D U N E: KORKUNUN ZEHİRLİ GÜCÜNE HÜKMETMEK

D U N E: KORKUNUN ZEHİRLİ GÜCÜNE HÜKMETMEK
  • 4
    0
    1
    1
  • Son günlerde fazlasıyla konuşulan ve her yerde adına rastlanılan bilim kurgu serisi DUNE filmi; Arrival, Prisoners, Blade Runner 2049 ve Sicario gibi filmlerle söz ettiren favori yönetmenim olan Denis Villeneuve tarafından senaryosu kaleme alındı ve aynı zamanda bizzat kendisi tarafından yönetildi. Filmin başrolünde Oscar Isaac, Rebecca Ferguson ve Timotheé Chalamet gibi zengin kişilere; Jason Momoa, Javier Bardem, Zendaya, Stellan Skarsgaard ve Davis Bautista gibi ünlü diğer isimler katılıyor.Senaryosunu tek başına kaleme almayan Denis’e The Mummy ve Passengers filmlerinin senaryosuna Jon Spaihts ve Benjamin Button’ın Tuhaf Hikayesine hayat veren Eric Roth adlı ünlü senaristler kendisinin hayalini gerçekleştirme yolunda yönetmenime eşlik etmektedir. Müzikleri Hans Zimmer imzalı olan bu filmin görüntü yönetmenlik koltuğunda Greig Fraiser oturmaktadır.

    2017’de DUNE serisini film yapacağını duyurmasıyla tüm dikkatleri kendisine çekmeyi başardı. Her konuda izleyicisine eşsiz filmler sunan Denis Villeneuve sinema dünyasında bir çağ kapatıp;  kendi sinema çağını oluşturan ve günümüz jenerasyonunda yaşayan en önemli yönetmenlerden birisidir. Her yönetmen filmini çeşitli perspektiflerle ele alarak yönetip, kendi üzerinde kurduğu evrene yön verir. İzleyiciye ise o evrende birer gözlemci olup tüm hikayeyi izlemek düşer. Ama bu film Villeneuve için sıradan bir film değildi. 14 yaşında henüz yönetmen olmadan önce tanıştığı bu seri onun bir nevi İncil’i ve yol gösteren kitabı olmuştur. Bu seriyle tanıştığı günden beri bilimkurgunun temelini öğrenmişti ve hikayedeki konular onu derinden etkilemişti. “Bu bir saplantı haline geldi. Benim filmim bir kibir eylemi değil. Bu bir alçakgönüllülük eylemidir. Benim hayalim, sıkı bir 'Dune' hayranının akıllarına bir kamera koyduğumu hissetmesidir.” 

    Denis Villeneuve, daha filmin yönetmenlik koltuğuna oturmadan önce ortalığı kızıştıracak bir açıklama yaparak uzunca bir süre gündemde kalmıştı. Bu açıklamayı iyi ki yapmış diyorum  çünkü, kendisi gerçekten kelimesi kelimesine yaptığı açıklamayı eyleme dökmeyi başardı. 

    “Dune filmi yetişkinlerin Star Wars’u olacak. Bu filmi çekmek büyük zorluklar içeriyor, çünkü çoğu Star Wars fikri doğrudan Dune ile alakalı. En çok istediğim şey önceden izlemediğim bir Star Wars filmi çekmek. Bu özelliğinden dolayı filmin yetişkinler için bir Star Wars olacağına inanıyorum.”

    Herkesin bildiği üzere DUNE Amerikalı yazar Frank Herbert tarafından 1965 yılında yayınlandı. 20. Yüzyılın en önemli bilimkurgu eseri olan bu seri, kendisinin ölümünden sonra oğlu Brain Herbert ve arkadaşı Kevin J. Anderson tarafından devam ettirildi. Bu meşhur edebiyat serisi, Independent tarafından hazırlanan "ölmeden önce okunması gereken kitaplar" listesinde yer almaktadır. Herbert’in kendi bilim kurduğu kendi bilimkurgu evreni günümüzde var olan bilimkurgu serilerine ilham kaynağı olmuştur. Öyle bir seridir ki, Arthur C. Clarke‘ın dikkat çekici cümlesiyle bunu açıklamak mümkündür.

    “Dune, Yüzüklerin Efendisi ile kıyaslanabilecek tek şaheser kurgu serisidir.”

     

    İlk etapta 1984 yılında ünlü yönetmen David Lynch tarafından uyarlandı. Hikayeye sadık kalmak yerine kendi yorumunu katıp, dağınık bir kurgu ve sinema tekniği sebebiyle izleyiciyle kendisini düşman haline getirip, Frank Herbert’in eserine hakaret niteliğinde film yapması sebebiyle ortalamanın bayağı altında kaldı. Karantina günleri içerisinde röportaj veren Lynch başarısızlığının farkında ve bunu tüm samimiyetiyle dile getiriyor:

    "Dune'a hiçbir ilgim yok. Çünkü Dune benim için kalp kırıklığı anlamına geliyor. Başarısızlıktan ibaretti ve kurguyu son haline getiremedim. Bu hikayeyi milyarlarca kez anlattım. Yapmak istediğim film bu değildi. Bazı kısımlarını çok sevdim ama genel olarak tamamen bir başarısızlıktı benim için."

    Daha sonra bu evren ünlü yönetmen Alejandro Jodorowsky tarafından ele alınmıştı. Proje aşamasında kalan bu film tam tamına on saat olacaktı. Yanlış duymadınız, on saat. DUNE evrenini tek bir filmle sınırlı olmayacağını anlayan yönetmen bu fikri bir daha gün yüzüne çıkmamak üzere rafa kaldırdı. 1970ler boyunca, Maymunlar Gezegeni yapımcısı Arthur P. Jacobs ve Alien yönetmeni Ridley Scott da olmak üzere bilimkurguda adını hafızalara kazıyan isimler gibi pek çoğu Dune’u sinemaya uyarlamayı denedi ancak hiçbiri başarılı olamadı. Hatta uyarlamalar bununla sınırlı kalmadı. Children of Dune adında üç bölümlük yayınlanan mini-dizide ünlü oyuncu James McAvoy II. Leto Atreides karakterini üstlenerek karşımıza çıkmasına rağmen maalesef, Villenueve uyarlaması kadar gündemde etkin kalamadı.Türlü türlü zorluklar barındıran bu seride sadece bilimkurgu değil; sosyal ve toplumsal konular fazlasıyla işlenmektedir. Denis Villenueve oldukça iddialı kadrosuyla ve yaptığı açıklamalarla 22 Ekim tarihinde bizi yeni filmiyle buluşturdu. Bu filme dair eğer tek bir yorum yapabilseydim; “Rusya Çarlık İmparatorluğu’nun delisi I.Petro; sinema dünyasının delisi ise Denis Villenueve’dir” şeklinde olur.  

    İlk kitabın geçtiği zaman diliminden yaklaşık 10.000 yıl önce, insanlık tarafından yapay zekâya karşı Butleryan Cihadı adı verilen müthiş bir kutsal savaş başlatılmış, bunun sonucunda her türden “düşünen makine” yok edilmiştir. Bene Gesserit rahibelerinin zihinsel yeteneklerinden Lonca Seyrüsefercileri’nin uzay-zamanı bükmesine kadar pek çok gücün altında yatan gizemli madde ise kısaca “baharat” veya “melanj” olarak da bilinen tozdur. Bu çok değerli zihin açıcı baharat, kum solucanı olarak da bilinen, toprak altında yaşayan devasa cüsseli yaratıkların yaşam döngülerinin erken evrelerinde bu canlılardan elde edilmektedir ve insanların yaşadığı on binlerce gezegen arasından yalnızca bir tanesinde bulunmaktadır: Arrakis’te. 

    Bundan yaklaşık on bin sene sonra gerçekleşecek olan tüm olayların merkezi Caladan adlı gezegendir. Bu gezegen öyle bir gezegendir ki, her bir çevresi su ile çevrili olup, sürekli yağış almaktadır. Atreides Hanedan’lığına ev sahipliği yapan bu gezegen Dük I. Leto Atreides tarafından yönetilir. Cariyesi Lady Jessica ve oğlu Paul ile beraber yaşam sürmektedir.  Paul; on altı yaşında toy gibi görünse de, aksine zaman içerisinde tüm imparatorluğa hükmedecek olan Kuisatz Haderah, Lisan Al-Gaib ve Mesih’den başkası değildir. İnanışlarına göre Kuisatz Haderah (Yolun Kısaltılışı) olacak kişi aynı anda birden fazla yerde olabilecek, geçmişi ve geleceği görebilecektir. Ne var ki bu asırlardır süregelen plan, Bene Gesserit’ten biri olan Leydi Jessica‘nın, sevgilisi Dük Leto Atreides için bir kız çocuk doğurmasını istemelerine karşın Dğk’e duyduğu aşk sebebiyle erkek bir çocuk ve aynı zamanda hanedanın veliahtı olan oğlunu doğurmaya karar vermesi ile tüm planları suya düşürür. Çünkü doğması planlanan bu kız çocuğu büyüdüğünde Harkonnen Hanedanı’nın varisi Feyd Rautha ile evlenip çiftleşecek ve ardından Kuisatz Haderah doğacaktı. Bene Gesserit rahibesi bir anneden ve hanedanlığa hizmet eden Duncan Idaho, Dr. Wellington Yueh, Gurney Halleck ve Thufir Hawat gibi önemli kişilerden disiplinli eğitim almakta, çocukluğundan beri dövüş sanatları ve akademik eğitimlerle donatılan Paul’u Bene Gesserit Rahibesi olan Rahibe Ana Gaius Helen Mohiam ile tanıştırılmasıyla ve bu tanışma sırasında gerçekleştirilen Gom Jabbar testi Paul'un hayatındaki dengelerin seyrini değiştirmiştir. Çünkü bu testi sadece Bene Gesserit kızları geçebilmektedir. Fakat Paul, "Kuisatz Haderah" olduğunu kanıtlayarak testi geçer ve Arrakis’in çorak topraklarına ulaşmadan, her şeyin daha farklı olabileceğini belli eder. 

    IV. Shaddam Corrino’nun kurduğu entrikadan yola çıkılarak verilen emirle önceden Harkonnen Hanedanlığı tarafından yönetilen ve Dune olarak da bilinen Arrakis gezegenine atanır. Dük bunun tuzak olduğunun farkındaydı ama kendisini bekleyen korku dolu kaderi çoktan kucaklamıştı. Neticede korku, aklın katiliydi. İmparator Shaddam kendisinden daha iyi olan hiç kimseyi çekemeyen, kıskanç bir adamdı. Dük Leto’nun politika ve ticaret konularından tereyağını kıl payı çeker gibi çıkmasına tahammül edememeye başlamıştı. Corrino ve Harkonnen Hanedanlarının iş birliği neticesinde, Dr.Yueh aracalığıyla Atreides Hanedanlığı büyük bir komploya kurban gider.Dük Leto Atreides, Dr.Yueh tarafından hazırlanan özel zehirle intihar ederek yaşamına son verir. Yok olma eşiğine gelen ve bir tarafa savrulan hanedan üyeleri Arrakis’in sıcağında yolculuk ederken; Duncan Idaho ve Dr. Liet-Kynes'in fedakarlıklarla dolu yardımları ile bir süre ayakta kalırlar. İlerleyen günlerde ise bir Fremen lideri olan ve daha önceden Dük ile görüşme yapan  Stilgar ve adamları ile karşılaşırlar. Bu karşılaşma, Paul'un Muad'Dib oluşuna ve rüyalarında gördüğü sevgilisi Chani  adlı genç kız ile tanışmasına vesile olur. Paul ve Jessica, dövüş yöntemlerini öğretmeleri karşılığında Fremen siyecine kabul edilirlerken, kendisini cihat olma yolunda uzun ve meşakkatli bir yol beklemektedir.

    Dune filmi eğer iyi bir IMAX salonunda izlenirse, tıpkı pesto sos ile buluşan rendelenmiş parmesan gibi tadından yenmez. Yönetmen bu filmle sinema camiası içerisinde en üst seviyeye ulaşmayı başarmıştır. Ses ve kurgu ile beraber Hans Zimmer’ın sanatıyla buluşan bestelerle filmin atmosferine kapılmamak mümkün değil. Filmi izlerken; özellikle Gom Jabbar sahnesinde kalbimin korkuyla tutuştuğunu hissettim. Paul’un cihat olduğu an ki rüyasını gördüğümde ise tüm ruhum vaftiz edilen yeni bebek gibi sanatla kutsanmıştı. Fragman ilk yayınlandığında Chalamet’ten beklentimin altında Paul sergilemesini bekliyordum ki durum tam tersi oldu. Beklentinin üstüne çıkan Chalamet’e Chani olarak eşlik eden Zendaya kullandığı tek tip bir mimik ve soğuk bir tavırla rolü benimsemesi beni şaşırtan durum oldu. İzledikçe görselliğin büyüsüne kapılıyorsunuz. Denis Villenueve büyü yapıyor ve siz o büyünün hiç bozulmaması için tıpkı Bene Gesserit Rahibesi gibi dua etmeye başlıyorsunuz. Rebecca Ferguson ve Oscar Isaac kendilerine verilen karakterlere hayat verirken ruhlarını ortaya koyuyor ve bu ikilinin derinlikler barındıran her sahnesinde yönetmenin oyuncu seçimi konusunda ana rahibenin deyimiyle “ince eleyip sık dokuduğunu” görebilirsiniz.  Duncan Idaho kitaplarda tasvir edilenden daha fazlasıydı. Beklentiyi üst seviyeye çıkarttırıp takıntı haline getirdiği yol gösterici İncil’ine hayat veren yönetmen son vurucu darbesini; Vladimir Harkonnen karakterini Stellan Skarsgaard’a emanet etmesiyle yapıyor ve kendisi sinemada çığır açan bir işe imzasını atıyor.  Evrendeki büyük kötüyü, gelecek filmlerde önemli bir konumda ve Alia Atreides’in ellerinde ölecek olan bu kişiyi ondan başka hiç kimse canlandıramazdı. 

    Çöllerle kaplı bir dünyada Shai Hulud’un gölgesini hissettiğimiz bu dünyaya doğru yolculuk etmemizi isteyen usta yönetmen Villeneuve, sıradan bir filmi yönetmiyor. Çocukluğundan beri hayalini kurduğu ve saplantı haline getirdiği bu büyük başyapıt filmi bir başarı hikayesidir. Filmin başlangıcında da dev ekranda gördüğümüz, kalbimizin atışını hızlandıran o cümleyle bu yazıyı noktalıyorum.

    “Rüyalar, derinden gelen mesajlardır.”


    Yorumlar (1)
    • Evrenin delisi biri olarak ilk kitabı okuduğumda aklımda nasıl canlandırdıysam filmde fazlaca onu gördüm bu baya mutlu etti. Özellikle bazı oyuncuların rolleri yaşadığını görmek güzeldi. Tüm cast umarım nasıl bir evren içinde olduğunu, bunun ağırlığını anlamıştır.

      Yorum Bırakın

      Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.