Marx'ın Ve Pepsi'nin Çocukları : Masculin Féminin

Marx'ın Ve Pepsi'nin Çocukları : Masculin Féminin
  • 1
    0
    0
    0
  • Masculin Féminin , 1966 , Jean-Luc Godard

       Film bittikten soran ağzımdan dökülen ilk sözcükler "Bu film günümüzde çekilmiş olsaydı yönetmeni sağlam linçlerlerdi." oldu. İlk bakışta sanki romantik bir film izleyecek gibi hissetsek de aslında senaryonun asıl hedefi, "kapitalizm ve sosyalizm" kavramlarını kadın-erkek ilişkisi üzerinden incelemek. Kadın (Madeleine adlı karakter üzerinden), kapitalist düzenin temsilcisi yani Pepsi'nin Çocuğu; erkek ise (Paul adlı karakter üzerinden) sürekli sorular soran, kolay kolay kabul etmeyen, devrimci yani Marx'ın Çocuğu olarak ele alınmış. Bu açıdan, gerçekten günümüz insanının (haklı olarak) çok tepki göstereceği bi anlatıma sahip olduğu söylenebilir.

       Fransız Yeni Dalgası akımından bahsetmek gerekirse; Jean-Luc Godard gibi bu akımın önemli temsilcileri sinema endüstrisinin, daha doğrusu bu endüstriyi yönlendirenlerin koymuş olduğu bazı kurallara karşı gelmeye başladılar. Kalıplamış bazı teknik çerçevelerin dışına çıkıp, sinemayı gerçekten bir sanat dalı olarak ele aldılar. Diyalogların izleyenler tarafından tam anlaşılamaması, çekilen planın sahnedeki oyuncuları tam olarak kadraja almaması, zaman zaman çevreden gelen gürültü derecesindeki alakasız sesler, filmlerde yıldız isimlere yer vermemek gibi aslında izleyiciyi soğutabilecek anlatımlar tercih ettiler. Godard, Masculin Féminin filminde de bu tip anlatımları bol bol kullanmış.

       Hikayeyi kısaca özetleyecek olursak;  Film, bir kafede iki ayrı masada oturan bir erkek (Paul) ve bir kadının (Madeleine) sohbetiyle başlar. Bu sohbetten doğan tanışıklık, daha sonra bir birlikteliğe dönüşür. Yönetmenin bütün eleştirisi bu ilişkiyi merkezine alarak şekillenmektedir. Paul, askerden yeni dönmüş, sosyal hayatta kendine yer edinmeye çalışan, sendikalarda yer alan ve politik anlamda çok keskin görüşlü biriyken; Madeleine, sistemin bütün dayatmalarını sorgulamadan kabul etmiş, yaşadığı toplumun politik davasından izole, Amerikan özentisi yani Pepsi'nin Çocuğu olarak karşımıza çıkıyor. Film boyunca neredeyse hiçbir sahne hikaye bağlamında bir birliktelik göstermiyor. Ayrı ayrı izlenip değerlendirildiğinde bile yönetmenin bütün kaygısı net bir şekilde görülebilir.

       "Bir kişiyi öldürürsen ‘katil’ derler. Binlercesini öldürürsen ‘fatih’, eğer hepsini öldürürsen de ‘Tanrı’ olursun."

    P : "Askerliğim yeni bitti."

    M : "Nasıldı, zevkli miydi?"

    P : " Hayatınızın 16 ayı geçiyor rahatlık olmadan, para olmadan, aşk olmadan ve boş zaman olmadan. Bir nevi modern yaşam gibi diyebiliriz. Günün her saati küstah otoriteye boyun eğmek ve 16 aylık bir debelenme... Bu genç Fransız göreceli bir özgürlük kazanmak zorundaydı otoriteye karşı. Kültürle olan tüm bağları da koparılmışken. Bu bir kölelik yaşamı olabilirdi, çünkü askeriye ile sanayi sektörü çok benzerdir. İkisi de para ve emirlerle yürütülür."

    M : "Pek zevkli değilmiş sanırım."

    Dikkatimi çeken noktalardan biri de karakterlerin boş vermişliği oldu. Yanı başlarında gerçekleşen cinayetlerin, ölümlerin, kavgaların hepsi o kadar normalize edilmiş ki izleyici olarak neredeyse hiç tepki veremez hale geliyoruz.


        Toparlamak gerekirse; Kabul etmek gerekir ki herkesin zevkine hitap etmeyecek bir film. Ancak yine de senaryo matematiği ve yönetmenlik becerisi açısından çok aykırı ve sıradışı olduğu için izlenmesi gerektiğini düşünüyorum. François Truffaut'un efsane eseri "400 Darbe" (kesinlikle izlemenizi öneririm) ile ünlenen Jean-Pierre Léaud (Paul) bir kez daha başrol olarak karşımıza çıkıyor. İzleyin ve izlettirin efendim. Keyifli seyirler...

     

     

     

      

     

     


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.