16.03.2020
Bir kent düşünün ki bu kentte gecenin köründe -kimse bilmez, herkes uykudadır- uyumayan adamlar çıkagelirler, ağır ağır arşınlarlar serseri kaldırımları, dimdik bayırları. Bu karanlıktan hiç mi hiç korkmaz, yorulmak nedir bilmez, alnındaki ter, gözündeki fer daim olan bu adamlar, sessiz sedasız yola koyulurlar; kentin kuytu, uğultulu tepelik kenarlarında günlerin getirdiği kirlilikleri aklayıp paklamak, gün aydınlığına tertemiz bırakabilmek için. Gün, hazırlanır ta gecesinden.
Beraberlerinde çektiği zahmet gözlerinden ve mahzun, başı eğik halinden anlaşılan ama halinden dert yanmayan, suskun ve sadık yarenleri yahut kader yoldaşları olan katırlar vardır. Özellikle de katırlardan bir tanesi, emektar Fadime. O zahmetkeş mahluk, yarenliğini semerinde bir kentin bütün kirliliklerini taşıyarak eder. Bir insan gibi o da arada bir durur, soluklanır ve yorulmasına karşın kafi görür baş üstünde bir el sıcaklığını -sevgiyi. Belki yürürken, o suskun mahluk, içinden kahırlı düşünceler geçirmekte; belediyenin kendisini neden bir işçi gibi çalıştırdığını, insanların artığını, çöpünü, pisliğini neden bir katır olarak temizlemek zorunda olduğunu anlayamamaktadır, üstelik insanların nezdinde genellikle 'bayağı' bir mahluk olarak görünmektedir. Fakat o hayvancağız yine de biz insanları utandırırcasına o sahipsiz, bakımsız, bahtı kara, kömür kokulu kenti, bastığı toprağın altındaki tek gözlü baretleriyle, yüz karası değil kömür yarası bakışlı vefakar madencileri görmüş, hatta onlara da zamanında yarenlik etmiş, ve onları anlamış olarak somut bir temsili olmuştur digerkamlığın, cefakeşliğin ve sadakatin. Yanındaki emekçiler de bilirler bu hakikati ve sevgilerini esirgemezler bu aziz hayvandan.
İnin cinin top oynadığı, köpeklerin bağırıp bekçilik ettiği daracık sokaklardan geçilir, bu sokaklar birbirini kovalar. Bahtı kömür karası şehir, kıyıda köşede kalmış dertlerinden arınır sanki bu emekçi adamlar ve emektar o katır sayesinde. Aralarındaki dostluk ve sevgi bağıdır, bütün bu taifeyi o zamana ve mekana bağlayan. Kent için yarım asrı deviren dostluk ve sevgi; çekilen zahmetlere, geçen yılların bıraktığı yorgunluklara ve tükenmişliklere merhemdir sanki; avutur o sahipsiz kentte birbirine tutunan bu emek abidelerini. Daha başta karşılaştıkları, kent sakinlerinin alışık olduğu ve dert yandığı o dik merdivenler -hayata- tutunmaksızın, dayanmaksızın çıkılamayacağını gösterir. Dayanma, dayanışma, bu merdiven kentinde bir hayata tutunma prensibidir; ne kadar kadri bilinip bilinmese de.
Tan yeri ağarıp güneş doğup her ne kadar vazife tamamlansa da, dimdik merdivenlerden nihayet düze inilse de o zahmetkeş katır; bir yere götürür beraberindekileri. Bu sefer kent çarşısındaki bir pastanenin önüne gelir, mahzun mahzun bakar içeri doğru; canı çekmiştir bir kere. Fakat katır çıkarıp para verecek değildir, hayrına bir açma yahut poğaça ister. Pastaneci de bilir ki bu hayvancağızın buraya ilk gelişi değildir, o emektar hayvan, ezberlemiş gibi, çalıştıktan sonra soluğu hep burada almaktadır. Hayrına bir poğaça yahut açma koyulur yere. Poğaça deyip geçmemeli, o poğaca bir parasız işçi olarak çalıştırılan hayvancağız için emeğinin karşılığı, bir yevmiyedir adeta. Hayvancağız, büyük bir iştahla; gözlerinin içi gülerek, yer poğaçasını ve belki , biz sıradan insanların anlayamadığı fakat kader yoldaşlarının anlayacağı bir dilden, teşekkür eder bu ikram için. Hakkını almaktan çekinmeyen bu hayvancağız sayesinde az da olsa karınları doyar emekçilerin de. Göz hakkıdır, gece boyu uyku girmemiş gözün ve lokma girmemiş karnın cefasının karşılığında vefa hakkıdır bu.
Başka büyük kentlerde girilmedik mahalle ve sokak arası bırakmayan çöp kamyonlarına karşın, maziden kalma kanlı canlı katırların kadri en iyi bu kentte bilinir, tanıklık edilir ve anılır. Fadime olur, Şahin olur, Yavuz olur adları; bir kişiliğe, insana dönüşürler zamanla. Bir dost hikayesi olurlar, dahil olurlar kentin hafızasına; bir gün göçüp gidecek olsalar ve -diğer büyük kentlerdeki gibi- belki ihtiyaç duyulmayacak olsa da diğerlerine. O zamana değin ayak izlerini taşıyacaktır kaldırımlar, hatıralarını sayıklayacaktır gece; kimse bilmeksizin.
***
Yazı, değerli fotoğrafçı dostum Ahmet Öktem Arıç'ın Zonguldak belediyesine ait katırların
ve yanındaki belediye işçilerinin bir gecesini yürekten bir biçimde kameraya aldığı
''Bizimkisi Bir Dostluk Hikayesi'' adlı kısa filmine ithaftır. Açıklayıcı bir üsluptan
ziyade izlenimleri öne çıkaran, alegorik ve betimleyici bir üslupla yazılmıştır.
Bütün emekçilerimize, emektar katırlara saygıyla.
Yorum Bırakın