Advertisement
Advertisement

Giordano Bruno'nun Yalnızlığı

Giordano Bruno'nun Yalnızlığı
  • 6
    0
    0
    0
  • Hayatı

    Varlıklı bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen İtalyan filozof Bruno (1548-1600), Napoli yakınında bulunan Nola kasabasında doğdu. Kendisine burada doğduğu için “ Lı Nolano (Nolanolu) " denirdi. Filippo Bruno, klasik edebiyat ve felsefe öğreniminden sonra. 1562'de Dominik tarikatına girince Giordano adını alıyor ve tüm yaşamı boyunca bu adı taşıyor. Bruno’nun buraya kadar ki olan yaşamı klasik varlıklı bir ailenin çocuğu gibidir, buradan sonra ise Bruno’nun cehalet ile savaşı başlar. Adeta ateş ve su üzerinde geçirilen bir ömürdür Bruno’nun ki.

    Napoli Üniversitesi'ni bıraktıktan sonra Saint-Dominik Manastırına giriyor ve bu tarikata bağlı kalacağına ant içiyor. 1565'ten 1576'ya kadar tam bir manastır yaşamı sürüyor. Bu manastır yaşamı sırasında 1572'de teolojiden doktora tezi yapıyor ve papazlığa atanıyor. Bu papazlık sırasında, ona karşı din konusunda iki dava açılıyor. Çünkü bizim Nolanolu, Teslis denilen ve İsa'nın aynı zamanda Tanrı olduğunu benimseyen Üçlü Birlik inancını kabul etmiyor. 1576'da manastırdan kaçıyor. 1578'e kadar Kuzey İtalya'da yaşıyor eserlerini yazmaya başlıyor. Bruno hayatı boyunca yalnızca evrenin sonsuzluğu ve sayısız dünyalarla dolu olduğu tezini benimseyerek, üçlü birlik inancını reddetmiş, bununla kalmayıp Meryem'in bakireliğini de reddederek kilise tarafından sapkın olarak ilan ediliyor. O dönemde Katolik ve Protestan mezheplerinin temeli olan Üçlü Birlik inancını reddetmek aforoz edilmenize yeter iken bizim Nolanolu Meryem’inde bakireliğini reddetmesi kilise tarafından heretik olarak görülmesine yeterde artar bir sebep oluyor. Nolanolu kendisine Martin Luther’in bulduğu gibi bir destekçi -daha doğru bir ifade ile himayeci- bulamıyor.

    Bruno'nun Yalnızlığı

    Bildiğiniz üzere Saksonya Dükü III. Friedrich, Luther’i himayesi almıştır ve sonra Alman İmparatoru Maximillian, Papa X. Leo’nun baskısıyla, Luther’in Roma’da yargılanmasını talep etmiş. Daha sonra Almanya’da, III. Friedrich’in güvencesi altında yargılanan Luther, suçsuz bulunarak üzerine atılan suçlardan aklanmıştır. İşte bizim Nolanolu’nun Luther gibi bir destek bulamamanın sebebi belki de hiç kimsenin dini temelinden sarsacak dönem için çok tehlikeli düşünceler ile Kilisenin karışına çıkmak istememiş olması olabilir. Üstelik bu düşünceler kimsenin çıkarı için destekleyici nitelik de değil. Hal böyle olunca da Nolanolu kendisine bir destek bulamıyor. Bruno İtalya'dan sonra Fransa’ya geçiyor Lyon, Montpellier ve Toulouse'da dersler veriyor. Ertesi yıl Kral III. Henri onun için Sorbonne'da özel bir kürsü açtırıyor ve dinsel törenlere katılmaktan kendini bağışık tutuyor. 1584'te Bruno kralın elçisi Michel de Castelnau ile birlikte İngiltere'ye gidiyor, orada Kraliçe Elizabeth ile karşılaşıyor. Oxford Üniversitesi'nin öğretim üyeleriyle tanıştırılıyor. Orada Kopernik'in güneş merkezli gök sistemini savunan Bruno, hiç de iyi karşılanmıyor. Calvinciler onu aforoz ediyor; Marsile Ficin’den aşırma yapmakla suçlanıyor. 1586'nın sonbaharında yeniden Paris'e dönüyor. Orada da Aristoteles'çilere karşı çıkıyor. Bu kez Fransız Katolik'leri onu aforoz ediyor. AçıkçasıNolanoludüşünceleri ve fikirleri yüzünden kendisine hiçbir yerde yer bulamıyor. Paristen sonra Almanya’ya geçiyor, İtalya’ya dönmemesinin sebebi kendisini orada bekleyen Engizisyon oluyor.

    İşin insanlara tuhaf ve vahim gelen kısmı ise; bizim Nolanolu kendisine Almanya’da da yer bulamadığı gibi oradaki Lutherciler tarafından aforoz ediyor olması. Burada şu soru sorula bilir: Reform hareketi ile özleşmiş Luther ve onun ardılları nasıl oluyor da kendisi gibi reformcu birini reddediyor? Aslında bu çok da tuhaf karşılanacak bir durum değil, çünkü özünde Luther dini ve özellikle kiliseyi bu kadar derinden sarsacak fikirler ile karşımıza çıkmıyor. Luther esasında oldukça dindar biri ve amacı dinin yani Hristiyanlık inancının özünün kavranması ve dolayası ile dini otoritelerin -ki bu Papalığın kendisi- bu özü layığı ile yapıyor olmasını istemesi. Luther'in derdi dinin uygulanışındaki zırvalıkları ilhak etmek. Hal böyle iken Bruno’nun düşünceleri ve fikirleri Lutherciler tarafından reddediliyor. Almanya’da da kendine yer bulamayan Bruno halen günümüzde tartışmalı olan bir olay ile İtalya'ya geri dönüyor. Olay şöyle ki, bir İtalyan soylusu, Zuane Mocenigo onu Venedik'e çağırıyor ve Bellek Sanatı ile Geometri dersleri vermesini istiyor. Bruno oraya çağrılırken bir tuzağa mı düşüyor yoksa oraya geldikten sonra, Mocenigo ile bir anlaşmazlığa mı düşüyor? Burası açıklığa kavuşmuyor, ama soylu kişi onu Engizisyon'a teslim ediyor. Görüldüğü gibi bizim Nolanolu kendisine destek bulamadığı gibi engeller ile çok defa karşı karşıya geliyor. Bruno önce Venedik, sonra Roma zindanlarında sekiz yıl geçirecek sonunda artık tüm dünyanın, kuşaklar boyu bildiği o yakılma cezasına çarptırılacaktır. Bruno Roma'da Sant'Uffizio'da (Kutsal Oda) papalığın gözetimi altında, Engizisyon mahkemesinde yargılanır, sorgulanır; sorguların yapılmadığı anlarını zindanda geçirir. Orada kendisinden yaptıklarından pişmanlık duymasını, söylediklerini yadsımasını isterler ama o buna yanaşmaz.

    İşin sonunda Nolanolu 8 Şubat 1600'de "günahta direnen, pişman olmayan, inatçı, dikkafalı bir sapkın" suçlamasıyla ölüm ceza sına çarptırılıyor. O günün Gaspar Schoppius adlı bir tanığı, Bruno'nun ölüm kararını dinlerken hiçbir zayıflık belirtisi göstermediğini, tersine şu sözlerle yanıt verdiğini bize aktarıyor: 'Belki de siz bana ölüm kararını bildirirken, benim ölüme uğramamdan daha fazla korkuyorsunuzdur. "17 Şubat 1600'de, Giordano Bruno, Roma'da Campo di Fiori'de yakılır. Bruno bu kadar sıkıntı çekmiş olmasına rağmen hiçbir zaman fikirlerine ve düşüncelerine destek bulmaya çalışmadı aksine karşısına engeller çıksa da yılmadı, düşüncelerinden vazgeçmedi. Kendisi de bu hazin yaşamını şu sözleri ile özetlemiş; "Ne gördüğüm hakikati gizlemekten hoşlanırım, ne de bunu açıkça ifade etmekten korkarım. Aydınlık ve karanlık arasındaki, bilim ve cehalet arasındaki savaşa her yerde katıldım. Bundan dolayı her yerde zorlukla karşılaştım ve cehaletin babaları olan resmi akademisyenlerin yanı sıra kalın kafalı çoğunluğun öfkesinde hedef olarak yaşadım. "

    Bruno’nun bugün yakıldığı şehir olan Roma’da dev bir heykeli bulunmaktadır (Statue of Giordano Bruno). Bu dev heykeli Ettore Ferrari onun ölümünden yaklaşık üç yüz sene sonra yapmıştır. Onu ölümsüz yapan ne bu heykeli ne de savunduğu düşünceleri ve fikirleridir. Düşünceleri bugün halen daha çoğu dindar Hristiyan ve diğer zümreler tarafından destek görmez. Heykeli kısmen onu hatırlatıyor ve anmamızı sağlıyor olsa da onu asıl ölümsüz yapan ve yapması gereken şey; cehalet ile olan savaşımı ve yılmazlığıdır. 

    Kaynakça


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.