Haksızlığa Karşı Susmayan Kitaplar

Haksızlığa Karşı Susmayan Kitaplar
  • 14
    0
    0
    2
  • Şu son zamanlarda ve geçtiğimiz günlerde dünyada ve ülkemizde büyük sıkıntılar yaşanıyor. Gündemi takip etmeyi istemesek bile artık sekiz yaşındaki çocuklar bile “ekonomiden” haberdar. Uzaktan ya da yakından; hepimiz bunların farkındayız. Dünyayı kasıp kavuran pandemi ve beraberinde getirdiği karantina ve kısıtlamalar, dünyada yaşayan her insanı ve ülkeleri epey bir zor duruma sokmuş durumda. Etkileri hâlâ devam ediyor çünkü bitmedi. Sonrasında da bir türlü toparlanamadık zaten. Ülke yetkilileri ne kadar “zararsız atlattık” dese de süreç hiç öyle görünmüyor. Bu “sevimsiz” durumlar konuştukça devamını da getiriyor o yüzden burada bırakıyorum; kitaplardan gidelim. Uzun zaman önce yazılmış ve ezilenleri savunan; emeğin, işçilerin sembolü ve sesi haline gelmiş birkaç kitaptan bir kesit hazırlamak istedim sizlere. Geçmişin gelecekle ne kadar fazla ortak yönleri olduğunu bu kitaplar sayesinde okuyup görebilirsiniz. Seçmiş olduğum bu kitaplar da sadece emekçiler yok; soykırıma uğrayan zavallı insanlar, üç kuruş alarak karın tokluğuna yaşayan ırgatlar ve madenciler, devletlerin yönetim şekline isyan edip devrimi ortaya çıkaranlar, ağalara ve sistemlere baş kaldıranlar var... Gözyaşı, kan ve zulüme rağmen hep bir kurtarıcı göreceksiniz bu kitaplarda... İçim acıya acıya okuduğum bu anları sizin de tatmanızı isterim, çünkü hayat kısa ama haksızlıklar hep peşimizde. Günümüzde yaşananlara da ışık tutan bu kesit, sizi bambaşka bir yolculuğa da çıkaracak. 

     

     

     

    KOMÜNİST MANİFESTO- KARL MARX VE FRİEDRİCH ENGELS

    Can Yayınları, Çevirmenler Celal Üster ve Nur Deriş

    1000kitap; 8.1/10 puan ve 8,7 bin okunma

     

    “Komünizm” ve “Komünist” kavramlarını çocukluğumdan beri çok sık duydum, bilenin de bilmeyeninde elini attığı bu konu benim çevremde çok sık gündeme geldiği için, neden kaynağından öğrenmiyorum diye düşündüm ve bu amaçla komünizmin ilk bildirgesi olan bu eseri okumaya karar verdim. İyi ki okumuşum ve okuduğum ilk siyasal eserdi, ne sıkıldım ne de bunaldım. Marx ve Engels açıklamalar ve örneklerle düşüncelerini çok iyi bir şekilde dile getirmiş. Kitabın başında Marx ve Engels’in kısa yaşam öykülerini okumam kitabı daha iyi anlamamı sağladı. Sunu kısmında, Türkiye’de böyle bir eseri çevirmenin ve basmanın ne kadar zor olduğuna tanık oldum ve üzüldüm açıkçası. Düşünce özgürlüğünün kısıtlanması acizliktir bence. Bu etkilerle esere başladım, ana konumuz “Burjuva” ve “Proletaryanın”, yani iş veren ve emekçinin savaşı. Burjuva; üretim araçlarının sahibi olan ve ücretli emekçi çalıştıran modern kapitalist sistem olarak tanımlanır. Proletarya ise hiçbir üretim aracına sahip olamayan, kendi iş gücünü satarak yaşayabilen modern ücretli emekçi sınıfıdır. Bu sistemi sert bir şekilde eleştiren bu kitabın asıl amacı “Komünizm” sisteminin dünya için daha iyi ve doğru olduğunu savunmaktır. Özel mülkiyete sahip olan burjuva kesimini yerden yere vurmuş ve emekçinin kıt kanaat geçinmesini, savaşın ve yokluğun içinde yaşamasına göz yummamıştır. Düşüncelerimin oturmasında etkili olan bu kitabı çok beğendim, sizin de bu konuda soru işaretleriniz varsa mutlaka bakın derim...

     

     

     

    SCHİNDLER'İN LİSTESİ- THOMAS KENEALLY

    Ephesus Yayınları, Çevirmen Gökçe Çiçek Çetin

    1000kitap; 8.5/10 puan ve 528 okunma

     

    İçimi acıtan bir soykırımın içinden çıkan kahramanın, masum insanları kurtarmasını ve hayatını onlara adamasını okudum. Kahraman Oskar Schindler, bu olaylara tanık olmuş nefes almış gerçek bir yüz ve adı yüzyıllar boyunca tarihten silinmiyecek bir insan. Schindler, iri cüsseli, havalı ve inatçı bir iş adamı. Hayatta istediğini elde edebilmiş ama yanlış bir evlilik yapan, istediği kadınla istediği çapkınlığı yapan ve bunlardan utanmayan ilginç biri. Kitaba karakterimizi tanıyarak ve izlediği yolları okuyarak başlıyoruz, o iğrenç soykırım henüz gözümüze sokulmadan ve her şeyden habersiz.

    Schindler, 2.Dünya Savaşı başlamadan Almaya’ya gelir ve bir fabrika açmak ister, yalnız iyi bir kazancı yoktur, bu yüzden Nazi Alman SS Birlikleriyle içli dışlı olur. O sıralarda Yahudiler, köle gibi çalıştırıldıkları ve pis, kokuşmuş gettolara hapsedilir. Schindler’in bunlardan haberi vardır ve Nazilerden nefret ettiği halde onlarla yer, içer ve eğlenir. Emaye fabrikası sonunda açılır, gettolardan gelen Yahudilerle dolu bir iş yerine döner kısa zamanda. Onları kurtarmaya başlamıştır artık. Naziler, bu durumu çok irdelemez ne de olsa Schindler onlarla boy göstermeye devam etmektedir. Arada bir gözlerine batsa da Schindler zekası ve kıvrak diliyle onların  gözlerini boyar.

    Bu sıralarda Almanya savaş halindedir ve soykırım artık acımasız boyutlara ulaşmıştır. İnsanların hayatları, gettolardan yaka paça alınıp toplama kamplarına oradan gaz odalarına daha sonra toplu mezarlara olarak sürekli akış halinde devam eder ve son bulur. Kamplarda yaşayanların da ölülerden bir farkı yoktur, köle gibi çalışırken biri gelip kafama sıkacak mı diye düşünürsün ve bu yaşamak olmaz artık. Schindler bu dehşetli olaylar yaşanırken yaptığı bir işle sizi şoka uğratacak. 

    Bu eser, yapılan soykırımın en önemli belgelerinden birisi olma niteliğinde. Tüylerim diken diken ve ürpererek okuduğum bu olayların hiç unutulmaması ve insanlığın bunlardan ders almaya devam etmesi gerektiğine inanıyorum. Bu dev eserin, çok ses getiren bir filmini de izlemeyi ihmal etmeyin. Son olarak mutlaka okunmalı ve okutulmalı.

     

     

     

    ANA- MAKSİM GORKİ 

    Can Yayınları, Çevirmen Ergin Altay

    1000kitap; 8,6/10 puan ve 19,6 bin okunma

     

    Çocukken sadeleştirilmiş versiyonunu okumuştum ve devrimlerle ilgili pek bilgim olmadığı halde hoşuma gitmişti. Şimdi yetişkin biri olarak bu kitabı elime almak, hem de tam metin halini, çok farklı hissettirdi bana. Neden? Çünkü devrimler, ihtilaller ve isyanlar hakkında daha fazla bilgiye sahibim ve her daim emekçinin yanındayım... 

    Ah, emekçiler! Ah, ağır şartlarda çalışan ve kazandığı parayla sadece karnını doyurabilen işçiler! Zavallı işçi eşleri ve çocukları! Okurken sürekli ahladım bu şekilde... Yaşadıkları zorbalıklara üzüldüm ama her şeye rağmen toplanmalarına, kitap okuyup konuşmalarına da sevindim... O dönemlerde, böylesi tehlikeli anlarda evlerini açan analara, gizli kapaklı işlere halkı için göğüs gerenlere alkış tutasınız geliyor. Hele öyle bir ana var ki bu mücadelede! Fabrikada çalışan Pavel’in annesi, o bir dul ve yine zamanında işçi olan kocasından her şekilde şiddet görmüş bir kadın. Devrimde kadın olmak ise daha zor... Oğlu Pavel bir “sosyalist” olarak kendisini zorbalıklardan arındırırken ve içinde uyanan tutkulu devrim ateşini körüklerken annesi de şaşkınlıkla bu değişime tanık olur. Evlerinde toplanmalar, kitap okumalar ve konuşmalar başlar. Ana başta korkar ama bir bakar ki evine gelip giden insanlar o kadar kibarlar ve aynı zamanda da cesaretliler ki, ruhunda bir şeyler kıpırdanır ananın. Ve kendisini bu yolda hizmet ederken bulur... 

    1917’de yaşanan Rus devriminden önce kaleme alınan bu kitap uzun bir süre aklımdan çıkmayacak. Ana ve çevresinde ki herkesin bu ayaklanmadan etkilenmesi, birlik olmaları ve bazen de uzaktan seyretmeleri o kadar iyi yansıtılmış ki! Bir uyanış, bir yeniden doğuş kitabı olmuş kesinlikle... Eşitliği ve özgürlüğü umut eden herkese bu kitabı okumaya davet ediyorum. Umudumuz hiç bitmesin...

     

     

     

    GERMİNAL- EMİLE ZOLA

    Alfa Yayınları, Çevirmen İsmail Yerguz

    1000kitap; 9/10 puan ve 6,3 bin okunma

     

    İşçi sınıfının sesi haline gelen ve Fransız edebiyatının en iyi eserleri arasında yerini alan “Germinal”, Zola’nın en ünlü eserlerinden biri. 

    Bu kitap neden işçilerin ve emekçilerin sembolü haline gelmiş peki? Madende çalışan bu insanlar, yaşlısı, genci, çocuğu, kadını, birkaç metelikle geçinmek zorundadır. Maden pis! İşçi mahalleleri ise madenden daha pis! Belki yerin altında değiller, evlerindeler o sırada; ama hep bir geçim sıkıntısı, açlık, ölüm peşlerinde! Adım adım geliyor ölüm, her an koşabilir onlara doğru... Dışarıda ve soğukta kendini bilmez bir halde iş arayan Etienne kendisini madende bulur. İlk başta sevinir ama onca zahmete ve pisliğe rağmen eline geçen birkaç kuruş onu çok sinirlendirir. Tüm işçilerin yüreklerinde büyüyen sessiz çığlıklar Etienne sayesinde bir ses bulur ve amansız bir mücadele başlar; İşçiler grev yaparlar. 

    Bu grevin uzun ve acı öyküsü gerçeğe dayandığı için kitabı elimden bırakmadan okudum. Zola’nın çarpıcı dili ve güçlüyle güçsüzü ayıran sert tasvirleri sayesinde yapılan haksızlıklara karşı içim acıdı. Onlar, “Ekmek! Ekmek! Ekmek!”, diye haykırırken para içinde yüzen soyluların, burjuvaların, tek derdi mallarına, evlerine bir şey olacak korkusuydu. Oysa işçilerin korkusu böyle basit bir şey mi sizce!? Onlar peşlerinden koşan açlıkla ve ölümle de savaşmak zorundalar. 

    Kitaba başlarken karakter bolluğu ve isimler bana birazcık karmaşık gelmişti ama alışınca sürükleyici bir kurguyla karşılaştım. Yazar sadece sınıf çatışmasını değil, ahlak olgusunun sadece alt tabakaya yüklenmesini de eleştirmiş. İnsanlığı sömürenleri, umudu ve merhameti yok etmeye çalışanları, güçsüzleri ezenleri, yerden yere vuran bu kitap okunmaya değerdi. Emeğin ve ekmeğin kitabı Germinal, okuduğum en iyi klasiklerden biriydi ayrıca. 

    Mutlaka okumalısınız. Ayrıca Çevirmen İsmail Yerguz sayesinde bu klasikten çok keyif aldım. Tam metin ve çeviri çok önemli...

     

     

     

    İKİ ŞEHRİN HİKAYESİ- CHARLES DİCKENS

    Can Yayınları, Çevirmen Meram Arvas

    1000kitap; 8,5/10 puan ve 32,4 bin okunma

     

    Dickens’in okuduğum tüm kitaplarını sevdim ve hepsi benim için özeldir, ama bu kitap içlerinde en vazgeçilmezi olarak gönlümde taht kurdu! Çok sevdim, çok beğendim ve çok etkilendim.

    Avukat Sydney Carton! Yüreği kocaman zavallı adam! Yirmi üç numara Sydney Carton! İki Şehrin Hikayesi’nde karakter ve mekan bolluğu var ama beni en derinden sarsan “Sydney Carton” oldu, eminim okuyanlar içinde durum böyledir... Bu kitap aklıma geldiğinde, beni dehşete düşüren bu kahramanı da düşünmeden edemem kesinlikle!

    İki ülke ve iki önemli şehir; Paris ve Londra... Fransız İhtilali’nden önce ve o anı anlatan yazarın mükemmel kurgusuyla bir sır olarak oluşturduğu tesadüfler, sizi akıl almaz bir şoka sürüklüyor. Aristokrat kesim yemekten yorulmamış, doymak bilmemiş ve üç maymunu oynarken; fakir ve açlıktan ağzı kokan köylüler, işçiler ve soylu olmayanlar ölüme terk edilmeye mahkum bir hayat sürerler. Onlar doyamaz, onlar yiyemezler. Çünkü onlara “ot yiyin” diyen soyluların topraklarında yaşarlar... İnsan ya da hayvan sınıfına dahil edilmeden yaşarlarken öldüklerinde adam gibi mezar bile çok görülür onlara. 

    Onlardan ölenler arttıkça vahşetin çığlığı Paris’in kapılarına yaklaşmaya devam eder. O büyük gün gelir ve devrim gözünü kan bürümüş Cumhuriyetçiler ile yaşanır. Giyotin kana doyar ama halk doymaz; suçluyu idam ederken suçsuzda kaynar arada ve ihtilal amacını aşar; tam anlamıyla bir dehşet yaşanır. 

    Doktor Manette ve kızı Lucie’nin acı hayatları da bu iki dönem arasında geçen bir hikayedir. Okurken “tamam dedim artık her şey düzeldi, iyiyiz”, ama olay öyle bir değişiyor ki hemen trajediye geçiş yapabiliyorsunuz! “Diyorum ya kurgu mükemmel”, bu yüzden işte. 

    Çarpıcı bir tarihi roman... Yazarımız İngiliz olduğu için onları biraz üstlerde sınırlarda tutmuş ama milliyetçi olduğu için bu çok normal. Bir İngiliz olmasına rağmen de bu devrimi çok iyi yansıtmış. Her iki tarafında kusursuz olmadığını gösteren bir tablo çizmiş... Aşırı başarılı bulduğum bir eser oldu. Altını çizdiğim ve üzerine düşündüğüm çok cümle de oldu. Hepsini anlatmak isterdim ama okumanızı tavsiye ediyorum bunun yerine...

     

     

     

    SEFİLLER- VİCTOR HUGO

    İş Bankası Kültür Yayınları, Çevirmen Volkan Yalçıntoklu

    1000kitap; 9.3/10 puan ve 59,2 bin okunma

     

    Notre Dame’in Kamburu’nu okuyup Victor Hugo’nun din üzerinden toplumu incelediği  ve eleştirdiği kitabına vurulmuş ve heyecanla Sefiller’e geçiş yapmıştım. İyi ki yapmışım. Çok etkilendim ve “protest roman yaklaşımını” da daha yakından tanıma fırsatım oldu. Diğer protest romanları da not ettim. 

    İnsanları düşünmeye sevk ederek sosyal bilincin artmasında katkıda bulunan bu önemli eserin bir çok konuya ve özellikle topluma ışık tuttuğunu görüyoruz. 

    Ana öykü konumuz “somun ekmek” çaldığı gerekçesiyle 19 yıl kürek mahkumluğu yapıp serbest kalan Jean Valjean’a odaklanır. Toplum tarafından dışlanır, ahirete gitmeden bu dünyanın cehennemiyle tanışır. Öykü de birçok karakter var, her farklı bölümde bir karaktere odaklanan Hugo, arada ana konulardan ayrılıp Paris sokaklarını, devrimleri ve dinleri tartışarak anlatır uzunca. 

    Sefiller, edebiyat dünyasında büyük bir deprem yaratmıştır. Çoğu eleştirmen tarafından devrimci ve duygusal olarak nitelendirilmiştir Hugo. Her yerde hızla yayılarak doğrudan değişime uğratmasa da toplumsal adaletsizliği en etkili biçimde tasvir etmiştir. Bu nedenle çok okunmuş ve çok etki uyandırmıştır insanlarda. 

    Birbirleriyle bağlantılı karakterler, Paris ve Paris’in yeraltı dünyasının labirenti, yoksulluk, öksüzlük, yetimlik, açlık ve adaletsizlik...Toplumun ayaklanması ve hiç bitmeyen yoksulluğun içinde yaşananlar bu kadar sarsıcı anlatılmamıştı...

    Mutlaka okunmalı, okutulmalı. Her kitaplıkta olması gereken dev bir klasik.

     

     

     

    İNCE MEMED- YAŞAR KEMAL

    Yapı Kredi Yayınları

    1000kitap; 4 cilt kitap 1130 okunma ve 9,5/10 puan

     

    Türk edebiyatının enlerinden olan bir seri bu. Dört kitap hakkında toplu düşüncelerimi belirtmek istediğim bir metin hazırlamak istedim öncelikle. 

    Yaşar Kemal ile tanışma serüvenim, İnce Memed ile başladı. Zor bir başlangıç oldu ama ilk sayfadan itibaren beni kendine çektikten sonra okumam hız kazandı diyebilirim. Cumhuriyet'in ilk yılları geçip gitmiş ve Türkiye yeni yönetim şekline uyum sağlamayı kısmen de olsa başarmıştır. Yalnız hâlâ; ağa, eşkiya ve ırgat kavramları içinde yoğurulan Anadolu halkı, yoksul ve kötü bir durumdadır. Ya köylü olup ekip biçeceksin ve elindeki her şeyi köyün ağasına vereceksin; ya da bu sisteme dayanamayıp bir ağanın başına sıkıp dağa kaçacaksın ve eşkiya olacaksın. Sonra da peşine hükümetin askerleri düşecek; o dağ senin, bu dağ benim gezeceksin; bazen aç bazen de tok uyuyacaksın. Köylü ya arkanda duracak ya da seni satacak. Hep ikilem içinde olacaksın...

    Bu zavallı insanlar köylü olarak dünyaya gelmiş, yoksul oldukları halde hep şükretmeyi bilmişler... Gaddar ve merhametsiz bir ağa bozuntusunun eline bakmak mıydı hakları?

    İnce Memed vuruyor ama ağalar bitmiyor; bu sistem devam ettikçe ne İnce Memedler bitecek ne de zengin ve doymayan ağalar... Kötüler kötülüğe alışmış, iyiler de kandırılmaya. Yoğun bir tasvir sizleri bekliyor bu arada. Anlatım ne kadar dallandırılıp budaklandırılmış olsa da ana tema belli aslında. 

    Yaşar Kemal, bizi ve bizim halkımızı yine bize anlatırken her kelimesini özenle seçmiş ve epik bir anlatı sunmuş. Sadece bir roman olarak değerlendirmek yanlış olur çünkü bir “efsane”den farksız. Tıpkı Homeros’un dizeleri gibi. Azra Erhat’ın Yaşar Kemal için “çağdaş Homeros” diye belirtmesine sonuna kadar katılıyorum. Ayrıca çok uzun bir zaman ayırarak tamamlamış bu seriyi. Adaletsizlikler ve haksızlıkların içinde cesur bir kalbin ve yiğitliğin hikayesini okurken etkilenmemek elde değil; okuyan herkesin seveceğine de emin olduğum bir seri kesinlikle. 

     

     

     

     

     

    Yorumları kısa tutarak geçmek isterdim ama dayanamadım çünkü bu kitapları okumanızı ve aynı duyguları yaşamanızı canı gönülden isterim; uzun bir yazı oldu o yüzden. Umarım bir yönden sizi etkileyen ve listelerinize giren kitaplar olur. Teşekkürler.  

     

    Bu konuda öneri ve bilgi paylaşımı için https://forum.kayiprihtim.com/t/haksizliga-karsi-susmayan-kitaplar-oneri/43207?u=sultiderler

     

    1000kitap hesabım ve veri kaynakları; 1000kitap.com/sultiderler


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.