HADİ BİR KUMAR OYNAYALIM!  

HADİ BİR KUMAR OYNAYALIM!  
  • 1
    0
    0
    0
  • HADİ BİR KUMAR OYNAYALIM!  

    Sıkıcı bir Antalya akşamından daha merhaba! Pandeminin kendine has dokusunda süzüldüğümüz, akıl sağlığı dengesini korumanın zor olduğu şu fazlaca sıkıcı günlerde ; zihnimin en derinlerinde kendi cumhuriyetini kuran ve geçici entelektüel dertlerden olmayan benimle nefes alıp veren soru ve sorunlarımdan biriyle sizleri de etkilemek istiyorum... 
    Hepimiz bu tatsız ve renksiz dünyaya bizim seçimlerimizin dışında geldik. Akıl ve düşünce sınırlarının muhakemesi çerçevesinde belki de bir parçasını anladığımız bu karmaşık evrenin içinde, su damlacığı boyutlarında dahi olmayan, dolayısıyla, pek de önemli sayılmayan ‘’ömürlü’’ canlılarız. Bizleri bu kadar karmaşık ve öngörülemez yapan ise düşünme yetimiz ve bunun işleyiş tarzıdır. Daha da derinlere inecek olursak ‘’hayat olgusu’ ’dur. Yüzbinlerce, milyarlarca varyantı olan bu olgunun ana ağacı ise ‘’gerçek'tir. Gerçek bütün olgulara hayat veren yegâne güçtür. Benim için gerçeğin bir perspektifi de ‘’mücadele’’dir. Farklı disiplinlerde çatışma olarak da adlandırılır. Mücadele, hayatta kalma ve yaşamını devamlılığı her şeyden öte biricik ve kutsaldır. İlk atalarımızdan, insansılardan ve ilk insanlardan bu yana, tanıdığımız ve tanımadığımız bütün ata türlerimizin temel amaçları gerçeğin gölgesinde ömürlerini tamamlayıp hiç yaşamamış gibi yok olmaktı. Bunu en güzel ve gerçek bir biçimde yapıp hiçliğe doğru uzandılar! Bu olguyu her şeyden üstün ve yaratıcı bir güç olarak nitelendirme sebeplerimden biri de bugüne kadar yaşamış hali hazırda yaşayan ve doğacak olan bütün canlıların gerçeğe hizmet edecek olmasıdır. İsa’nın yeryüzüne inişinden bu yana 2021 sene geçse de içinde bulunduğumuz bu salgında ve 21. Yy. Da dahi temel amacımız budur... Dört duvar arasında kocaman bir alev topunun içinde sıkışmış bir durumdayız... 
    Evet Salih çarpıcı bir başlıkla dikkatleri üzerine çektin, lafı iyice dolandırdın ve her zaman olduğu gibi değişmez konun olan gerçeğe getirdin, artık sadede gel?  
     
    O halde gelelim esas konumuza. Yazımın başında da kaleme aldığım gibi hiçbirimiz kendi isteğimizle var olmadık ve hayatımızın temeli oluşturan din, dil, ırk; cinsiyet, aile, çevre vb. gibi kavramların hiçbirinde bizlere bir seçim şansı verilmedi. 
    Ama... 
    Bu tuhaf ve alışılması mümkün olmayan gerçekliğin içinde kendi sanal gerçekliğimizi yaratıp ‘’an’’ dahi olsa buralardan birazcık uzaklaşalım... 
    Hadi gelin bu akşam bir kumar oynayalım! 
      
    Kendinizi tarih sınırlamasından, enerji problemlerinden bağımsız bir kapsülün içindeki şanslı zaman yolcularından biri olarak hayal edin. Varmak isteyeceğiniz ilk durak hangi tarihlerdi neresiydi? Hangi büyük sanatçının, dahi bir komutanın arkadaşı olmak onunla yaşamak isterdiniz? Yoksa kendi tarihinizi yazan asil bir kahraman olmak mı?   
      Ah bu sonsuz cevabı olan sorulara benim de bu aralar verebileceğim birkaç cevabım var elbette. Bir müzik öğrencisi olan Salih’e sorarsanız kesinlikle yanıtı aydınlanma çağı ve barok dolaylarındaki tarihlerde yaşamak olacak... Klasik müziğin ya da bu (katı nitelendirmeyi bir kenara bırakacak olursak) müziğin bütün dönemlerinin kendine has dokularına hayat ile bağlantılarına müziklerine aşığım! Klasik dönem benim her zaman ‘’güvenli limanım’’ olmuştur. Klasik dönem hislerinde gezinirken kendimi oldukça güvende ve rahat hissederim. Romantik dönem ile bu güzide tutkumu iliklerime kadar yaşar, müziğin daha öznel bir olguya doğru evrilmesine hayret ve hayranlıkla bakarım...Müziğin her zerresine tutkuyla bağlı olsam da benim için en değerli olan dönemlerin (özellikle bu aralar) en başında ‘’barok dönem’’ gelir. Barok dönem bildiğimiz üzere tıpkı mimari ve diğer disiplinlerde olduğu gibi müzikte görkemin, süslü ve zarif anlayışın, armoni ve matematiğin doruk noktasında olan bir dönemdir. Bu dönemde yaşamış üstatları ele aldığımızda her birinin kendine has özlere sahip, ayrıca parlayan ve bir araya geldiklerinde kocaman bir bütünü oluşturan besteciler olduğunu görürüz. J.F.Rameu, F.Couperin D.Scarlatti J.S.Bach gibi klavye ustaları toccare müziklerine yoğunlaşmışken, G.F.Handel C.Monteverdi A.Scarlatti gibi barok adamları ise ‘’opera’’yı kendilerine dert edinmeyi seçmişlerdir. Ya da hayat onları o noktaya sürüklemiştir. Sonuçta herhangi bir görüşü direkt doğrulayacak nitelikte veriye sahip olsak da sonsuz ihtimaller zincirinde yeni fikirler üretmek mümkün.J.S.Bach ve patron’’ları’’ ondan genellikle klavyeli çalgı müziği yazmasını istemişlerdir. İlk dönemlerinde koral müziklere ağırlık verse de daha sonra klavye müziğine yoğunlaşmasının ana sebeplerinden biri de bu olabilir. Yaşamı boyunca hiç opera yazmamıştır.Yine bir başka Alman-İngiliz besteci G.F.Haendel ve onun çevresindeki sipariş sahipleri ondan yoğunlukla opera yazmasını istemiştir. Bu Alman panzerlerinin kuşbakışından biraz ayrılıp güneye Fransa’ya doğru yol aldığımızda ise, J.F.Rameu F.Couperin gibi Fransız Klavsen ekolünün yaratıcılarını görürüz... Daha da doğuya, sıcak Akdeniz sahillerine indiğimizde de İtalya’da kendine has üslubuyla Domenico Scarlatti’ye rastlarız. 
    Genel hatlarıyla barok dönem ve içinde bulunduğu aydınlanma çağı (benim için erken romantik dönem) kırılgan naif ve zarif, güçlü ifadeli süslü ve gösterişli müziğiyle, insanın en derin ve ulvi duygularını ansızın yakalayan büyüsüyle ve her birisi üzerine konuşmanın ve fikir yürütmenin kısacık bir ömre sığmayacak bestecileriyle paha biçilemez değerli bir hazinedir!  
     
    Peki zaman zaman tarihe, özellikle de Rusya ve tarihine hayran Salih’e bu soru yöneltilirse cevabı ne olur? Rus tarihi meraklısı Salih için 1905 devrimi ve dolayları daha sonrasında da Ekim 1917 Devrimi tarihi paha biçilemez bir nimettir. Rusya benim için coğrafyası, şairleri yazarları, kompozitörleri, hanedanları (özellikle Romanovlar) eşsiz tarihi ve çalkantılı yaşamıyla hiçbir zaman bitmeyen büyük bir merak konusudur. Özellikle yüzyıllar boyunca büyük Rusya’yı yöneten Romanov ailesinin, Çar II. Aleksandr’ın 1860larda köleliği kaldırılmasıyla başlayan parçalanma ve çöküş süreci ve 11 kurşun ile saniyeler içinde öldürülmesi olayı; Lenin’in kanlı devrimi gibi konular fazlasıyla ilgimi çekiyor. Tıpkı müzikte olduğu gibi diğer ilgi alanlarımda da bitmeyen bir öğrenme süreci içerisindeyim...  
    Bunu iki spesifik konu dışında ise 1. Dünya savaşının ayak sesleri duyulmasından itibaren 2. dünya savaşı sonrasındaki dönemde de bir hayalet gibi dolaşmak ve bütün olaylara şahit olmak isterdim...  
    Konuyu daha da dallanıp budaklandırmamak ve biraz da sizi kendi düşüncelerinizle baş başa bırakmak adına yazımı burada noktalıyor ve kendi düşünce dünyama geri dönüyorum. 
    Bu sıkıcı akşamda düşüncelerimi okumak için vakit ayırdığınız ve eşlik ettiğiniz için teşekkür ederim...  

     

    Fahrettin Salih Şentürk 
    19 Nisan 2021  
    Antalya  
     


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.