Kopuk Amfibi Distopyası: Semenderlerle Savaş

Kopuk Amfibi Distopyası: Semenderlerle Savaş
  • 1
    0
    0
    0
  • Ütopik hatta distopik kitap severlerden önce bilim kurgu okurları bu alandaki birçok eserden haberdardır. Yakın zamanda 1984, Cesur Yeni Dünya gibi eserlerden söz edilmeye başlanması hatta '1984' gibi bir kitabın popüler kültür ögesi olmasından şikayet edenlerin çokluğu yadsınamaz bir gerçeklik. Her neyse...

     

    1936 yılında yayınlansa da etkisi ve imgeleri halen çok taze olan bu gizli eser düz gitmeyen anlatımına, gazete küpürleri, bilimsel yayınlar, notlar ve birkaç görsel ile desteklenmiş şekilde ilerliyor. Tam olarak düzenli bir olay örgüsünden bahsedemesek de sayfaları çevirmeye başladığımız Güneydoğu Asya'da dönemin ticaret ögelerinden olan incilerin toplanıp ana karalara yani o güneşlerin batmadığı Britanya adalarına ya da diğer batıya incilerin satıldığı zamanlardayız. Bir kaptanın çevresinde gelişen 'lanetli şeytanların' yerel halk efsanesinden başka bir şey değildir dediği şeyleri gezegene armağan(!) etmesiyle bir süreç başlayacaktır. Temelinde de ucuz iş gücü olan semenderler yatar. İnsanlardan daha marifetli olmasalar da zamanla daha tehlikeli olacak olan semender dostlarımız(!) 'Devil Bay' denen yerde incileri insanlardan daha elverişli ve verimli şekilde toplayabilmektedir. Bunun karşılında da kaptan tarafından kendilerini savunmayı, aletleri kullanmayı öğrenmeye başlarlar. Köpekbalığı tehdidinden bu şekilde kurtulan semenderler doğal seçilim olmadan hızlı şekilde ürerler ve deniz yapılarında uzmanlaşmaya devam ederler. Gelişirler anlayacağınız. Dünya, okyanuslarda yatan bu sessiz devrimin başlangıcından bihaberdir. Zaman geçer, kaptan emekli olur ve bu olanları zengin bir iş insanına anlatmaya karar verir. Kaptanların ayık olmayan halleri kitapta yeterince belirtilmiştir. Anlatılanlar sarhoş bir denizci zırvası gibi gelir ta ki kesedeki irili ufaklı inciler masaya dökülene kadar. İş adamımız çalışmayı kabul eder ve o bölgede bir şirket kurarlar. Pasifik Ticaret Şirketi zamanla büyür ve semenderle bu işbirliği şirketle beraber büyümektedir. Kaptanın ölümünden sonra şirket artık bir semender konsorsiyumu kurulur. Semenderler artık bir kur üzerinden ülkelere ve diğer bölgelere satılmaya başlar. Denize kıyısı olan ülkeler bu iş gücü karşısında talep fazlalığı oluşturur. Semenderler yavaşça insanlar arasında sempati uyandırır ve birey olmaları gerektiği eğitim hakkı, işçi hakları, devrimci-emekçi çevreler tarafından destek görmeye başlar ve artık dünyamıza dahil olurlar. Tabii onların fiziki koşulları bu çevrelere uydurulur. Süreç içerisinde artık semenderler iş gücü değil eşit haklara sahip olacaktır. Hatta Birleşmiş Milletler'e delege bile yollamışlardır... Artık okyanuslar dolmak üzeredir. 'Semenderler bu süreci nasıl değerlendirecektir?' sorusuna kitap boyunca cevap arıyorsunuz. Ve sonda bunu buluyorsunuz.

     

    Bu illüstrasyonlarda da olduğu üzere haberleşme ve ulaşım da onlara göre şekillenmeye başlayacak. Gelecek semenderlerindir!

    'Semenderler kültür devrimidir. Velev ki kendi sanatları yok; en azından aptalca idealler, pörsümüş gelenekler ve şiir, müzik, mimari, felsefe ve
    kültür adı altında üretilen o tüm muğlak, sıkıcı, demode paçavraların altında belleri bükülmedi... Biz gençler, geleceğin semenderizmine giden yolları
    dönüştürüyoruz: Bizler ilk semenderler olmak istiyoruz, yarınların semenderleriyiz!'

     

    Öğretmenleri Bayan Zimmerman hakkında:

    '...Bu bize iyi bir ders olmuştu: Eninde sonunda insanlarla bir değildik, sonraları bize bu bilinci aktardığı için ruhani annemize şükran duyduk' 

    '... Ay Dansı'nı bırakmamız çağrısını yapmıştı; fakat utanarak söylüyorum ki eski öğrencilerden bazıları bu hayvanca kepazeliği sürdürürdü. Umarım anaç dostumuzun bundan haberi olmamıştı; bu onun yüce, asil ve şefkatli kalbini kırardı.'

    (Semenderle Savaş, s.169)

     

     

     

    Kitap bahsettiği muazzam imge ve ögelerle aslında semenderle üstü kapalı birçok şeyi anlatmıştır. Spoiler vermek iyi bir okura göre değildir. Raflarda sürekli görmeyeceğiniz ve okumaktan sıkılmayacağınız bu distopya aslında kendi ellerimizle tanıdığımız özgürlüklerin, diğer ülkelerin, bireylerin, düşüncelerin ve hatta ötekiler hakkında ne kadar temkinli olmamız gerektiğinin bir göstergesini içeren satırlarla doludur.  Okurken merak ettirdiği devamından 'ne dizi senaryosu ne film senaryoları çıkar be' dedirttiğini unutmuyorum. Kaldı ki Çapek zaten 'robot' kelimesini gezegene tanıtmış bir yazardır. Çapek, Çek asıllı olduğundan kitapta bol bol Çekçe kelimeler bulunuyor. Merak etmeyin dipnotlar var. Sahnelenmiş halini izlemek de iyi olurdu ama olsun. İyi okumalar. Ha belirtmeden geçmeyeyim Semender lisesinde okuyan öğrencinin anılarına özellikle dikkat edin :).


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.