Yerdeniz Büyücüsü ile tanışanlar bilir, ama henüz tanışmamış olanlarımız da bir o kadar bilir: büyümek öyle kolay değildir. Yılları alır. Ursula'nın bu süreci otuz yaşında tamamladığı gibi... Hatta, -Ne kadar tamamlanabilirse- dediği gibi. Sahi,büyümek nedir?
Hepimiz hayatta farklı yaşantılar deneyimleriz, aynı dönemlerden geçsek dahi. Aynı dili konuşmak bazen bizleri yanıltır. İki insan arasındaki zihinsel mesafe, bir çift gözün ulaşabileceği görüş alanı dahilinde, ölçülebilir değildir çoğu zaman. Anladığımızı söyleriz, oysa çoğunlukla yaptığımız, yalnızca dilsel alanın yarattığı sınır çizgisinde mutabık kalmak olmuştur. Kişisel manada değişen bu yaşantıların bir de kültürden kültüre, coğrafyadan coğrafyaya değiştiğini düşünürsek; bu dünya, ona çok uzaktan baktığımızı hayal ettiğimizde ne kadar ufak ve önemsiz görünse de, içerisinde sayısız çeşitlilik barındırır. Biz de aklın alamayacağı büyüklükleri, küçüklükleri; uzaklıkları ve yakınlıkları hesaplamakta usta olan tür olarak o en uzak sahile varmak için daima adımlarız; o en uzak yer ölüm olsa da.
"En Uzak Sahil ölüm hakkında." der Ursula K. Le Guin. "Çocuklar, öleceğini anladığında, çocukluk biter, ve yeni bir hayat başlar. Bu da büyümedir, ama daha geniş bir bağlamda."
Bir zamanların Ged'i, o küçük ve güzel çocuk, Ogion'un bilgelik ettiği, yaşamın ejderhasıyla, dalgalarıyla, zorluklarıyla, dostlarıyla ve yaşam gücüyle büyüttüğü Çevik Atmaca; gün gelir Arren'e ismini verecek olan Başbüyücü'ye evrilir. Arren (Lebannen) ile bir yolculuğa çıkar Başbüyücü, hiçbir güvencenin olmadığı. Sözcüğün sessizlikte duyulduğu, yıldızları görmek için karanlığın gerektiği, dansın her zaman boş zeminde yapıldığı, korkunç, korkunç uçurumun üzerinde. Arren'in ise tek bir şeyi duymaya ihtiyacı vardır, insanın kendine söylemekten çoğunlukla çekindiği: "Yeterince gücün var."
"Sevdiğini, seveceksin. Üstüne aldığını tamamlayacaksın. Sana güvenilir. Bunu henüz öğrenmemiş olmana şaşmıyorum; yalnızca on yedi yılın vardı bunun için. Ama düşün, Lebannen. Ölümü reddetmek, yaşamı reddetmektir."
Neden ölümü reddettiğimizde, yaşamı reddettiğimizi anlatıyor bu kitap. Ölümü kabul etmenin ise yaşama bakışımızı kökten dönüştürdüğünü. Anlıyoruz ki her türlü korku ve kaygı zihnimizde "ölüm" ile kodlanıyor. Bir yola çıktığımızda sonuna varamazsak, sürüklenirsek diye o yola çıkmak yerine, yerinde oturmak; bir işin üstesinden gelemeyeceğimizi, gelsek bile sonunda hayal kırıklığı yaşama ihtimalimizi düşünerek hiç başlamamak da ölüm'e duyulan korkuya dair. Oysa Çevik Atmaca'nın söylediği gibi, yaşayan beden, acı duyar. Acıya her yaklaştığında, ona her göğüs gerdiğinde, her yorulup geri çekildiğinde ve yeniden yola çıkmaya hazırlandığında; tüm bu katmanlarında yaşamı yeniden kucaklar. Tıpkı bir elin iki yüzü gibi, tıpkı kaygının/ölümün, yaşam gücünden ayrılamayacağı gibi.
"Fakat ne zaman yaşamın kendi üzerinde bir güç elde etmeyi şiddetle arzu edersek (sonsuz bir zenginlik, mutlak bir güvenlik, ölümsüzlük) o zaman arzu bir hırsa dönüşür. Ve eğer bilgi o hırsla işbirliği ederse, o zaman bela gelir. O zaman dünyanın dengesi sallanır ve tartıda yıkım ağır basar. "
"Büyümek nedir?" demiştim yazımın başında. Bu, başlı başına bir konu. En Uzak Sahil'in bize büyümek hakkında fısıldadığı anlam ise sanırım yaşam gücünü, yaşamın bize getirebileceği ihtimallerden ayırmadan yaşama becerisini kazanmak. Gerektiğinde sabrı, ümitten daha uzun süre içimizde barındırmak.
Kitap hakkında yazmak istediğim çok şey var aslında. Ancak kitabı okumak, ya da hiç başlamamış olup bu seriye başlamayı düşünenler için yazıyorum bu yazıyı. Ölüm, yaşam, felsefe, insan, psikoloji gibi alanlarda ilgili olabilirsiniz, ya da bunlarla hiçbir ilgisi olmayıp yalnızca fantastik kurgulardan hoşlanıyor da olabilirsiniz. İşte bu iki farklı alanı bir öykü serisinde birleştiren nadir yazarlardan biri Ursula K. Le Guin.
Üç yıl önce aramızdan ayrıldı Ursula. Bana fantastik evreni sevdiren kadın, kraliçe! Geride bir eser bırakarak gitme arzusunun, ölüme duyulan korkudan ileri geldiği söylenir hep; bir tür sonsuza dek yaşama isteğidir bundan anlaşılan. Ama daha derinde önemli olan bu bilinmezliği nasıl karşıladığımız, kaygıyı neye dönüştürdüğümüz değil midir? Yıkarak ya da yaparak. Böyle bakınca anlıyoruz ki Ursula'nın edebiyatı da, En Uzak Sahil'de bahsettiği ölüm'ü nasıl karşıladığıdır aslında.
Küçük bir detay olarak: En Uzak Sahil'de ölümle yaşam arasında açık duran kapıyı nasıl kapattığıdır onun edebiyatı, böylece yaşayanların evrenindeki neşesizliği, büyüsüzlüğü, kuraklığı nasıl sona erdirdiğidir; yaşayan, yaşayacak olan diğer Yerdeniz'lerin...
Eylül Salman
Kaynak
K. Le Guin, Ursula (2017). En Uzak Sahil. (çev. Çiğdem Erkal). İstanbul:Metis Yayınları.
Yorum Bırakın