Amin Maalouf'un Son Romanı ''empedokles'in Dostları''

Amin Maalouf'un Son Romanı ''empedokles'in Dostları''
  • 3
    0
    0
    0
  • ''Hayatın yollarında hiç durmadan tarihimizin can sıkıcı cesetlerine takılıp sendeliyoruz. Ama geçmişiyle boğuşmaktan usanan insanlık eğer bir gün geleceğiyle karşılaşsa, onu tanıyabilecek mi? Kendini onda bulup, onun güçlü ve sıcak bedenine avuçlarını dayayabilecek mi?''   
     
     
      
     
     
      
     
     
      
     
     
     
    Çağımızın en büyük romancılarından olan Amin Maalouf'un son romanı Empedokles'in Dostları yakın zamanda çıktı ve ben de büyük bir hevesle alıp okudum. Açıkçası özellikle muhteva bakımından beklentilerimden çok daha farklı bir eserle karşılaştım. Yazarın okuduğum diğer romanlarından ve bu romanın isminde geçen Yunan filozof Empedokles'in adından hareketle tarihî bir roman okumayı düşünüyordum. Oysa yazar bizleri bir ayağı bugüne basan dispotik bir gelecekle karşılaştırıyor. Yukarıda alıntı şeklinde verdiğim cümleler aslında bu dispotik dünyanın çekirdeği. Terör, kanlı para ve bilumum karanlık işlerin pençesindeki dünyamızın her an büyük bir felaketle karşılaşabilir durumda olması ve bugüne kadar kurduğumuz medeniyetin gelişebilecek bazı olaylar sonucunda tek kalemde silinebilir durumda olması romanın çıkış noktası olarak gözüküyor. Roman, bütün bu kuşkuların beslediği bir patlama ve ardından gelen bir dizi küresel terör tehditleriyle başlıyor ve akabinde kendilerini Empedokles'in Dostları olarak nitelendiren, bizim uygarlığımızdan çok daha gelişmiş bir uygarlığa sahip insanlar bizleri bir nevi kurtuluşa ulaştırmak için ortaya çıkıyor. Küçük bir adada yaşayan anlatıcımızın bu gelişmiş uygarlığın ortaya çıkmasından sonraki kısa süre içinde gelişen olayları, günlüğü aracılığıyla bize aktarmasıyla dünyada olup bitenleri öğreniyoruz. Bu ekstrem olaylar, kahramanımızın insanlıktan uzak, neredeyse hiç sosyallik içermeyen hayatını derinden etkiliyor ve kurgu, merkezde kahramanımız, etrafında yakın çevresi, insanlık ve Empedokles'in Dostları olacak şekilde sarmal bir hâlde şekilleniyor. Romanın efsununu kaçırmamak ve okuma zevkinizi etkilememek için romanın içeriğine detaylı değinmek istemiyorum. Ayrıca okurken fark ettiğim bir başka şeye de değinmeden edemeyeceğim. Geçen yaz Beyrut'ta gerçekleşen ve hepimizi etkileyip endişelendiren liman patlaması, yazarı çok daha derinden etkilemiş olmalı. Çünkü Beyrut bu büyük yazarın doğum yeri. Kendini yetiştirdiği, derin Doğu ve Akdeniz kültürü hakkında kendini geliştirme imkânı bulduğu ilk yer. Yine bu zaman aralığında, yazarın gençliğine denk gelen Soğuk Savaş dönemi ve o dönemde yaşananlar -savaşlar, patlamalar, nükleer tehditler- ve bunların etkisi hem yazarın zihninde hem de romanın sayfalarında capcanlı yaşıyor. 
     
     
      
     
     
      
     
     
      
     
     
     
    Okuyucuya verilmek istenen mesajların çok güzel işlenmesi ve okuyucuyu derin düşüncelere sokabilmesi, romanda beni en tatmin eden durumdu. Bu yüzden bu roman hakkında biraz düşünüp düşündürme isteği içimde uyandı. Romanın olay örgüsünde Empedokles'in Dostları ortaya çıktıktan sonra gelişen süreçte dünyada değişikliklere sebep olan olaylar hakkında da yazarın bizleri ilk olarak düşündürmek istediğini düşünüyorum. Yazar romanın başında ısrarla bizlere dünyadaki bütün iletişim araçlarının bir anda durmasıyla nasıl bir hayatla karşılaşacağımızın empatisini yaptırıyor. Hem şahsi işlerimizin hem küresel olarak işleyen düzenin bir anda kesilmesinin sonuçlarını göz önüne getirip bizlerin teknolojiye bağlılığını açığa çıkarıyor. Bir gecede internetin çöktüğü, televizyonların ve telefonların kullanılamadığı, uçakların inip kalkamadığı, sevdiklerimizden habersiz kaldığımız bir dünyayı okurken yaşanacak kaosu çıplak gözle görebiliyoruz. Belki birçoğumuz içimizden şöyle demişizdir: Alıp başımı bir dağ başına yerleşeceğim, sessiz sakin yaşayacağım. Dünyadaki her insanın bir anda düşünüp de yaşayamadığı bu duruma düşüşü ve aslında alışkanlıklarımızdan bir anda kopamayacağımızın doğruluğu bir bakıma yazar tarafından acizliğimizi yüzümüze vurmanın ifadesi olarak gözüküyor. Yani aslında hepimiz bir bakıma sessizliği, doğayı, daha huzurlu bir hayatı yaşamayı düşünürken o adımı atamıyoruz ve bilinçsiz tüketimimize hız kesmeden devam ediyoruz. Bütün bunların bizleri dünyadaki terörden ve kargaşadan kurtaracak ''Dostlarımız'ın'' ortaya çıkmasından sonra gerçekleşmesi ilk başta bir ironi ya da bir kuşku olarak değerlendirilebilir romanı okurken. Yani bizleri kurtaracak kişilerin neden iletişimimizi kestiğini, iyi niyetli olup olmadıkları sorgulatıyor yazar. Bu durumu birçoğumuzun inandığı ya da ucundan da olsa ihtimal verdiği, yıllardır da gündemde olan bir uzaylı istilasına benzettim. Filmlerini izleyip komplo teorilerini duyduğumuz o istilanın tedirginliğini, acaba olur mu, diye hep bekliyoruz romanda. Ancak Dostlarımız uzaydan gelmiyor, aslında binlerce yıldır bizle aynı dünyada ancak gizli, belirsiz bir yerde varlıklarını sürdürüyorlar. Gelişmişliklerini, yüksek teknolojilerini ve İd'den sıyrılmış yüksek ahlaklarını Empedokles ve ondan sonra gelen Yunan filozoflarının düşüncelerine bağlı olmalarına dayandırıyor yazar. Asıl olarak Empedokles'i kendilerine isim babası ve bir nevi idol edinmelerinin sebebini roman içinde filozoftan verilen alıntılarda ve anladığım kadarıyla bilgi, doğruluk ve adalet için bir magma kraterine atlayıp intihar etmesiyle sonlanan fedakâr hayatında buluyoruz. Empedokles'e göre felsefe yüksekten yapılmayan, alt sınıfta değer kazanan, kendini azaltan, kendine özgü özel bir soyluluktaydı. Bu durum da sanatta düşerken üstün formata girmenin tedavülüdür. Dostlarımızın bu alçakgönüllü halleri ve gizli bir yerde yaşaması ile burada bizden çok daha donanımlı ve ileri bir teknolojiye sahip olmaları da Empedokles'in bu felsefesinden geliyor olmalı. Ayrıyeten böyle gizemli bir yaşayış bana çocukken defalarca izleyip çok sevdiğim animasyon filmi Atlantis'i de hatırlattı romanı okurken. Tekrar romana dönecek olursak roman ilerledikçe az önce bahsettiğim kuşkular gerçekleşmiyor. Belki birçoğumuz yaşadığımız hayatın kokuşmuş hâlinden kurtulmak için böyle bir şeyi bir umut olarak tutuyoruz içimizde. Kozmik ya da mistik bir şeyler olsun da şu düzen bir değişsin, diyoruz. Felaketlerin ya da krizlerin doğuracağı fırsatlara ve ardından gelecek güzelliklere bel bağlıyoruz. Bu olmadıkça da toplumda yalnızlaşan, gizlenen, mutsuz bireyler hâline geliyoruz. Romandaki Êve karakteri de tam bu düşüncedeki insanların simgesi. Ben de kendimi en çok onunla özdeşleştirdim romanı okurken. Herkes bu gizemli insanların çıkışının ve tüm dünyada kesilen iletişimin ardından bir kuşku duyarken o tam tersine karanlık dünyasını aydınlığa çıkaran biri. Dünya üzerindeki bütün çirkinliklere karşı nefret hisseden ve insanlardan uzaklaşan karakterimizin, Empedokles'in Dostları'nın ortaya çıkışından sonraki yaşadığı olumlu yöndeki ruhsal gelişimi takip etmek çok keyifliydi. Anlatıcımız ise olanlar karşısında kuşkucu, gergin hâlimizin temsilcisi. Şu anki insanlığın her güce sahip olduğunu düşünen, egemenliğin ve her teknolojinin onun elinde olduğuna inanan böbürlenmiş hâlinden basit bir iletişim kesme saldırısından sonraki şok geçirme hâline geçişini, ilkel çağlarda mağarasında yaşayan insanların üstüne ışık bombaları ve vinçlerle saldırmamıza ve İnka Uygarlığı'nın üzerine gemilerle, ateşli silahlarla giden İspanyolların durumuna benzetmesi onun fikirlerini açıkça anladığım kısımlardı. Anlatıcının şüphelerini azaltan durumlar yavaş yavaş yaşandıkça yazarın amacını da daha iyi anlamaya başlıyoruz. Empedokles'in Dostları ellerindeki gücü insanlığın yararına kullanıp, onları sağlıklarına kavuşturup, yaşamlarını uzatıp, ölümden döndürdüğünü fark ettiğimizde acizliğimiz bir kere daha yüzümüze vuruluyor. Bu gerçek ortaya çıktığında ne hükümetlerin ne güç sahiplerinin ne de sıradan hayatın bir önemi kalıyor. Öncelikler ve değerler altüst oluyor. Okullara, işlere gidilmiyor, para ve zaman önemini kaybediyor. Yani toplumumuza yön veren binlerce yıllık değerler artık çağa uyumlu olmuyor ve anlamını yitiriyor. Bunun da muhakemesini okuyan herkesin yapması isteniyor. 
     
     
      
     
     
     
    Kurgusunda birtakım eksik yönler göze çarpsa da günümüz insanına ve dünya düzenine getirdiği eleştiriler ve Empedokles'in Dostları'nı bekleyen, beklemeyen her insanın yukarıda benim hissederek açıkladığım ancak okuyan herkesin kendi değerlerine göre yargılamasını yapacağına inandığım taraflarıyla uzun süre etkisini hissettirebilecek bir roman. 
     


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.