Gülün Adı: Roman De La Rose

Gülün Adı: Roman De La Rose
  • 6
    0
    0
    0
  •  

    Giriş

    Umberto Eco’nun Gülün Adı romanındaki isimsiz kızın adını hep merak etmişimdir. Kitaba ayrı bir gizem katan bu durumun yanı sıra kitabın adı da bir o kadar gizemli ve manidardır. Kitabın isminden yola çıkarak acaba kızın adı “Rose” mu? Diye düşünmediğim değil. Tabii biraz düşününce “gülün” burada o kızı işaret eden bir zamir ve sıfat olarak kullanılmış olabileceği düşünülebilir. Evet aynı zamanda gülü kızı niteleyen bir sıfat olarak düşünüyorum. Öyle ki zaten kitabın “Gülün Adı” isminden yola çıkarak bu ismin kızı işaret ettiğini düşünürsek gül ile kızı arasında bir bağ ve simgesellik kurmuş oluruz. Bu yazımda kitabın ismindeki gül ve kitapda adı geçmeyen kız arasında bir bağlantı kuracağım. Bu bağlantı yolu ile “Gülün” yani kızın adını aramaktan ziyade neden kitabın adının “Rose-Rosa-Gül” olduğunu ve gülün ne manaya geldiğini anlamaya çalışacağım. Kitabın isminin mahiyetini ve dolayısıyla gül imgesini anlayabilmek için Ortaçağ Avrupa'sında teşkil ettiği manayı anlamak gerekecektir.

    Öncelikle belirtmem gerekir ki kitabın ismine ve gülün üzerine bu kadar değiniyor olamın nedeni Umberto Eco’nun ve diğer birçok Ortaçağ Batı tarihçisinin eserlerinde “Roman de la Rose” adlı yapıtı kaynak olarak kullanmış ve çokça değinmiş olmalarıdır. Şöyle ki Roman de la Rose adlı yapıtın Gülün Adı kitabının adının nedenine dair oluşan tatminsizlik halime ilaç olamsı bu yazının doğuşunu teşkil eder. İlk başta bu yapıt ile Eco’nun “Gülün Adı” arasında bir bağlantı kurmadım. Daha ziyade bu yapıta merakım ve ilgim Ortaçağ tarihi okumalarım sonucu oluştu ve yine bu yönde bu merakımı gidermeye çalıştım. Bu merak giderme serüvenimde gördüklerim ve bana düşündürdükleri “Gülün Adı” romanı oldu. Bu yüzden “Roman de la Rose” yapıtından gül imgesi ve Gülün Adı katabının adına dair bahsimde bir kaynak olarak kullanacağım. Bunun için Roman de la Rose yapıtından bahsetmek yerinde olacaktır.

    Roman de le Rosa

    Roman de le Rosa Ortaçağ Batı tarihi için vazgeçilmez bir kaynaktır. 13. yüzyılda  Guillaume de Lorris ve Jean de Mung tarafından Fransızca olarak yazılmış bir şiir olan Roman de le Rose dönem Avrupa’sının sosyal ve düşünsel hayatından gündelik hayatına kadar birçok nüanslar içermektedir. Roman de la Rose veya Gülün Romantizmi alegorik bir rüya vizyonu biçimini alan bir şiir olmak ile beraber saray edebiyatının harika bir örneğidir. Şiirin farklı bölümlerinde başlıktaki Gül, şiirde geçen hanımefendinin adı ve kadın cinselliğinin sembolü olarak karşımıza çıkmaktadır. Benzer bir şekilde, diğer karakterlerin isimleri de normal isimler olarak ve bir aşk ilişkisine dahil olan çeşitli unsurları gösteren soyutlamalar olarak işlev görür. Şiir bu yönü ile simgesel bir anlatıya sahiptir. Simgesellik veya diğer bir deyiş ile alegorik anlatım ve yorumlama Ortaçağ dünyasının bir parçasıdır. Çoğunlukla kutsal metin yorumlama geleneği ile beraber Ortaçağ’da yaygınlık kazanıp en çok tercih edilen anlatım ve dolayısıyla yorumlama biçimi olarak düşünülse de alegorik yorum bundan çok daha önce Antik Yunan’da vardır. Keza Yunanlılar Homeros’u alegorik açıdan incelemişlerdir. Ortaçağ’da ve yakın bir tarihe kadar alegorik ve sembolizm eş anlamlı olarak kullanılmıştır. Modern batı geleneğinde ise simgesellik ve alegorimiz ayrılmaya çalışılmıştır. Bu ayrım Goethe’nin bu ünlü aforizmalarıyla başlar: 

    ”Alegori görüntüyü bir kavrama ve kavramı bir imgeye dönüştürür; ama bu öyle dönüştürmedir ki, imgedeki kavram her zaman imgeyle sınırlı ve yüklü düşünmeli ve onun aracılığıyla verilmeli, onun aracılığıyla dile gelmelidir.”

    “Simgecilik görüntüyü bir fikre, fikri bir imgeye dönüştürür; ama bu öyle bir dönüştürmedir ki, imgedeki fikir her zaman sonsuzcasına etkili ve erişilemez kalır ve bütün dillerde söylense bile gene de dile getirilemezliğini korur.”

    Alegori bir kavramın anlatımı, simgelenmesi olup kapsamlıdır. Simgecilik ise bir imgenin anlatımıdır. Alegorik anlatının Ortaçağ’da yaygınlık ve sıklık kazanmasının nedeni ise kilise adamalarının eğitsel amaçlar ile kullanılıyor olmasıdır. Roman de la Rose şiiri ise bu bağlamda sembolik olmaktan çok alegoriktir. Şiirin kendisi alegorik olmakla beraber içeriğindeki kavramlar semboliktir, gülün kullanış şekli gibi. Bu şiir aynı zamanda günümüzün algıladığı şeklinden farklı olarak gotik bir yapıya da sahiptir. Gotik ve alegorik anlatımı ile bu şiir Ortaçağın dünyasını oluşturur. 

    Gül Neyi Simgeliyor?

    Sembol, sembolün kullanılışı ve sembolizm konusunda antropologlar, edebiyat eleştirmenleri, psikologlar, sanat tarihçileri gibi birçok alanın uzmanı tarafından öylesine farklı tarifler yapılmış ve öylesine kuramlar geliştirmiştir ki bunları birbiriyle bağdaştırmak ve hepsinden bahsetmek imkansız gibi gözükmektedir. Bu yazımda sembolün ve sembolizmin anlatımının derdinde olmayıp yine de kısa bir tanımla anlatmak ve anlamak istediğim "Gülün" mansı için önemli görmekteyim. Benjamin Franklin Kimpel'in tamını ile sembol:

    " kendisinden başka bir realitiye dikkat çeken, bireyin yerine geçen veya onu tasvir eden bir nesne, bir fiil veya insanlar tarafından yapılmış herhangi bir işarettir.

    Simgeselci zihniyetin Ortaçağıların düşünme tarzı üzerinde tuhaf ve önemli bir etkisi vardır. Onlar kutsal metinleri simgesel ve alegorik yorumluyor dolayısıyla de evreni de bu şekilde kavrıyorlardı. Ortaçağ insanı tam anlamıyla şeylerde Tanrı'ya ilişkin anlamlar, göndermeler, sezgisel gerçekler ve belirmelerle yüklü bir dünyada, sürekli olarak simgesel bir dille konuşan bir doğada yaşıyordu. Bu yaşadıkları doğada gördükleri nesneler, varlıklar sadece gördükleri gibi değil başka hakikatin göstergeleri de oluyordu. Bir aslanın, cevizin, rengin, ışığın karşılığı gelen üstün bir hakikat söz konusuydu. Ortaçağ insanı kurdukları basit ama yaşanmışlık ve kendilerini simgeleyen bir neden-sonuç ilişkisi içersinde beyaz, yeşil ve kırmızının iyi renkler olduğuna, buna karşılık sarı ve siyahın acı ve pişmanlık anlamına geldiğine karar verebiliyordu. 

    Birçok çiçek ve bitki tıbbi amaçların dışında Hristiyan sembolizmi ile bağlantılı olduğu için yetiştirilmiştir. Aynı zamanda bahçeler Hristiyanlık için önemli bir mekan olagelmiştir. Cennet kavramıyla bağlantılı olarak bahçenin, bir dinlenme ve yenilenme ortamı olması, bitkilere olan ilgiyi arttırdığı gibi ona manalar da yüklenmişti. Örneğin; dikenli bir çiçek olan gül, günahkârlar arasında büyümüş olan Meryem’i sembolize ederdi. Beyaz gül masumiyet ve ilahi sevginin bir simgesi olarak görülürken kırmızı gül de Mesih'in tutkusunu sembolize ederdi. Aynı zamanda gül bakireliğinde sembolü idi. Kırmızı güller gül açtıkları dikenler arasında olağanüstü görünüyorlardı. Gülün bu görüntüsü Ortaçağ insanı için bir çok manaya gelmesi Ortaçağ insanının zihniyeti düşünüldüğünde yeterde artar bir sebep idi. Din şehitleri, bakireler ve Meryem Ana ile gül arasında benzerlik kuran Ortaçağ insanı için gül bu şekilde mana kazanıyordu. 

    Roman de la Rose şiirinde bir genç kadının baştan çıkarılmasını konu edilmektedir ve metinde "kız" tomurcuk bir gülle tasvir edilmektedir. Bu gül sarayı sembolize eden bir bahçenin ortasında yer almaktadır. İşte tam olarak Roman de la Rose'daki bu kız ile "gül" arasındaki ilişki Eco'nun Gülün Adı eserindeki "gül" ile isimsiz kız arasındaki ilişkiye benzemektedir.

    Bunun dışında René Guénon İlahi Komedya ile Roman de la Rose'nın birbirini tamamladığından bahsederken gülün kullanım ve meşruiyetini aldı yerden de şu şekilde bahseder:

    “Dante’nin Semavi âlemi, bir dizi kabalistik çemberlerden müteşekkildir ve Hezekiyel’in beş kollu yıldızı gibi bir haç ile bölümlere ayrılmıştır. Bu haç’ın ortasında ise bir gül açmıştır. Burada ilk kez Gül-Haç’ların sembolünün açıkça sergilenmiş ve belki de kategorik olarak açıklanmış olduğunu görmekteyiz.” Zaten aynı dönemlerde bu sembol, meşhur bir şiir kitabında biraz daha az alenî olarak yer almaktadır: Gül’ün Romanı. Eliphas Lévi’ye göre “Gül’ün Romanı ile İlahî Komedya, aynı eserin iki karşıt (birbirini tamamlayan denilse daha yerinde olurdu) formudur: ruhun bağımsızlığına giriş, çağdaş her türlü kurumun tenkidi ve Gül-Haç Cemiyeti’nin büyük sırlarının allegorik formülü gibi.”

    Görüldüğü üzere Ortaçağ insanı için gül anlamalarla yüklüdür. 

    Gülün Adı Nereden Geliyor?

    Semiyolog, tarihçi, düşünür, estetikçi ve Ortaçağ uzmanı Umberto Eco, Hristiyanlık ve Batı siyasal tarihinin önemli anlarından biri olan Papa ile İmparator arasındaki atama yetkisi geriliminin olduğu bir dönemde geçen romanının adını 12. yy’da yaşamış bir Benediktin olan Bernardo Morliacense’nin De coniemptu mundi’ndeki bir dizeden esinlendiğini belirtmiştir. “Suç Manastırı” ya da “Melkli Adso” isimlerini düşünse de “Gülün Adı” ismini koymuştur. Ve kendisi kitabının isminin neden "Gülün Adı" şeklinde olduğuna ilişkin şunları söylemiştir:

    “Gülün Adı fikri hemen hemen rastgele geldi aklıma; hoşuma da gitti, çünkü gül öylesine anlam yüklü, simgesel bir nesnedir ki, neredeyse artık hiçbir anlamı yoktur; gizemli gül ve bir gül güllerin yaşantılarını yaşamıştır, iki gülün savaşı, bir gül bir güldür, bir gül bir güldür, bir gül bir güldür, gülhaçlar, olağanüstü güllerin güzellikleri, mis gibi kokan taze gül. Okuyucu haklı olarak, allak bullak oluyor, bir yorum yapamıyordu; dizenin olası adcı (nominalist) okunuşları sonunda kavrasa bile, kitabın sonuna varmış, kim bilir hangi başka seçimleri çoktan yapmış oluyordu. Bir kitabın adı fikirleri karıştırmalı, onları bir araya toplayıp düzene sokmamalıdır."

    Umberto Eco'nun bu açıklamasında da görüleceği üzere gül oldukça anlamlı ve simgesel bir yapıya sahiptir. En azından Ortaçağ için bu böyledir. Ama nedense bu açıklma beni hiçbir zaman tatmin etmemiştir. Bu tatminsizlik ve onu bir nebze doyuran Roman de la Rose bu yazımın asıl nedenidir. Roman de la Rose ve Gülün Adı arasındaki bu benzerlik belki de sadece benim dikkatimi çekmiştir ve son derece yanlıştır. Ama Gülün mahiyeti hakkındaki merakımı dindirmeyi başardım denilebilir.

    Kaynakça 

    • Eco, U. (2016). Gülün Adı. (Ş. Karadeniz, Çev.) İstanbul: Can Yayınları
    • Eco, U. (2020). Ortaçağ Estetiğinde Sanat Ve Güzellik. (K. Aktay, Çev.) İstanbul: Can Yayınları
    • Eco, U. (2020). Ortaçağı Düşlemek. (K. Aktay, Çev.) İstanbul: Can Yayınları
    • Guénon, R. (2004). Dante ve Ortaçağ’da Dinî Sembolizm. (İ. Taşpınar, Çev.) İstanbul: İnsan Yayınları
    • Le Gofff, J. (2019). Ortaçağ Batı Uygarlığı. (U. G. Hanife Güven, Çev.) Ankara: Doğubatı.
    • Agibalov, Y., & Donskoy, G. (2017). Ortaçağ Tarihi. (Ç. Sümer, Çev.) İstanbul: Yordam Kitap.
    • Atasagun, G. (1997). Sembol ve Sembolizm. Necmettin Erbakan Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 369-387.
    • Boynukalın, A . (2020). 16. VE 17. YÜZYIL AVRUPA RESİM SANATINDA ÇİÇEK İMGESİ VE KOKU ALEGORİSİ . Sanat Dergisi , (36) , 15-32

    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.