tür duyguyu alıp, ürünlerimde olumlu duygular yaratıp ruh halini yukarı taşıyan bir tasarım kaynağı haline getirmeye çalışıyorum. Bu bağlamda genel algıdaki “ilham” kavramı, DECLARA için “anlık duygu akışından beslenmek, duyguları olduğu gibi dökmek, bir hikâyesi olması” demek.

    6)  Markanız olan Declara’yı 3 kelime ile tanımlayacak olsanız bu kelimeler ne olurdu?

     Renkli, özgür, sofistike…

    7)  Pandemi sürecinde yepyeni bir koleksiyon çıkardınız. Dünyanın genelinin olumsuz etkilendiği bu süreç sizin için nasıl ilerledi?

     Pandemi sürecinin olumsuzluklarını DECLARA adına fırsat haline getirerek farklı bir koleksiyon oluşturdum. Pandemi duygusal ve fiziksel anlamda pek çoğumuz için bir nevi çöküş ve eve kapanma dönemi oldu. Birbirimizi çok özlediğimiz bu dönemi, renklerin coşkusunu kullanarak aktarmaya çalıştım. Ürüne sahip olma zorunluluğu olmaksızın, sadece bakarak bile keyif alınmasını, görsel olarak mutlu etmeyi, heyecanlandırmayı, bir an bile pandeminin yaşattıklarından uzaklaşılarak, benim hayal dünyama yaklaşılmasını istedim.

    8)  Pandemi dönemiyle daha trend bir hale gelen sürdürebilirlik kavramıyla ilgili görüşleriniz neler?

      Sürdürebilirlik kavramı benim için okul yıllarında başlamış bir kavram aslında. Özellikle kesim, dikim ve ütü sonrasında çöpe gitmesi muhtemel olan fire dediğimiz kumaşlarla sürdürebilirlik kavramını uygulamaya geçirme fırsatımız var. Okulda kendime vermiş olduğum bir sözü tutarak, okul bitene kadar fire olan tüm parçaları biriktirdim. Pandemi döneminde de bu kumaşlarla satışa sunulmayacak tek bir ürün hazırladım. Hatta ana parçaya ek olarak birbirinden bağımsız 3 parça daha ekleyerek DECLARA adına bu çalışmayı genişletmek istiyorum. Aslında bu çalışmayı yaparken tasarım için tertemiz, mükemmel bir kumaşa ihtiyacımız olmadığını bir kez daha gördüm.

    9)  Bu süreçte birçok markanın yeni koleksiyonlarının tanıtımında dijitalleşmeyi tercih ettiğini gördük. Sizin bu konu hakkında görüşleriniz neler?

     Yeni marka kurmuş biri olarak, insanların gerçek bir defilede yani koleksiyonu en iyi anlatan özel atmosferinde, ürüne dokunarak ve yakından bakmasından yanayım. Dijital mecralarla daha büyük kitlelere, canlı defilelere kıyasla daha rahat ve çabuk ulaşılabiliyor. İşimi duygularla yaptığım için bu duyguların insanlara geçmesini istiyorum. Bu yüzden de bana göre daha gerçek ve anlamlı gelen fiziki deneyim, her zaman ilk önceliğim olacak. Defiledeki gerçeklik kavramı, ses, ışık ve müziğin kumaşın salınımıyla buluşmasının yarattığı duygu bambaşka. Ayrıca sadece defile olarak konuyu daraltmamak gerekiyor. Şartların daha olumlu hale gelmesiyle ilerde bir showroom ile de bu fiziksel kavramı güçlendirmek istiyorum. Diğer açıdan da elbette dijital ortamda da hizmet vermeye devam edeceğim.

    10)  Erkek giyim koleksiyonları son zamanlarda dünya çapında ilerleme kaydeden bir vaziyette. Sizin erkek koleksiyonuna yönelme cesaretiniz nasıl oldu?

     Erkek koleksiyonum hem DECLARA takipçilerinin talebi hem de yakın çevremin teşvikiyle oluştu ve geri bildirimler de çok olumlu. Aksesuarla birlikte 4 parça ile başladığım koleksiyon, ceket ve şapka olarak 3 parçanın daha eklenmesiyle tamamlandı. Kadın koleksiyon, DECLARA’nın önceliği olmakla birlikte kendimi iyi ifade ettiğim ve duygularımı doğru aktarabildiğim sürece erkek koleksiyonlarımı da sunmaya devam edeceğim.

    11)  Markanızın tasarımlarını kimin üzerinde taşıması sizin için zirve noktası olurdu?

     Sahne kraliçesi olan, danslarını, sesini, sahne hakimiyetini hayranlıkla izlediğim Beyonce’nin ve gençliğini, dinamikliği, tarzı ve ışığını çok beğendiğim Dua Lipa‘nın üzerinde görmek beni çok heyecanlandırırdı.

    12)  Son olarak gelecekteki koleksiyonlarınızla ilgili bir ipucu alabilir miyiz?

      Yaz koleksiyonuma hazırlanıyorum. Özellikle pandeminin hayatımıza katacağı farklılıkları göz önüne alarak mümkün olduğunca takipçilerimi mutlu edecek, giydiklerinde keyif alıp kendilerini iyi hissedecekleri, konforlu alanlarını daha özgürce yaşayacakları bir koleksiyon hazırlıyorum.

     

    Wociety ekibi olarak sevgili Derev Clara Kösedağ’a, bize zaman ayırdığı ve görüşlerini içten ve samimi bir şekilde paylaştığı için çok teşekkür ederiz.

     

     

     

     

     

     

     

     


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.