Küçük yaşlarda okulu bırakıp çiftçilik yapmaya başlayan Yunus Emre bir süre sonra çıkan kıtlıktan fazlaca etkilenir ve yardımlarıyla ün kazanan Hacı Bektaş Veli adında birisinin peşine düşer. Bir umut kendisine de yardımcı olacağını düşünen Yunus, böylesine hayırsever birisinin yanına eli boş gitmenin ayıp olacağını düşündüğü için yol boyunca alıç toplayıp öyle gider ve Yunus'un hikayesi böyle başlar.. Bir avuç toprak, biraz su'yum ben. Neyimle övüneyim, işte buyum ben diyen insanların hikayeleriyle doludur aslında Anadolu. Çağlar boyu kimileri kimilerinin peşine düşmüş, kimileri kimi hikayelerin ardından koşmuş, kimileri de bütün bunlardan ilham alıp yaşatmaya çalışmıştır. Anadolu'nun bir dili, dini, ırkı yoktur aslında. Ruhu vardır. O ruha can veren bir kuştur bazen ya da bir zeytin dalı. Bazen de curasıyla çıkagelen bir ozan. Tıpkı Özgür Baba gibi. Doğadan kopmadan, gönül kırmadan, tarihten ilham alarak Anadolu'ya can katan bir ahir zaman dervişi Özgür Baba. Curası ve naif sesini tabiat sevgisiyle harmanlayarak icra ettiği sanatıyla tanıdık pek çoğumuz onu. Ölü ozanların ölümsüz ruhuna sahip Özgür Baba'yı daha yakından tanımak istedim ve ona bazı sorular sordum. Bana bu röportajı yapmama fırsat verdiği için kendisine sonsuz teşekkür ediyor, iyi okumalar diliyorum.
Can dediğin bir kuştur, hayat bulup uçmuştur.. Bu ilham veren sözleri ilk kez sizden duymuştum. Bu yüzden öncelikle bu soruyu sormak istiyorum, ömür denilen bu yolda gerçekten kendinizi buldunuz mu?
Ne Gariptir ki! Can dediğin bir kuştur isimli eserin yaratıcısı sevgili dostum Ömer Çakıroğlu'nun bu alemden göç ettiği haberini henüz almışken, bu satırları yazarken buluyorum kendimi. Velhasıl soruya dönecek olursam ömür denilen bu yolda, hayat, kenarlarımı ve köşelerimi bir güzel törpüledi. Artık o, zamanında yollara düşen, özgürlüğü sorgulayan, kafası soru işaretleriyle dolu genç insan değilim. Bedenen çok daha yaşlı olabilir ama zihnen çok daha genç, hayat dolu ve şükürler içerisindeyim. Kendimi bulmak sorusunu fazlaca beylik laflar etmeden bu şekilde verebilirim şimdilik.
Pek çoğumuz sizi, bir yandan sanatınızla mest olduğumuz bir yandan da doğaya olan hasretimizi fark ettiğimiz sosyal medyadaki videolarınızdan tanıdık. Özgür Baba gerçekten de videolardaki gibi doğa ile iç içe biri mi? Tabiat sizin için ne ifade ediyor?
Doğada olmak, tabiatın sesleri ve kokularıyla dolmak ve o anlara kendini bırakmak hayatta hiçbir şeyle değiştirilemeyecek bir zenginlik bence. Sabahları kuş sesleriyle uyanmak ve günü o güzel seslerle devam ettirmek, temiz havayı ciğerlerine doldurmak, bir pınarın tertemiz ve lezzetli suyundan içmek, bir ağacın gölgesinde dinlenmek, olgunlaşmış bir meyveyi dalından alıp yiyebilmek bu hayattın esas güzelliği. Bizler doğanın bir parçasıyız, bunu unutmamalıyız. Beni arada bir şehirlerde de görürseniz sakın şaşırmayın. Ama doğadan kopmayı ve şehre yerleşmeyi düşünmüyorum.
Bir röportajınızda ''ben uslanmaz bir ozanım'' diye tanımlamıştınız kendinizi. Bu tabir çok hoşuma gittiği için bir kez de ben sormak istedim, neden kendinizi uslanmaz bir ozan olarak tanımlıyorsunuz?
Evet, o röportajda Yunus Emre'den biraz fazlaca alıntı yapmışım. Dertli Dolap'ın bir yerinde ''usanmaz'' olarak geçiyor o söz ve ben birazcık değiştirip ''uslanmaz'' demişim. Nedenlerinden biri aslında şakacılığı ve muzipliği seven bir kişiliğe sahip olmam. İnsanlarla şakalaşıp, onları şaşırtmayı ve eğlendirmeyi çok seviyorum ve böylece ben de çok eğleniyorum. Seyyah olarak yaşıyor olmam da günümüz insanı için kolay anlaşılır bir durum değil ve bu onların düşüncelerinde yer edinmiş olan ezberlerin de bozulmasına yol açıyor. Evet, ezber bozmayı seviyorum ve bu konuda uslanmayı da düşünmüyorum.
Sizin için ''ahir zaman dervişi'' diyorlar ki bu yoruma katılmamak elde değil. Bana göre en önemli özelliğiniz sizi dinleyen insanların bir anda pozitif bir enerjiye kapılması. Bu enerji benim gibi insanlara ilham veriyor. Peki bize yansıttığınız o enerjinin kaynağı nedir, Özgür Baba kimdir?
Özgür Baba önceleri gayet sınırları olan ve insanlara mesafeli duran biriydi. Hayatına kolay kolay yeni insanların girmesine izin vermezdi. Kendini bulmak için çıktığı hayat yolunda karşılaştığı, kendisine ayna olan o güzel insanlardan öğrendi hayatın paylaştıkça güzelleştiğini, zenginleştiğini ve anlam kazandığını. Şimdi artık neyi var neyi yoksa Özgür Baba da paylaşıyor. Çünkü biliyorum ki, ben de onlara bir aynayım. Ben gülümsüyorsam karşımdakini de gülümsetebiliyorum, ben umut doluysam karşımdaki de umut doluyor. Sevelim, sevilelim ve paylaşalım. Mutluluğumuzu ve güzellikleri ancak böyle arttırabilir ve mucizelere tanık olabiliriz.
Sizi siz yapan şeylerin başında belki de curanız geliyor. Pek bilinmeyen bir enstrüman, açıkçası bu enstrümanı en çok sizinle tanıdım desem yalan olmaz. Curayla olan dostluğunuzun bir hikayesi var mı, nasıl girdi bu enstrüman hayatınıza?
12-13 yaşlarındaydım sanırım, bir fotoğraf stüdyosunda çırak olarak çalışıyordum. Bulunduğumuz binada düğünlere giden bir saz ekibinin ofis olarak kullandığı ve provalarını yaptığı bir dükkan vardı. Ben boş zamanlarımda onların yanında vakit geçirir ve bir şeyler öğrenmeye çalışırdım. İlk sazımı birktirdiğim haftalıklarımla onlardan satın almıştım. Teknesi çatlak bir curaydı, çünkü param ancak ona yetebiliyordu. Cura ile tanışmam böyle oldu. Bu enstrüman ebatları bakımından da seyahatler için çok uygun. Fazla yer kaplamıyor, hafif ve vazgeçemediğim tınılara sahip.
Bir yanım sizin çok ünlü olup herkes tarafından bilinmenizi istiyor, bir yanım da hayır, Özgür Baba'yı sadece biz bilelim, biz dinleyelim diyor. Eminim ki benim gibi düşünen çok insan vardır ama bundan sonrası için nasıl bir yol haritanız var merak ediyorum. Sizden dinlememiz gereken yığınla hazine varken bir anda inzivaya çekilmezsiniz herhalde değil mi?
Aslına bakarsanız öyle ünlü olmak gibi bir derdim hiç yok. Halimden gayet memnunum ve yaptığım işlerin gerekli yerlere ulaştığını düşünüyorum. İnziva mı? Hayır, hayatımda yeterince inzivam ve münzevi yaşamım oldu. Belki arada bir dinlenmeye ve sessizleşmeye çekilebilirim ama ben artık paylaşmak için buradayım.
Son olarak biraz geçmişi sormak istiyorum. Çok zengin bir kültürün, Anadolu denilen kadim bir yurdun üzerinde bulunuyoruz. Evet, bunların kıymetini bilmiyoruz ama bu kültür, bu tarih, bu kadim topraklar ve ozanlarımız sizin için neyi ifade ediyor, onları nasıl anmak istersiniz?
Gerçekten de çok zengin bir kültüre sahip Anadolu toprakları. Birçok uygarlığa ve farklı kültürlere ev sahipliği yapmış ve bu topraklar üzerinde yüzyıllar önce yaşamış olan şairlerimiz, ozanlarımız ve pirlerimizin ışığı bugün hala bizim yolumuzu aydınlatmakta ve rehber olmaktadır çok şükür. Ben de naçizane elimden geldiği kadarıyla bu eserleri curamla ve sesim ile yorumluyor ve bunların gerekli yerlere ulaştığını düşünüyorum. Bir hatam, kusurum oluyorsa affola.
Özgür Baba'yı biraz olsun tanımanıza ve merak ettiğiniz soruların cevabını bulmanıza vesile olabildiysem ne mutlu bana. Birazcık cesaret ve çokça heves ile Özgür Baba'ya ulaşma fırsatı elde ettim. Bana ilham veren bu güzel insanı bilmeyenler de bilsin istedim. Bana bu röportajı yapma fırsatını verdiği için kendisine bir kez daha teşekkür ediyorum. Ayrıca erken yaşta aramızdan ayrılan, ''Can Dediğin Bir Kuştur'' eserinin yaratıcısı, müzisyen ve yazar Ömer Çakıroğlu'nu da sevgi, saygı ve rahmetle anmak istiyorum. Özgür Baba'nın sanatını dinlemenizi şiddetle tavsiye ederim. Özellikle sevgili Gökçe Es ile birlikte icra ettikleri sanata doyum olmuyor. Bu vesile ile kadim yurdumuz Anadolu'ya, tarihine ve eşsiz doğasına sahip çıkalım diyor, Özgür Baba'ya esenlikler, güzellikler diliyorum. Sevgiyle kalın..
Yorum Bırakın