Çalıkuşu, Reşat Nuri Güntekin'in 1922 yılında yazdığı bir romandır. Türk edebiyatının en çok tanınan ve sevilen klasik eserleri arasında yer alır. Ağırlıklı olarak Anadolu'da geçer ve arka planda Osmanlı'nın son yıllarını anlatır. Romanın ana kahramanı Feride'nin hatıra defteri şeklinde yazılmıştır.Duygusal bir aşk romanı olmasının yanı sıra kadınların Osmanlı toplumunda var olma mücadelesi, öğretmenlik mesleğinin icrası gibi pek çok konuyu ele alır. Eserin sinema, televizyon dizisi, tiyatro ve bale uyarlamaları da vardır.
‘’Derler ki; aşk, birine seni yok etme kudreti verip, bunu kullanmama hususunda ona itimat etmekmiş.’’
‘’Mektepte bize şiir ezberletmişlerdi. İnsan, yaşadığı yerlerde beraber bulunduğu insanlara görünmez ince tellerle bağlanırmış; ayrılık vaktinde bu bağlar gerilmeye, kopan keman telleri gibi acı sesler çıkarmaya başlar, her birinin gönlümüzden kopup ayrılması, bir ayrı sızı uyandırırmış. Bunu yazan şair ne kadar haklıymış.’’
‘’Yüzüne bakmamak ne ispat eder, rica ederim, dedim; sevmediğimi mi? Ne delilik!’’
‘’Yan yana yürümeye başladık. Yeni yakalanmış bir kuşun yüreği, göğsünde nasıl atarsa benimki de öyle atıyordu. Fakat zannediyorum ki, beni bıraksa da artık kaçmaya kuvvet bulamayacaktım.’’
‘’Daha o gün anlamıştım Feride, ben ömrümce seninle sınanacaktım. Çünkü insan daima en sevdiğiyle sınanır.’’
‘’Aynı duayı birbirinden habersiz eden iki insan, er ya da geç birbirlerine kavuşurlar.’’
‘’Sen, kurşunla vurulanları hiç işitmedin mi, be hemşireceğim? Bazıları, vurulduklarının farkında bile olamazlar, üç beş adım koşarlar, kaçıp kurtuluyoruz sanırlar. Yara sıcakken acımaz, hemşireceğim. Hele bir soğumaya başlasın. Sen bak, seyret o kızcağız nasıl yanıp yakılacak…’’
‘’Belki bir gün kalbimi yormayan birine denk gelirim diye yaşıyorum.’’
‘’İnsan birini sevme felaketine uğradı mı esir gibi bir şey oluyor.’’
‘’O vakit sadece gözlerim ağlamıştı. Bu gece gönlüm ağlıyor.’’
‘’İnsan ruhu ne anlaşılmaz bir muamma.’’
‘’Seninle artık iki düşman bile değiliz; birbirini hiç ama hiç görmeyecek iki yabancıyız.’’
‘’Sevmek denen şeyin rolü bu kadar insanı yakıp titretecek bir şey olursa kendisi kim bilir neydi?’’
‘’Seni ne kadar seversem seveyim, sanki hiç yetmeyecekmiş gibi geliyor.’’
‘’Ben ömrümce seni özledim… En yakınımdayken yüz yıllık hasret nasıl konur sende gördüm.’’
‘’Çok sevmek yetmez; mühim olan güzel sevmek.’’
‘’Saklamaya çalışma, nafile. Sevda, çocuk gözlerinden uyku gibi akıyor.’’
‘’Ben her şeye rağmen seninle mesut olabilirdim. Evet, her şeye rağmen seviliyordum, sevildiğimi de bilmiyor değildim; fakat bu bana kâfi gelmedi, istedim ki çok, pek çok sevileyim, kendi sevdiğim kadar değilse bile -çünkü buna imkân yok- ona yakın sevileyim.’’
‘’Sanki bu dünyaya gelirken, Allah’a bu aşk için söz vermişim gibi… Sana, hep geç kalmaktan korkuyorum.’’
‘’Feride, sen kendini bilmiyorsun. Sende kimseye benzemeyen başka bir şey var.’’
‘’Ama ben her şeye rağmen, insanların gönüllerini kiraya çıkardığı bu çağda bir gönülün bir gönüle yeteceğine inanıyorum.’’
‘’Kâmran, ben, seni sevmesini, senden ayrıldıktan sonra öğrendim. Hatta yaptığım tecrübelerle, başkalarını sevmekle sanma sakın. Gönlümün içindeki derin, hazin, ümitsiz hayalini sevmekle.’’
‘’Ben, yine de ısrarla senin bahçende büyümek isteyen bir papatya olacağım. Susuz kalsam da büyümek için uğraşacağım.’’
‘’Dağlarda ismini bilmediğim bir ot yetişir. Feride, insan onu daima koklarsa, bir zaman sonra kokusunu daha az duymaya başlar. Bunun ilacı, bir zaman kendini ondan mahrum etmektir.’’
‘’Kâmran, biz asıl bugün birbirimizden ayrılıyoruz. Ben, asıl bugün dul kalıyorum… Bütün olan, geçen şeylere rağmen, sen yine bir parça benimdin; ben bütün ruhumla senin…
Yorum Bırakın