Bir Gün Daha Yaşayabilmenin Şerefine!

Bir Gün Daha Yaşayabilmenin Şerefine!
  • 7
    0
    0
    1
  • Esas soru İstanbul sözleşmesi yaşatır mıydı yoksa yaşanmamız isteniyor muydu? Kadınlar yaşamaya değer miydi yoksa sadece belli bir kesime has bir hak mıdır bu? Esas soru şu ki en büyük acılar başa gelmeden bilinmez mi yoksa başa gelmeyen bir başkasının acısı bile acımız mıdır? Bilmem kaç küsür milyar yıldır var olan şu dünyada kadın olmanın verdiği korkunun ağırlığı insanlığın merhametine ağır bastı. Merhamet kelimesi yalnızca sözlükte kendi anlamıyla var olmalıydı gibime geliyor. Kimse kimseye sırf cinsiyetinden dolayı keşkeleyip vah dememeliydi ve karşısındaki için biraz daha merhametli olmayı dilememeliydi çünkü insan insana saygı duyup kendini üstün tutmadıktan sonra merhamete gerek yoktu. Yaşamak için birinin merhametine ihtiyacımız olduğunu düşünmek bile insanlığımızdan, kendimize olan saygımızdan bir eksikti. Kadınım, erkeğim, cinsiyetsizim yahut transeksüelim hatta ve hatta kendimi bir kedi formunda bambaşka bir hayvan kılığında bile hissetmem beni Ali’den beni Deniz’den ya da Aslı’dan üstün kılmamalı, kılmayacaktır da. İstanbul sözleşmesi yaşatır, yaşatacaktı ve katillere, tecavüzcülere ve diğer bütün sapkınlara korku salacaktı. Ne kadar böylesi bir yasanın var olmasına ihtiyaç duyulması insanlığa büyük bir hakaretse bir o kadar da ihtiyaçtı. Bir gece vakti öldürülen bütün kadınların yaşadığı korkuya ortak olan bütün nüfusun umutları ve heyecanları ellerinden alındı bu böylesi kolay bir fesih miydi? Ah keşke hiçbir insan evladının/canlının yaşamak için herhangi bir yasaya ihtiyacı olmasa.. Hadi diyelim ki dünya kötü insanlar sapkın, insanlar yoldan çıkmış birer cani.. işte o zaman keşke hepimiz korunaklı evlerde arabalarda ve ailelerde yaşasaydık. Keşke eşitliğin kelime anlamını bilip de nefes alabilsek bu cinsiyet eşitliğinin yanı sıra sınıfsal eşitliği de kavrasa. Kim bilir belki o zaman nefes almak bu kadar zor olmaz ve gözümüzü açtığımız her bir güne bir isyan sığdırmak zorunda kalmazdık. Bu durumda yaşamak için birinin değil bütün bir milletin merhametine ihtiyaç duyuyor gibiyiz bu ihtiyaç bizden ne kadar eksiltse de, bu dayanışma herkesin lehine. Kadının erkeği yahut insanın insanı desteklemesi gerekirken sırf siyasi, dini ve geleneksel ayrışmalar yüzünden kadın kadını hiç edemez kendi haklarından vazgeçip istemiyorum diyemez. Diyelim vazgeçti tüm haklarından o zaman nasıl vicdan sahibi bir birey Emine Bulut’un kızının, Şule Çet ve Rabia Naz’ın babasının ve daha yüzlercesinin yüzüne bakmaya yüz bulabilir? Bu fesihi destekleyip kafasını yastığa rahatça koyabiliyor mu yan odasında uyuyan çocuğunu düşününce. 

    Okumalıyız, okumasak bile anlamalıyız. İnsanlar ölüyor, insanlar öldürülüyor kendi evlatları kendi aileleri önünde. Anlamak zorundayız farkına varabilmek için. Görmek bir marifet değil ancak gerçekten görüp de anlayabilen bir birey bu ülkenin başına gelecek en güzel artı.


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.