03.07.2021 - 16.07.2021
Bir Zonguldak yaz gecesinde, balkonda oturuyor, bulutlu olmasına karşın birkaç yıldızın da göründüğü gökyüzünü seyrediyorum. Gün boyu okumakla meşgul olduğum kitabın yaklaşık 250 sayfasını yalnızca bir günde okumuş, bu kadar sayfayı birden okumanın sağladığı esin hücumuyla zihinsel huzuru yakalamış ve yazmak için gerekli güce sahip bir hâldeyim.
İçinde bulunduğum ortamın zihinde canlanabilmesi için kabaca bir betimleme yapayım: denize nazır bir apartman dairesinin 4. ve en üstteki katındaki balkondaki bir koltukta, ara sıra martı ama daha ziyade köpek seslerini ve, elbette, kullağımdaki Vangelis müziğini işiterek, ılık havanın tatlı esintileriyle huzurlu hissetmekteyim. Böyle huzurlu anları dondurup saklayabilmeyi ne de çok isterdim; belki de yakın gelecekte edineceğimiz bir teknoloji ile bu mümkün olacak.
Deniz ufkunda iki sönük ve titrek ışığıyla bir geminin ağır ağır ilerlediğini gördüm, ve gözden kayboldu. Yalnız bir liman kenti olan Zonguldak'tan geçen gemiler bana daha şiirsel görünüyor; kentin genel melankolik hâlini de göz önünde bulundurunca, gemilerin ufukta kayboluşu, bir insanın terkidiyar etmesi kadar duygu yüküne sahip gibi. İzmir'de yaşayan bir Zonguldaklı olarak, gemi metaforunun bende güçlü bir karşılığı vardır; gemiler zihnimde göç, ayrılık, özlem ve özgürlük gibi kavramları çağrıştır; ve ayrıca, özellikle Zonguldak'ta, ilginç bir şekilde, geçmiş ve gelecek sınırlarından azade bir zamansızlığı da düşündürür; bunu düşündüren şeyin ne olduğunu tam olarak kestiremiyorum, belki İzmir'deki denizin aksine bir ufka sahip olmasından, belki de geçmişte burada yaşamış ve bulunmuş olmanın verdiği yaşanmışlıktan ileri gelen bir zamansal algıdan, ya da her ikisinden dolayı böyle düşünüyorum.
-yazıya bu gece de devam ediyorum-
Bugün Zonguldak'ın en güzel yerlerinden birisini keşfettim: Gökgöl Mağarası. Bugün yağmurluydu ama havanın yağmurlu olması gezip görmeme engel olamadı. Tek kelimeyle, hayran kaldığım bir yer oldu. Ve şimdi gece; yağmur hâlâ yağmaya devam ediyor. Tatlı pıtırdamalarla ağır ağır yağıyor ve bende yazma zevkini uyandırıyor.
-yazıya günler sonra devam ediyorum-
Zonguldak küçük bir yer ama hissettirdiği duygular büyük ve güçlü, en azından benim için. Sabahleyin Fener’de yürüyüş yapmak, liman arkasında kayaların üzerine oturup denizi seyrederken gelen ve bakışım yoğunlaştıkça güçlenen nostaljiye kapılmak ve saymakta zorlandığım daha pek çok şey; Zonguldak ile kurduğum, kendimin de anlamakta zorlandığı, bağı anlatıyor. Şu an bu balkonda oturuyor, belki de uzun zamandır hiç hissetmediğim kadar huzurlu ve dingin hissediyorum; elbette eksikliğini hissettiğim pek çok şey var ama onları düşünüp kaygılanmıyorum. Buradayken daha az yazıyor, daha çok yaşıyorum; bu cümle sanırım her şeyi anlatmaya kabil, bu cümleyle bitiriyorum.
Sevgili Zonguldak’a,
S.Ç.
Not: Fotoğraf bana ait ve fotoğrafı özensiz bir şekilde çektiğimi itiraf etmeliyim,
fakat bu yazıyla uyumlu olacağını düşündüğüm için amatörce çekilmiş bu fotoğrafı kullanmak istedim.
Yorum Bırakın