Bilincin Doğası ve Evrimi

Bilincin Doğası ve Evrimi
  • 1
    0
    0
    1
  • İÇİNDEKİLER

    Kısa bir giriş

    Bilincin özellikleri

    Bilinç teorileri

    Bilincin evrimi

    Bilinç şekilleniyor

    Çekirdek bilinç

     

    Kısa Bir Giriş

    Bilinç ve zihin genellikle birbirine yerine kullanılabilen ya da karıştırabilen iki farklı fenomendir. Kabaca söyleyecek olursak zihin bir sisteme (beynin düşünme üreten sistemi) gönderme yaparken bilinç bu zihin sistemindeki durumlardan yalnızca biridir.

    İnsan bilincinin tartışılması, birçok disiplinden iç içe dokunmuş ipliklerden oluşan zengin bir duvar halısıdır. Yunan filozoflarından Aquinas (Summa Theologica) aracılığıyla Descartes'a (1985) ve onun dualizm teorisine, en son olarak Chalmers'a (1995) ve onun "kolay ve zor" bilinç problemlerini formüle etmesine kadar uzanan bir çizgi izleyebiliriz (Rogers ve Friedberg, 2016).

    İlgili literatürde “zor problem” olarak ele alınan bilinç, pek çok farklı disiplinin inceleme konusudur. Zor probleme atıfta kullanılan bilinçten doğan kişisel deneyim başka bir deyişle fenomenolojik yapı, algıların devreye girdiğinde bir karışıklığa neden olmaktadır. Bu anlamda bilinç kavramı, zihinsel durumların deneyimsel boyutuna işaret etmektedir (Dilek, 2020). Verili bir durumda iki farklı özne aynı veriyi farklı yorumlamakta ve buradaki farklılaşma bir fenomenolojik alan yorumu olarak bilince atfedilmektedir. Bu da beraberinde felsefi bir problem daha yaratır. Fenomenal Bilinç deneyimdir; bir durumu fenomenal olarak bilinçli kılan, bu durumda ‘’olmak gibi’’ bir şeyin olmasıdır (Block, 1995). Verili olandan çıkarılan farklı fenomenolojik dünyalar. Bu konuyla ilgili daha önce yazdığım Bilinç, Kuantum Fiziği İle Açıklanabilir Mi? Yazısına bakabilirsiniz (https://wannart.com/icerik/29865-bilinc-kuantum-fizigi-ile-aciklanabilir-mi).

    John R. Searle, Bilinç ve Dil (2002) kitabında bilinci şöyle tanımlamaktadır: “Basitçe, bir kişinin sabahleyin rüyasız bir uykudan uyandığında başlayan ve gece uyuyuncaya kadar gün boyu devam eden veya komaya girinceye, ölünceye veya bir şekilde “bilinçsiz” denilen bir duruma girinceye kadar süren öznel duyarlılık ve farkındalık durumları.” Ünlü fizikçi Roger Penrose Zihnin Gölgeleri (1994) kitabında bilince dair şöyle bir cümle kuruyor: “Hakiki bilinç, niteliksel olarak farklı şeylerin sonsuz çeşitliliğinin farkındalığını içerir; bir yaprağın yeşil rengi, bir gülün kokusu, bir kuşun ötüşü ya da bir kedinin tüylerinin yumuşaklığı veya zamanın geçişi, duygusal haller, kaygı, hayret ya da bir fikrin anlaşılması gibi.” Burada dikkat çeken zihnin fiziksel dünyayı algılamasında devreye giren bilinç durumudur. Bir diğer ünlü fizikçi Michio Kaku Zihnin Geleceği (2014) kitabında bilinci şöyle tanımlar: “Farklı değişkenler (sıcaklık, uzay, zaman ve bunların ilişkisi olduğu diğerleri) içinde çoklu geri bildirim döngülerini kullanarak bir amaca ulaşmayı sağlayan (eş, yiyecek, barınak bulma…) bir dünya modeli yaratma süreci.” Bu tanımlar aslında bilince hangi disiplinin penceresinden baktığınıza göre değişkenlik göstermektedir. Bu anlamda bir nörobiyolog ile felsefeci, bir fizikçi ile psikiyatristin bilinç tanımları arasında farklılıklar bulunmaktadır.

     

    Bilincin Özellikleri

     

    Michio Kaku’nun uzay-zaman bilinç kuramı adı verilen yaklaşımına göre 4 farklı bilinç düzeyi bulunmaktadır.

    Düzey 0: Termostatları ve bitkileri tanımlar. Birkaç basit değişkenle yalnızca birkaç işlevsel geri besleme döngüleri içerir.

    Düzey 1: Hareketli ve merkezi sinir sistemi olan böcek ve sürüngenleri tanımlar: Yani parametre olan uzay ile ilişkili olan dünyanın bir modelini meydana getirmeyi içerir.

    Düzey 2: Duygu gerektirir, türünün diğerleri ile ilişkilerinin dünyasının modelini meydana getirme süreci.

    Düzey 3: İnsanları tanımlayan, zaman ve öz farkındalık ile birleştirip, geleceğin nasıl gelişebileceğinin taklidini yapan düzey (Kaku, 2014, 261). Bu düzeyler fizikalist dünya görüşü denen özelliklerle bağdaşmaktadır.

    İnsan Beyni kitabında Robert Winston (2003) ise bilincin 5 gözlenebilir özelliği olduğundan bahsetmektedir:

    1- Duyarlılık: Her birimizin kendi deneyimlerimize olan biricik perspektifini ifade eder.

    2- Değişken Kullanım: Bir rengin algılanmasında zihinsel süreçlerin kulllanılması ancak rengin görülüp zihinsel etkinliğin hiçbir zaman görülmemesi, hissedilmemesi. Bu madde bilinçli olan süreçlerle bilinçli olmayan süreçler arasına koyduğumuz ayrıma atıf yapmaktadır

    3- Birleştirilmiş Deneyim: Bilinç, duyusal ve bilişsel etkinliklerimizi devamlılık gösteren bir deneyim oluşturmak için birleştiren süreç.

    4- Öz-Nesnellik: Deneyimlenen bir ben.

    5- Yönelimsellik: Duyu yetilerimizin bize verdiği bilgiler ile bizim bu bilgilerle ne yaptığımız, bunları nasıl yorumladığımız arasına bir ayrım koymayı kasteder (syf. 184-185).

    Bilincin bu çeşitli düzeyleri ve özellikleri zor problemi anlama konusunda bizi bir adım daha öne çıkartmaktadır.

     

    Bilinç Teorileri

     

    Adam Zeman, Bilinç Kullanım Kılavuzu (2002) kitabında bilinçle ilgili ortaya konan teorilere ayrıntılı bir şekilde değinmektedir. Kısaca bu teorilerden şöyle bahsedebiliriz:

    1- Edelman-Tononi: Bilincin nöral bağlantıları ‘’dinamik öz’’ adını verdikleri birbirleriyle güçlü bir etkileşim halinde olan unsurlardan oluşan hareketli bir hedef, yer değiştiren bir ittifaktır. Her verili zamanda, ‘’temel bilinç’’ten (algı deneyimimizden) sorumlu dinamik öz, birbiriyle ve talamustaki kendileriyle alakalı çekirdeklerle canlı bir iletişim halinde olan serebral korteks bölgelerini kapsar (358).

    -Edelman’ın teorisi, belirli nöron tiplerine veya kortikal bölgelere özel bir rol biçmez, ama korteks ile talamus içindeki ve ikisi arasındaki karmaşık etkileşimlerin önemini vurgular (359).

    2- Francis Crisk- Christof Koch: Verili her anda bilincin nöron bağlantılarının, faaliyetleri nöral ateşleme arka planının en az 100-200 milisaniye üzerinde kendisini gösteren dağınık, ama yaygın bir nöron ağını kapsayacağı tahmininde bulunurlar.

    3- David Milner: Görme işleminin ‘’dorsal’’ akımının, görmenin nezaretinde gerçekleşen davranışın bilinçdışı ‘’çevrimiçi’’ denetimiyle alakalı olduğu, ventral akımın da bilinçli görme dünyasından sorumlu olduğu fikrini öne sürdü.

    4- Weiskrantz: Göremediği hedefi gösterebilen bir körgörü hastasında veya eğitim ve alıştırma dönemine ilişkin bilinçli bir anıya sahip olmadan belli bir beceri kazanabilen amnezi hastasında, eksik olan şeyin hala gerçekleştirilebildiği faaliyetler üzerine ‘’onaylanmış paralel yorumda bulunabilme yeteneği’’ olduğunu ileri sürer.

    5- David Rosenthal: Kişinin gördüğü şeyin bilincinde olmasının o şeyi gördüğü düşüncesine sahip olması demek olduğunu ileri sürer. Başka bir deyişle bilinç, düşünce bilinçsiz duyumu aydınlattığında ortaya çıkar.

    6- Antonio Damasio: Nöral bir benlik modeline başvurarak bilincin beyin süreçleri arasındaki bir etkileşimde ortaya çıktığını öne sürer. Bilinç, yalnızca beyin ‘’ikincil haritalama’’ denilen bir süreç sayesinde duyu verilerinin organizma üzerindeki etkilerini temsil ettiğinde ortaya çıkar (Zeman, 2002, syf. 360-61).

    Türkiye’de bilinç problemi ile ilgili akla gelen ilk isimlerden olan Saffet Murat Tura ise Zor Problem Bilinç (2018) kitabında felsefe alanındaki bilinç tezlerine değiniyor:

    Etkileşimci İkilik: Bu teze göre beyinle fenomenal yaşantılar ya da bilinç arasında karşılıklı bir etkileşim var.

    İndirgemeci Fizikselcilik: Bu teze göre fenomenal yaşantılar teoriler arası indirgeme yoluyla beynin nöral olaylarına indirgenerek fiziksel olarak ifade edilebilir.

    Epifenomenalizm ve Natüralist Özellik İkiliği: Epifenomenalizmin, natüralist ikilikçiliğin bir türü olarak ele alınması mümkün görünüyor.

    Natüralist ikilikçilikse basitçe şunu söylemektedir: Fizikselle fenomenal birbirine indirgenemeyen iki temel doğal özelliktir (En önemli fark) Fizikselle fenomenal arasındaki ilişkiyi belli bir şekilde sabitlememiş olmasıdır.

    Ontolojik Özdeşlik Tezi: Fizikselle (fizik bilimi ile alakalı) fenomenal olan, incelemenin derin bir katmanında bir ve aynı şey olmalıdır.

    Aynı kitapta Tura, kendisinin ileri sürdüğü bilincin nörobiyolojisinin fenomenal dünya yorumunu üç temel önermeyle aktarır:

    1- Beynin fenomenal dünyasını oluşturan yaşantıların ortaya çıkması için belli başlı nöral aktiviteler gerekli ve yeterlidir.

    2- Bilinçli fenomenal yaşantılar beynin bazı enformasyon işleme süreçlerinin çıktılarını gerçekleştiren nöral olaylarla birlikte ortaya çıkar.

    3- Beynin fenomenal dünyasını oluşturan yaşantılar, birlikte ortaya çıktıkları nöral (fiziksel) olaylarla fizik biliminin epistemik sınırları ve imkanları içinde ifade edilemeyecek şekilde özdeştir (Tura, 2018, syf. 15-17).

     

    Bilincin Evrimi

     

    Bilinçle ilgili birçok tartışmanın çerçevesi, bilinç problemini özünde insan bilinci olarak ele almaktadır. İnsanları, evrimin pek çok başarılı sonucundan biri olarak değil, nihai sonucu olarak görmek ve dolayısıyla bilinci ve dil gibi diğer yetenekleri bizim özel olduğumuzun kanıtı olarak görmek kolaydır. İnsan bilincinin tüm hayvanlarda ve muhtemelen yeterince karmaşık tüm çok hücreli organizmalarda mevcut olan bir bilinç biçimi üzerindeki bir varyasyon olduğunu savunan bilim insanları da bulunmaktadır (Rogers ve Friedberg, 2016). Bu görüş, tüm hayvanların bilince sahip olduğunu (yani bilincin benzersiz bir insan özelliği olmadığını), ancak insanların (nöral mimarimiz göz önüne alındığında, insan bilincinin benzersiz yönleri vardır) belirli bir bilinç genişlemesine (expansion of consciousness) sahip olduğunu iddia etmektedir.

     

    Çok hücreli yaşamın evrimi uzun zaman almıştır. Diğer hücrelere bağımlı hale gelirken, topluluktaki her hücrenin özel bir rol geliştirmesini gerektirmekteydi (Llinas, 2001). Böyle bir topluluğun hayatta kalması ve gelişmesi için, hücrelerin eylemlerini koordine ettiği mekanizmalar olmalıydı, böylece topluluk istikrarlı bir kimliğe sahip tek bir varlık olarak davranabilirdi. Örneğin, organizmanın iç ihtiyacını izlemek, dış uyaranları kaydetmek ve motor aktiviteyi başlatmak için birlikte koordine edebilmek için hücre toplulukları gerekiyordu. Bu mekanizmaların ve çok hücreli topluluğun tek bir varlık olarak hareket etme yeteneğinin, bilincin başlangıcı olduğu önerilmektedir (Rogers ve Friedberg, 2016). Benzer şekilde Butler da (2012), bilinci, en azından ışık, ses veya kimyasallar ve birbirleri arasında iletişim kurmak için- yani, çok hücreli bir organizma içindeki bir dizi nöron aktivasyonu olarak görmektedir ki bu bilince dair nörolojik teorilerden biri olan belli nöronal etkileşimler sonucu bilinç teorisi olarak bilinmektedir (Araştırmacılar VEN (von economo nöronları)’lerin sadece özbilince sahip olan daha fazla evrimleşmiş memelilerde- karmaşık sosyal etkileşim gösterebilen hayvanlarda- görülebildiğine kanaat getirdiler (VEN bilinçle bağlantılı) (Wittman, 2016, syf.108).

    Bilincin evrimsel kökeni birçok yazarın dikkatini çekmiştir ve bilincin sinirsel bağıntıları (NCC) yaklaşımını kullananlar tipik olarak bilincin gerekli bir özelliğini tanımlar ve bu özelliğin sinirsel bağıntılarının evrimsel kökenlerini ararlar. Sinir sistemi üzerindeki kanıtlara evrimsel kayıtlar bağlamında bakmanın, hem hipotezler oluşturmada hem de onları iyileştirmede veya düzeltmede, bilincin kökeni ve işlevinin araştırılmasını zenginleştireceği bilinmektedir. Edelman (2003), bilincin anahtar evrimsel adımını, duyusal bilgiyi “değer kategorisi hafızasından” sorumlu ön tarafta bulunan sistemlere bağlayan yeni sinirsel bağıntılar olarak tanımladı. Bu yeni talamokortikal devreler, bir hayvanın mevcut bir karmaşık duyusal girdiyi daha ayrıntılı bir şekilde önceki duyusal girdilerin kategorizasyonuyla karşılaştırmasını sağlayarak ve böylece önemli bir evrimsel avantaj sağlayarak, yalnızca duyu sistemleri aracılığıyla sağlanamayan bir algısal ayrım düzeyi sağladı. Edelman, bu evrimsel adımı, Mezozoyik çağın erken dönemlerinde sürüngenler ve memelilerin ayrışması etrafında bir zamana tarihlendirir. Bu, altı katmanlı neokorteksin bir memeli yapısı olduğu gerçeğiyle uyumludur. Edelman, bilince uygun nöral karmaşıklık düzeyine ancak reentran kortikotalamik devrelerin gelmesiyle ulaşıldığını iddia eder, ancak bu hiçbir şekilde açık değildir veya güçlü kanıtlarla desteklenmemektedir. Kortikotalamik devrelerin gelişinden 300 milyon yıl önce hayvanların "daha az karmaşık" duyusal yetenekleriyle dünyayı dolaştıkları gerçeği, ya daha az karmaşık bir sistem içinde çalışmak üzere seçilimci bir tasarımın yapılabileceğini, diğer sinirsel bağıntıların da kullanılabileceğini gösteriyor (Rogers ve Friedberg, 2016).

     

    Bilinç Şekilleniyor

     

    Bilincin evrimindeki bir görüş, Feinberg ve Mallet (2013) tarafından sunulmaktadır. Onlar bilincin kökenini tarihlendiren ilk hipotezi ortaya koydular ve bilinci ortaya çıkaran gerekli sinirsel bağıntıların muhtemelen 560 ila 520 milyon yıl önce ortaya çıktığını iddia ettiler. Argümanlarının önemli bir parçası, çoğu duyusal girdiyi entegre edebilecek izomorfik haritalara çevirmek için (talamus ve görsel tektum kullanan) merkezi bir mekanizmanın varlığıdır. Feinberg ve Mallet, bir yeteneğin en azından minimal bir duyusal bilinç biçimi sağladığını düşünüyorlar.

    Evrimsel süreçte koşullar yeteri kadar olgunlaştığında çok hücreliliğin gerekliliği ve sinirsel bağıntıların ne zaman ortaya çıktığının kısa bir özetini Hille (1987) ortaya koymaktadır. Ona göre 700 milyon yıl önce, üç çok hücreli krallıklar– mantarlar, bitkiler ve hayvanlar – öncülü tek hücreli ökaryotlardan çeşitlenmeye başladı. Ve 500 mya'ya gelindiğinde, Kambriyen Dönemi'nde başlıca hayvan filumları (kordalılar, eklembacaklılar, vb.) farklılaşmıştı. Daha önceki karmaşık çok hücreli ökaryotlar (Ediacara) öldü ve mevcut çok hücreli yaşam formlarının genellikle bu Kambriyen döneminden türediği kabul edilir. Bu nedenle, bu Kambriyen çok hücreli yaşam formlarını, modern türlerle kesintisiz bir bağlantıya sahip, yazının devamında ayrıntılı olarak bahsedeceğim çekirdek bilincin ilk olası taşıyıcıları olarak görülmektedir.

    Hille, voltaj kapılı potasyum ve kalsiyum kanallarının erken ökaryotik hücrelerin önemli bir parçası olduğunu ve muhtemelen dış uyaranlara hücresel tepkileri koordine etmek için ortaya çıktığını belirterek, evrimsel analizinin çoğunu sinyal mekanizmalarının, özellikle iyonik kanalların görünümü üzerinde yoğunlaştırdı. Bununla birlikte, bu iki iyon kanalı, daha uzun mesafeli elektrik sinyallerinin gereksinimlerine iyi adapte edilmemişti ve hayvanların erken gelişimi sırasında sodyum kanalı gelişti: aksonlar üzerinden aksiyon potansiyellerinin gönderilmesine daha uygun bir kanaldır. Bunu, hızlı bir şekilde, sinyal repertuarına önemli bir yetenek ekleyen kimyasal sinapsın gelişimi izledi - inhibitör sinyalleşme. Erken elektriksel sinyalleme uyarıcıydı ve inhibitör sinyallemenin eklenmesi, salınımların ve merkezi sinir sisteminin üretimi için temel bir gerekliliktir. Bu nöronal ve nörokimyasal mekanizmaların gelişimi, açıkça ek yapısal ve işlevsel karmaşıklık sağladı. Bu nedenle, sinir sisteminin evriminin bilincin daha ileri evriminde merkezi bir rol oynadığı ve hayvanların çeşitlilik ve yeteneklerinde önemli bir artış başlattığı açıktır. (Rogers ve Friedberg, 2016).

    Üç katmanlı evrimsel beyin modeli ile tanınan Panksepp (2005), bilinci, “birden çok ortaya çıkışı olan, evrimsel terimlerle görülmesi gereken çok katmanlı bir süreç” olduğunu belirtmektedir. Ona göre ilkel bir duygusal bilinç biçiminin, daha karmaşık bilinç katmanlarının ortaya çıkması için evrimsel bir platform olarak hizmet etmiş olabilir.

    Tüm bu bilgiler bizi insan bilincinin diğer canlılardaki bilinç durumuyla ilgili ortak özelliklerine götürmektedir.

     

    Çekirdek Bilinç

     

    Bilinç inceleme sahasında bilincin insana içkin bir özellik olmadığı varsayımı kabul edildiğinde bilincin belli başlı karakteristiklerinin bilince sahip canlılarda ortak olması gerekmektedir. Çekirdek bilinç dediğimiz bu olgu ortak bilinç özellikleri varsayımına dayanır. Başka bir deyişle tüm çok hücreli canlı yaşam formları çekirdek bilince sahiptir. Damasio’nun (2010) biyolojik değer dediği organizmanın, herhangi bir homeostatik sistemin işlemesi için, hangi yeni durumun amaçlarına en iyi hizmet edeceğine karar verecek bir yola sahip olması gerektiği görüşü çekirdek bilinç modelinde mevcuttur.

    (1) Bilinç, varlığın belirli bir durumunu yaratan bir süreçtir – bilinçli durum olarak adlandırılır.

    (2) Bilinç durumu, varlığı bir bütün olarak temsil eden üniter bir durumdur.

    (3) Bilinç durumu, diğer birçok varsayılan durum arasında özel bir durumdur: insanlar için bunlar uyku durumları, bilinçsiz veya bilinç öncesi durumları ve koma durumlarını içerir. Her varlık, bu durumu diğer tüm olası durumlardan oluşturmak veya seçmek için bir mekanizmaya sahiptir.

    (4) Bilinç durumu, girdileri değerlendirmek (“anlamlandırmak”) ve çıktıları hazırlamak için tercih edilen durumdur. Bilinçli farkındalık dışında işlenebilecek birçok girdi ve potansiyel eylem arasından en önemli girdileri ve en uygun eylemleri seçmek için odak ve bağlam getirir.

    (5) Görünürde sürekli olan bilinç akışı, bir filmin sürekli değişim yanılsaması veren bir dizi durağan kare içermesi gibi, hızlı bir dizi durumdan oluşur (Rogers ve Friedberg, 2016).

     

    Bilincin evrimi meselesine geri dönelim. Organizmalar hayatta kalma yarışında homeostatik denge gerektiren tüm koşullar için nasıl bilinç geliştirdi? Bu soru bilincin doğasının yanında evrimsel temellendirme gerektiren bir cevap ortaya çıkarma ihtiyacı getirmektedir. Dehaene (2001), özel bir bilinçli durum yaratmanın ve birçok karar için bunu gerektirmenin altında yatan nedenin yenilikle ilgisi olması gerektiğini savunmaktadır. Ve bu yenilik durumunu da bir metaforla açıklar: Bilinç, bir şirketin CEO'su gibi davranır; çok sayıda alt düzeyde çalışanın (bilinç dışında işleyen süreçler) çalışmalarının sonuçlarını eleyerek belirli bir bakış açısı ve değerlendirme (bilinçli durum) üretir. CEO harekete geçer. Rogers ve Friedberg (2016) bu metaforu bilincin evrimi konusunu daha iyi anlamak için başka bir metaforla değiştirmişlerdir. CEO yerine üyelerinin bir günlüğüne toplu olarak kararlar aldığı bir konseyle düşünün, ancak her gün yeni bir konsey seçiliyor. Buna göre konsey oluşturma için geçen her gün, insan beyninin yeni bir bilinçli durum oluşturması için gereken yaklaşık 200-500 milisaniyelik bir süreye karşılık gelir. Bunun yeni durumlarla başa çıkmanın çok daha güçlü bir yolu olduğunu, ancak aynı zamanda çok daha tehlikeli ve enerji açısından daha pahalı olduğunu düşünebiliriz. Konsey modeli, en az iki yönde daha fazla esneklik sağlamaktadır. Konsey üyelerinin doğası ve sayısı, vücuttaki farklı organların veya farklı duyusal yeteneklerin evrimini temsil ederek zaman içinde gelişebilir. İkincisi, konseyin nasıl karar vereceğini düzenleyen kuralların esnekliğine bağlı olarak, tamamen yeni bir karar, meclis üyelerinin bulunduğu küçük bir değişiklikten kaynaklanabilir. Çözümler günler geçtikçe daha kolay gelişebilir ve yeni çözümler daha kolay ortaya çıkabilir. Bu tasarımda, yaşam formunun tutarlılığı korunurken daha temel değişiklikler meydana gelebilir.

     

    Bilinç üzerine çokça kitap ve makale yazılmış, zor bir konudur. Bu yazıda bilinç konusu ile ilgili kısa bir giriş yapmak istedim. Bilimle kalın…

     

     

    KAYNAKLAR ve İLERİ OKUMA

    Block, N. (2002 [1995])”Consept of Consciousness”., Philosophy of Mind: Classical and Contemporary Readings içinde, David Chalmers (haz.), Oxford: Oxford University Press, s.206-218; orijinal makale N. Block (1995), “On a Confusion about a Function of Consciousness”, Behavioral and Brain Sciences, 18: 227-47.

    Butler, A. B. (2012). Chapter 19, Hallmarks of consciousness. In C. Lopez-Larrea (Ed.), Sensing in nature (Vol. 739, pp. 291–309). New York, NY: Springer.

    Damasio, A. (2010). Self comes to mind: Constructing the conscious brain. New York, NY: Random House.

    Dehaene, S. (2001). Towards a cognitive neuroscience of consciousness: Basic evidence and a workspace framework. Cognition, 79(1–2), 1–37. doi: 10.1016/S0010-0277(00)00123-2

    Dehaene, S. (2014). Consciousness and the brain: Deciphering how the brain codes our thoughts. New York: Viking Penguin.

    Dilek, Ç.Ç. (2020). Zor problem ve yüksek düzey düşünce kuramı. Phainomenia, 1, 127-151.

    Edelman, G. M. (2003). Naturalizing consciousness: A theoretical framework. Proceedings of the National Academy of Sciences, 100(9), 5520–5524. doi: 10.1073/pnas.0931349100

    Feinberg, T. E., & Mallatt, J. (2013). The evolutionary and genetic origins of consciousness in the Cambrian period over 500 million years ago. Frontiers in Psychology, 4(667), 1–27.

    Hille, B. (1987). Chapter6, Evolutionary origins of voltage-gated channels and synaptic transmission. In G. M., Edelman, W. E., Gall, & W. M. Cowan. (Eds.), Synaptic function. The Neurosciences Institute.

    Kaku, M. (2014). Zihnin Geleceği. Emre Kumral (çev.). Ankara: ODTÜ Yayıncılık

    Llinas, R. (2001). I of the vortex: From neurons to self. Cambridge, MA: MIT Press.

    Panksepp, J. (2005). Affective consciousness: Core emotional feelings in animals and humans. Consciousness and Cognition, 14(1), 30–80. doi: 10.1016/j.concog.2004.10.004

    Penrose, R. (2016). Zihnin Gölgeleri. Barış Gönülşen (çev.). İstanbul: Alfa Yayınları (kitabın orijinal basım tarihi 1994).

    Rogers, T. W., & Friedberg, A. (2016). A conjecture on the nature and evolution of consciousness. Neuropsychoanalysis, 18(2), 147-161.

    Searle, J. R. (2013). Bilinç ve Dil. Muhittin Macit ve Cüneyt Özpilavcı (çev.). İstanbul: Litera Yayıncılık (kitabın orijinal basım tarihi 2002).

    Tura, S.M. (2018). Zor Problem: Bilinç. İstanbul: Metis Yayıncılık

    Winston, R. (2018). İnsan Beyni. Gül Tonak (çev). İstanbul: Say Yayıncılık (kitabın orijinal basım tarihi 2003).

    Wittman, M. (2018). Hissedilen Zaman. Özde Duygu Gürkan (çev.) İstanbul: Matis Yayıncılık (kitabın orijinal basım tarihi 2016).

    Zeman, A. (2017). Bilinç Kullanım Kılavuzu. Gürol Koca (çev.). İstanbul: Metis Yayıncılık (kitabın orijinal basım tarihi 2002).

     


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.