Advertisement
Advertisement

2021 Yılının Gözden Kaçan Kitapları

2021 Yılının Gözden Kaçan Kitapları
  • 2
    0
    0
    1
  • Merhabalar!

    Bugün yeni bir yılın ilk günlerindeyken 2022'de okunmasını çok istediğim kitapları listeledim sizler için. 2021'de okuduğum bu kitapların ortak özelliği ise okunma sayıları az olduğundan pek tercih edilmemeleri. Şöyle bir algı oluşmasın tabii, ''Bize kötü kitaplar önerecek galiba'', aksine size önereceğim bu kitaplarla ben oldukça hoş vakit geçirdim. Bu yıl bana eşlik ettiler; keyifle ve severek okundular. 

    2021 biterken ve bitmişken herkesin paylaşımlarına ve içeriklerine göz gezdirdim ve hep aynı şeyler yazılmış ve çizilmiş; ''en sevdiğim kitaplar'' gibi. ''En sevdiğimiz kitaplara'' baktığımda da hep aynı ve birbirine yakın önerileri gördüm. Karşımıza çok sık çıkan ve dillerden düşmeyen bu kitaplar o kadar çok öneriliyor ki bilinçaltımıza yerleşmiş durumdalar zaten. 2020 biterken yine böyle bir öneri hazırlamıştım (bakınız: 2020'nin gözden kaçanları ) ve 2021 yılında önerdiğim bu kitapların okunduğunu gördüm ve mutlu oldum. Bu yıl da aynısını yapmak istedim. Umarım daha çok okura hitap ederler diye umut ediyorum ve konuyu daha fazla dallanıp budaklandırmadan ''21 kitap''a değinelim.  

    Başlamadan önce ufak bir dipnot: 21 kitap sıralaması yıl içinde okuduğum aylara göre düzenlenmiştir. Beğenilerime göre bir düzenleme söz konusu değildir. Kitapların okunma sayıları ve puanları 1000kitap uygulamasında bulunan verilerden alınmıştır. Kitapların yorumları da şahsıma aittir. 

     

    1. ASPİDİSTRA- GEORGE ORWELL 

    Can Yayınları, Çeviren Şemsa Yeğin, 2.448 okunma ve Puan 8.3 

    Okuyup da etkilenmediğim bir Orwell kitabı olmadı hiç, Aspidistra da mükemmeldi.

    Gordon adında bir kendini bilmez, paraya ve kapitalizm sistemine karşı savaş açmış ve sefil bir halde yaşamaya çalışıyor. Bu değişik karakterle başlıyor kitap. Gordon bazen haklı bazen de haksız yargılarla dolu kafasında bizi gezintiye çıkarmayı da ihmal etmiyor. 

    1930’ların İngiltere’si buhranlı zamanlardan geçmektedir ve modern dünya değişimlere ve yeni sistemlere gebeyken insanların parayı ve para kavramını tanrılaştırması Gordon’u hayattan ve hayatından bezdirir. 

    Okurken öyle anlar oldu ki Gordon’u silkeleyesim geldi; parayı sevmiyor ama güzel yerlerde yemek ve içmek istiyor, kahve ve tütün istiyor... Çalıştığı kitapçıyı ve entel görünmeye çalışan insanları, bitiremediği şiir kitabını nefretle, kinle işliyor ruhuna.

    Sonu beklediğimden çok farklı bitti, Gordon gitmiş başka bir Gordon gelmiş gibiydi... Orwell ile sert mizacının tadına doymak isteyenlere tavsiye ederim.

     

    2. KUM TEFRİKALARI- ÖMÜR İKLİM DEMİR 

    Yapı Kredi Yayınları, 546 okunma ve Puan 8.7 

    Yazardan okuduğum ikinci kitap Kum Tefrikaları, farklı hisleri aynı sayfalar içinde barındıran çok ilginç bir eserdi. 

    Kitabı okuyup bitirdikten sonra "nasıl başladım ve nasıl bitti" sorularıyla baş başa buluyorsunuz kendinizi. Geçmiş ile gelecek arasında bir köprü görevi gören bu kitaba çok emek harcandığını her sayfada görebilmek; kaliteli bir eser okuyorum bilinciyle birleşince çok keyifli bir hale büründü benim için. Geçmiş ve gelecek yerine ikisinin ortasında olmak hiçbir zaman kolay değildir, yazarımız bu olguyu ince bir şekilde yakalayıp yansıtıyor okurlarına.

    Başlarda çok durgun ilerleyen kitaba bir zaman sonra öyle olaylar ekleniyor ki yetişmekte zorlanıyorsunuz, çok katmanlı ve hem tarihi hem de bilimkurguyu ortaya karışık sunan, yoğun ama doyurucu bir eser. En önemlisi de samimi ve özgün...

    Suruç’ta görev yapan Doktor Mithat’ın büyük halası Yurdanur’dan bir ev miras kalır, evin içinde her şey olduğu gibi Mithat’ı bekliyordur. Mithat ortalığı karıştırırken kendisini babasının sürekli anlata anlata bitiremediği Yüzbaşı Şevket Kemal’in odasında bulur ve ona ait bir günlük epey bir heyecanlanmasına neden olur. Günlük 1914 yılında yazılmış ve eski Türkçe’den kaleme alınmıştır; merak uyandırıcı bir şekilde Mithat’ın elinde okunmayı bekler. Mithat günlüğü apar topar arkadaşı Murat’a götürür ve uzun bir okuma maratonu başlar. Tarihin tozlu sayfaları, uçsuz bucaksız çöller ve sonsuz bir gökyüzü karşılıyor bizi bu günlükte. 

    Kitabın içinde kitap okuyormuş gibi oldum ve üç farklı dünya arasında gidip geldim; geçmiş, şimdi ve gelecek... Dediğim gibi kitap çok yoğun ve derin... Mutlaka okuyun ve okutun diyorum.

    Yazarın ilk kitabı bir öykü ve bayılarak okumuştum. ''Muhtelif Evhamlar Kitabı''na bir göz atın derim. 

     

    3. AMCANIN DÜŞÜ- FYODOR DOSTOYEVSKİ 

    Can Yayınları, Çeviren Nihal Yalaza Taluy, 1.873 okunma ve Puan 7.8

    Hiç bu kadar güleceğim bir Dostoyevski kitabı okuyacağım aklıma gelmezdi ama oldu işte. Komediyle başlayan bu kitap bir trajediyle son buluyor. Baştan sona komik olması beklenemezdi zaten, çünkü Dostoyevski demek hüzün demek...

    Çarlık Rusyası’nda bir taşra kasabası olan "Mordasov" hikayemizin ana mekanı. Bu kasaba alt sınıftan zengin olup onlarında bir sosyete takımının olması sizi şaşırtmasın sakın.  Bu sosyete dedikodudan, kibirden, kıskançlıktan ve açgözlülükten besleniyor tabii ki. Böyle bir toplum anlayışına sahip insanlar içinde yaşamak çok zor; dedikoduda birinci sınıf olan Marya Aleksandrovna’yı zorlu bir mücadele bekliyor... İbretlik hikayesi de bu kasabaya ayak basan bir yabancıyla başlıyor; bu yabancı yaşlı ve zengin bir bunak olan Prens K.’dan başkası değil. 

    Dedikoduyu dayanak noktası olarak gören bu kadınlarla beraber kasabanın içinde nefes almak bile zor! Dostoyevski öyle bir yeriyor ve yerden yere vuruyor ki, bu enfes hikaye uzun bir süre aklınızdan çıkmayacak... Paraya tapan, para için rezil olmayı göze alabilecek insancıkların halini eğlenceli bir yaklaşımla anlatan yazarımızın bu kitabı kesinlikle okunmaya değer. 

    Dostoyevski’nin beş yıllık sürgününden sonra yazılan bu kitap, bir “edebiyata dönüş” eseri aslında... Herkese tavsiye ederim.

     

    4. UYANIŞ- KATE CHOPİN

    Can Yayınları, Çeviren Suat Ertüzün, 1.201 okunma ve Puan 7.6

    Bir gün içinde başlayıp bitirdiğim bu harika kitap hakkında yazmak istediklerim çok, ama nasıl ifade edebilirim bilmiyorum. Bir kadın ruhunun uyanışına tanık oldum ve aynı zamanda dar görüşlü kalıplardan, çevrenin bakış açılarından, aynı şekilde tekrarlayan gelişmelerden sıkılan ve kendini keşfetmek isteyen evli ve iki çocuklu bir kadın bu. 

    Yazıldığı dönemlerde eleştiri bombardımanına uğrayan bir kitap olmasına rağmen edebiyat dünyasına tutunmayı başarabilmiş. Bir birey olarak kendini tanımaya çalışan kadının, toplum içinde ki konumunu, evliliğini ve anne olmayı sorgulamasını çarpıcı ve akıcı bir dille okudum ve çok etkilendim. Özgür ve özgün bulduğum Chopin olağanüstü bir eser ortaya çıkarmış bence. 171 sayfalık okuma yolculuğumdan fazlasıyla keyif aldım. Edna Pontellier para içinde yüzen asabi kocasıyla mutluluğu ve sevilmeyi göremedi ama benliğini keşfederken nerelerde tökezleyecek? Bastırılmış bir kadın kimliğiyle yaşarken kendisini yeniden bulan Edna ile bazen aydınlanacağız bazen de karanlığa gömüleceğiz. Edna Pontellier’in Bihter Ziyagil’le olan bazı benzerlikleri, Aşk-ı Memnu’yu tekrar okuyup izlemeyi düşündürdü bana :) Okumanızı içtenlikle tavsiye ederim.

     

    5. SİSLER İÇİNDEKİ LUT- HOPE MİRLEES

    İthaki Yayınları, Çeviren Damla Göl, 37 okunma ve Puan 8.8 

    Kitaba bayıldım, sonuna kadar merak uyandırıcı bir kurguya hazır olun arkadaşlar! Unutulmuş Fantastik Klasikler serisinden okuduğum ikinci kitap, Sisler İçindeki Lut oldu. Elfdiyarı Kralı’nın Kızı’na göre bu kitabı daha çok sevdim. Bir drama havası içinde ve polisiyevari bir kurguya sahip olması beni kitaba daha da çok çekti diyebilirim. 

    Sisler İçindeki Lut hayali bir kasaba; iki nehrin buluştuğu noktada bulunuyor. Dapple ile Dawl nehirleri bunlar... İsimler ve mekan adları beyninizin yanmasına neden olabilir bu arada, biraz karmaşık. Bu kasaba, Dorimare’in başkenti ayrıca. 

    Periler Diyarı’da bu kasabanın batısında bulunuyor ve Dük Aubrey zamanında perilere dair her şey hoş görülürken, o sürüldükten sonra onlara özgü ne varsa yasaklanıyor. Peri meyvesi mesela pişmanlıktır. Kasabanın valisi Nathaniel’in oğlunun bu meyveden yediği düşünülüyor ve vali oğlunu kurtarmaya çalışırken bir yandan da gizemli olayları çözmeye çalışacaktır. Anlayacağınız güzel bir hikaye ve fantastik bir kurgu sizi bekliyor...Kitabın sonu da aşırı iyiydi, uzun süre aklımdan çıkmayacak bir kitap okudum.

     

    6. YAPRAK FIRTINASI- GABRİEL GARCİA MARQUEZ

    Can Yayınları, Çeviren İnci Kut, 2.266 okunma ve Puan 7.7

    Marquez yolculuğuma Kırmızı Pazartesi ile başlamıştım ve bu kitapla devam ettim. Benzerlikleri çok olduğu için de okurken epey bir keyif aldım. 

    Marquez’in ilk önemli eseri ayrıca “büyülü gerçekçilik” akımının ilk yapıtı. Olayın yaşandığı kasaba Macondo ise gerçek olmayan bir yer. Diğer kitaplarında bahsi geçen bir yermiş ayrıca...

    Dev bir muz şirketi kasabayı talan etmiş ve çekip gitmiştir. Kasaba vahim bir haldeyken yapılmaması gereken bir cenaze töreninin öyküsü anlatılıyor. Kimsenin sevmediği bir doktor ölmüş ve kasabada yaşayan emekli bir albay önceden doktora verdiği sözden dolayı peşinde kızı ve torununu sürükleyerek cenazeyi defnetmeye uğraşır. 

    Cenazenin hazırlık aşaması ve Macondo kasabasının öyküsü; albay, kızı ve torunu gözünden anlatılıyor. Üç kişinin bakış açısıyla aynı şeyin anlatılması çok garipti. Doktoru neden kimse sevmiyor ve ne olup bitiyor bu kasabada diye diye nasıl sona gelmişim bilmiyorum. Öyle bir kurgu ve olay örgüsü var ki size sonucu merak ettiriyor. Aslında adamın ölmesi en başta bilindiği halde yine de sona gelmek istiyorsunuz. Kırmızı Pazartesi’ye benziyor bu haliyle. 

    Marquez severlerin pek beğenmediği bir kitapmış ama ben çok sevdim bu kitabı. Uzun süre hafızamdan çıkmayacak, eminim.Herkese tavsiye ederim; büyülü bir öyküydü...

     

    7. ÇILGIN KALABALIKTAN UZAK- THOMAS HARDY

    Can Yayınları, Çeviren Nihal Yeğinobalı ve 1.534 okunma ve Puan 8.1

    Uzun zamandır kitaplığımdan bana el sallayan bu kitabı sonunda okudum. Şu an iyi ki okumuşum diyorum! Çünkü mükemmeldi.

    Yazarımızın kariyerinde hem ressamlık hem de papazlık geçmişi var. Okurken bu iki geçmişi de çok yoğun bir şekilde hissettim. Doğa betimlemeleri bir ressamın tuvale vurduğu fırça darbeleri gibi anlatılmıştı; hem hoş hem de sade. Karakterlerin ahlak açısından çok yönlü değerlendirilmeleri de aldığı din eğitimini yansıtıyordu. Bu nedenle dolu dolu bir kitap olduğunu söyleyebilirim sizlere. Dev bir klasikti bence. Karakterler üzerinde ''kadercilik'' teması yoğun bir şekilde işlenmişti ayrıca.

    Feministvari takılan ve kafasına göre hareket eden genç kızımız Bathsheba ile inişli çıkışlı ve “uzun” bir yolculuğa çıkıyoruz. Kendisine yol gösteren olmadığı için hep kendisi gibi davranan Bathsheba, çok ama çok güzel olduğu için de dikkatleri üzerine çekmekte baya başarılı. Üstelik üç erkek arasında kalması onu yoğun bir bocalama dönemine alıp götürüyor. Köy ve çiftlik hayatı üzerine derin izler ve anlamlar taşıyan bu kitap ruh halinizi fena etkileyecek dostlarım. Kitap her duyguyu yaşatacak şekilde yazılmış gibi. Okurken heyecanlanıp bir anda durgunlaşabiliyorsunuz. 

    Sıcak ve eğlenceli bir kurguyla donatılan bu klasikte Bathsheba sizce kimi seçecek?(birini seçmek zorunda bırakılması yazarın ''ataerkil'' bakış açısını doğrular nitelikte) Çoban Gabriel, Çavuş Troy ve Çiftçi Boldwood... Bu çılgın ruh haline sahip kadın bir gün mutlu olabilecek mi? Hadi gelin Bathsheba’nın duygusal yönden gelişimini hep beraber okuyalım. 

     

    8. PAUL İLE VİRGİNİE- B. S. PİERRE

    İş Bankası Kültür Yayınları, Çeviren İlkay Atay, 956 okunma ve Puan 8.3

    Ülkemizde pek bilinen bir klasik değil kendileri. Umarım bu öneriyi görenlerin hoşuna gider ve okunur. Çünkü 120 sayfalık bir roman olmasına rağmen okuru her yönden etkileyecek bir eser. 

    Mauritius’da kötülüklerden ve Avrupa’nın ağır sosyal yaşamından uzakta yaşayan Paul ve Virginie bize masumluğu, içten gelen şefkatli bir sevgiyi ve bağlanmanın ne kadar sevimli bir şey olduğunu gösteriyor. Her ikiside hayatın belli dönemlerinde derin acılar çekmiş iki kadınla, anneleriyle, mutlu mesut yaşıyorlar. Ama mutlu başlayan hikayeler bizi nereye götürür bilemeyiz? 

    Bu sevecen aileye komşu olan yaşlı bir beyefendinin gözünden anlatılan hikayeyi okumak çok keyifliydi. Mauritius’un Romeo ve Juliet’i onlar... Yazarın Fransa ve Avrupa’yı sert bir dille eleştirdiğini, sınıf ayrımcılığını da yerden yere vurduğunu görmek güzeldi. Din ve samimiyete büyük bir önem verdiğini de hissedebiliyorsunuz. Paul ve Virginie’in tabiattan, sevgiden beslenip dine yönelmemeleri komik olurdu zaten. Yazarın doğaya, canlılara, evrene dair derin görüşlerini ihtiyarın ve Paul’un sohbetlerinde anlamak da çok hoştu.

    Bu yoksul ama mutlu ailenin Fransa’dan gelen haberden sonra huzuru kaçacak. Zengin insanların kalbi zengin olsaydı dünyada bu kadar acı çeken insan olmazdı bence. Kalbi zenginlerin ise nasıl bir yola girdiklerini görebiliyoruz. Bu kitabı okuduktan sonra sevdiklerimize ve doğamıza daha farklı bir gözle bakabileceğimize inanıyorum. Şahsen benim için öyle oldu. Bazı kitaplar aydınlatır ya bu da onlardan.... Mutlaka okumalısınız.

     

    9. GÜNDEN KALANLAR- KAZUO ISHİGURO

    Yapı Kredi Yayınları, Çeviren Şebnem Susam- Saraeva, 2.703 okunma ve Puan 8

    2017 yılında Nobel Edebiyat Ödülü alan ve bunu sonuna kadar hak etmiş bir yazardan harika bir eser okudum. Yazarla yeni tanışmama rağmen hemen içim ısındı ve diğer kitaplarını da okumak için sabırsızlanıyorum. 

    Birçok klasik yapıtta İngiliz saraylarını, malikanelerini, gösterişli salonlarını sayfalarca okumuş ve hayran kalmışızdır, bu bir gerçek evet. Hayalimiz de oralara gitmek(şahsen benim öyle). Hele İngilizlerin dönem dizilerini, filmlerini izlediyseniz bu kitaba biteceksiniz. 

    Köklü bir aileye ve malikaneye hizmet etmiş olan bir baş uşağın gözünden okuduğum bu roman; eski çalışma arkadaşı olan ve mektuplaştığı bir hanımefendiye giden yolculuğunu ve kısa süren bir tatilini anlatıyor. Artık yaşını başını almış bu adamın İngiltere’nin değişen sürecinde yaptığı uşaklığı, verdiği disiplinli hizmetleri, kibar bir bakış açısıyla okuyoruz. 

    Efendi-uşak ilişkisi ve çalışanların birbirleriyle olan ilişkilerini ve iletişimlerini çok farklı bir açıdan değerlendiren bu kitap bize İngiltere’nin muhteşem güzellikteki doğasını, havasını da yansıtıyor.  Şunu belirtmeliyim  ki daha önce bu tür bir anlatımı olan kitap hiç okumamıştım. Çok farklı bir anlatımı var ve buna isim bulamıyorum ama hoşunuza gideceğine yüzde yüz eminim... Herkese tavsiyemdir.

     

    10. AY VE ALTI PENİ- W. SOMERSET MAUGHAM

    İş Bankası Kültür Yayınları, Çeviren Bülent Doğan, 277 okunma ve Puan 7.8 

    Maugham kaleminden okuduğum üçüncü kitapla sizlerleyim. Boyalı Peçe ve İnsanın Esareti’yle sevgimi kazanmıştı, bu kitabıyla da gönlümde taht kurdu. 

    Maugham’ın kitaplarında ana kahraman hiçbir şekilde kusursuz değildir, buna alıştım artık. Hatta hataları o kadar çok oluyor ki, neden böyleler diye kitaba dört elle sarılıp okuyorsunuz. Şahsen ben de öyle oldu. Karakteri size sorgulatan bir kalemi var yazarın...

    İsimsiz bir anlatıcının gözünden okuduğumuz bu roman da, hem anlatıcının hem de her şeyini bırakıp giden Charles Strickland’ın hikayesini okuyoruz. Anlatıcı bir yazar... Strickland ise bir borsa simsarıyken ani bir kararla ressam olmaya karar veren tuhaf bir adam. Londra’da ki düzenli yaşamını, karısını ve çocuklarını terk edip Paris’e yerleşiyor. Maddi açıdan da elinde gözle görülür bir şeyi olmadığı halde, tek isteği resim yapmak olan, garip ve umursamaz bir adama dönüşüyor. 

    Yazarın yarattığı bu karakter aslında ''Empresyonist ressam Paul Gauguin’den'' esinlenerek kurgulanmış... Kitabı okurken Empresyonizm akımıyla ilgili birçok bilgiyle karşılaştım ve ön bir araştırmaya ihtiyaç duydum. Nasıl eserler ortaya konulmuş? Bu akımda, yani, “İzlenimcilik” adı altında hangi ressamlar var? Gibi...

    Maugham’ın sanata ilgisinin yoğun olduğunu da hissedebiliyorsunuz ayrıca. Her kitabında ressamlardan izler gördüm diyebilirim. Charles Stickland’dan biraz daha bahsetmek istiyorum bu arada; aşırı umursamaz ve mottosu ise “canın cehenneme”... Adama gıcık olduğum halde ara ara güldürebildi beni. Bu kitap aslında hayata karşı bir ressamın pasif direnişi olarak da anlamlandırılabilir.  Severek ve keyifli okuduğum bir kitap oldu. Herkese tavsiye edebileceğim harika bir kitaptı...

     

    11. YAZMA ÜZERİNE- ERNEST HEMİNGWAY

    Bilgi Yayınevi, Çeviren Elif Derviş, 369 okunma ve Puan 8.2

    ''Söz uçar yazı kalır'' diye boşuna dememiş birileri. Hemingway’ın “yazmayla ilgili” tüm yazdıkları; mektuplaşmaları, yazıları, denemeleri, konuşmalarının kayıtları gibi birçok kaynağın derlemesi bu muhteşem kitapta toplanmış. Derleyen kişi de Larry W. Phillips. Kitap içinde ki tüm sözler Hemingway’a ait, buranın altını çizelim. Bir derleme eseri kısacası. Bence çok iyi olmuş, düşünsenize ayrı kaynaklardan bu yazılanları topladığınızı? Yazarlara ve yazar adaylarına güzel bir kolaylık olmuş ve tam bir rehber niteliğinde! 

    Bu kitap uzun zamandır kütüphanemden bana göz kırpıyordu ve başlamak için doğru zamanı bekliyordum. İyi ki beklemişim! Çünkü yazmaya yeni başladım sayılır. Bu konuda hiçbir fikrim yokken bu derlemeyi okumam bana fayda getirmezdi… Boşuna okumuş olmak, sadece okumak için okumak? Bana göre değil. 

    Hemingway yazarlık kariyeri boyunca yazmayla ilgili konuşmanın kötü şans getirdiğine inanırken yine de bu konuda edebiyat dünyasının her basamağına çok büyük tavsiyelerde ve derin analizlerde bulunmuş. 

    Bu arada hiç sıkıcı bir kitap değil; şu alıntıyı sizler için bırakmam açıklayıcı olabilir: 

    “Lanet olası kitabında hava durumundan bahsetmeyi unutma; hava durumu çok önemli.” 

    O kadar samimi ve içten ki verdiği öğütler, kendini okutuyor sizlere. Hem öğretici hem de eğlenceli buldum Yazma Üzerine’yi. Dışarıdan kasvetli görünebilir ama yazmayla ilgileniyorsanız ya da yazarın kitaplarını seviyorsanız bir bakın derim. İçinde çok değerli kitap önerileri bile var! Okumadıklarımı listeme aldım bile.

     

    12. TEKE ŞENLİĞİ- MARİO VARGAS LLOSA

    Can Yayınları, Çeviren Peral Bayaz, 268 okunma ve Puan 9

    Nobel Edebiyat Ödülü’nü yine sonuna kadar hak eden bir yazarla ve muazzam kitabının yorumuyla sizlerleyim. Mario Vargas Llosa ile daha çok yolculuğumuz olacak gibi. 

    Perulu yazar bizlere bir diktatörün vahşetini anlatıyor Teke Şenliği’yle. Bu diktatör 31 yıl boyunca Dominik Cumhuriyeti’nin iliğini sömüren Rafael Trujillo’dan başkası değil. Kendisi daha çok “Teke” olarak da biliniyor. 

    Üç bakış açısıyla ilerleyen Teke Şenliği; diktatörün, diktatörün en sevdiği devlet adamlarından birinin kızı Urania Cabral’in ve diktatöre suikast düzenleyen bir grup Dominikli vatanseverin gözlemleri ve anlatımlarıyla bütünleşiyor. 

    Kişi ve mekan isimlerine başta aşina olamadım ve karmaşık buldum ama kurgu akıp gittikçe kafamda oturdu her şey. Bölümün içinde kişiler ve olaylar birden bire değişebildiğinden o heyecan anını kaçırmamak için kendimi vererek okudum. Açıkçası muhaliflere ve Haitililere yapılan işkenceler, katliamlar ve zorbalıklar yüzünden elimden bırakamadım. ''Teke'' binlerce insanın, hatta 50.000 insanın ölümüne neden olmuş biri, bir canavar. İnsan olduğunu da düşünmüyorum, düşünmek de istemiyorum. 

    Peki neden 31 yıl beklenmiş? Rafael Trujillo’yu bir Tanrı gibi yüceltmişler çünkü. Hatta devlete bağlı olan herkes karısını, kardeşini, kızını bu canavara sunmaktan çekinmemiş. Mide bulandırıcı! Yazar biraz argo bir dil kullanmış ama o dönemin iğrençliğini yansıtması için bunu yapması gözüme batmadı, aksine takdir ettim. Ben okurken sinirden dudaklarımı yolduysam yazarın gözleri dolmuştur eminim. 

    Bu diktatör bozuntusu aşırı şüpheci ve şüphelendiklerini bile köpekbalıklarına sunmaktan da çekinmeyen bir pislik. Pis işlerini yapan ve yaptıran insancıkları da var. Hiçbir şey zor değil onun için. Tanrı’nın onu Dominik için seçtiğini düşünen zavallı bir amip.

    Romanda beni en çok sarsan ve etkileyen karakter Urania Cabral oldu. Okuyunca neden etkilendiğimi ve şoka girdiğimi daha iyi anlayacaksınız. Ayrıca eserde çoğu karakter ve olayın gerçek olduğunu da belirtmek istiyorum. Yüreğinizi yerinden oynatacak bir kitap.

     

    13. HOMEROS'UN KIZI- ROBERT GRAVES

    İş Bankası Kültür Yayınları, Çeviren Deniz Betil, 234 okunma ve Puan 8.4

    Sizlere Ben,Kirke’den, Akhilleus’un Şarkısı’ndan ve Kızların Suskunluğu’ndan daha muazzam ve kaliteli bir kitap önerisiyle geldim. Uzun zamandır kitaplığımda sessizce sıranın kendisine gelmesini bekleyen Homeros’un Kızı sonunda okundu ve mutlu. Bekletmemin sebebi ise Homeros’un İlyada’sı ve Odysseia ile henüz tanışmamış olmamdı. Ama onları okuyup iyice sindirip anladıktan sonra bu harika kitaba da vakit ayırabildim.

    Robert Graves ile tanışma kitabım Homeros’un Kızı, 1955 yılında yazılmış ve bizlere Odysseia’yı yeniden yorumlamış. Efsanenin yazarı bu sefer kör ve sakallı Homeros değil, Elym halkının prensesi Nausikaa’dır. Prenses Nausikaa gözünden okuduğumuz bu kurgu oldukça sürükleyici ve heyecanlı. Nausikaa bu epik destanını yazarken ilham aldığı olaylar zincirini gösteriyor bizlere. Bir kadın olarak ağlamak ve zırlamak yerine kral babasının tahtını, erkek kardeşlerini ve annesini ayrıca halkını, hanesinin geleceğini kurtarmayı kendisine görev biliyor. Açgözlü ve pis taliplerini kendisinden ve saraydan uzaklaştırmak için türlü oyunlara bulaşıyor ve cesaret gerektiren zorluklarla da baş ediyor.Tanrıça Athena’yı aklından ve kalbinden hiç çıkarmayan Nausikaa onun gibi bilge ve güçlü olabilecek mi? Akıl, kaba kuvvetten üstün mü göreceğiz o halde.

    Homeros’un oğullarının her yerde anlattığı İlyada ve Odysseia’yı kendi epik şiirinde kadınlara özel kılıyor ve kadınları da yüceltiyor aslında. Ve bunu yaparken de kendini Homeros’un kızı olarak görüyor. Kitabı okumak için mitoloji bilgisine gerek olmadığını belirtenlerin aksine ben İlyada ve Odysseia okumadan başlamamanız daha iyi olur diye düşünüyorum. Olimpos tanrıları ve birçok mit var eser içinde. Bilmeniz okumanızı keyifli ve kolay bir hale getirecektir bence. Son zamanlarda popüler olan Ben, Kirke ve Akhilleus’un Şarkısı, Percy Jackson serisi gibi kitaplardan başlamanız mitoloji anlamında harika bir başlangıç olabilir. Sonrasında kült klasikler ve sözlüklerle bu bilgiyi iyice doyurabilirsiniz zihninize. Mitoloji seven herkese tavsiyemdir bu arada. Yaşasın mitoloji aşkı!

     

    14. HOMEROS(GÜL İLE SÖYLEŞİ)- AZRA ERHAT

    İş Bankası Kültür Yayınları, 26 okunma ve Puan 9.3

    Varlığından yeni haberim olan bu kitabı daha önce hiç görmediğim için çok şaşkınım. Okunma sayısı da oldukça az. Sevgili Editör Damla Göl  sayesinde kitaplığıma eklenen Homeros’u hemen okumaya başladım bu nedenlerle. A. Kadir ile birlikte çok kıymetli İlyada ve Odysseia çevirilerini yapan Azra Erhat bu iki önemli eser hakkında da bu söyleşi kitabını hazırlamış. Gül’ün akıllı ve donanımlı sorularına Erhat’ın verdiği uzun cevaplar eşlik ederken destanları, Homeros’u, mitolojiyi ve tarihi neden sevdiğimi daha iyi anladım. Benim için bitmeyen bir ilgi alanı “mitoloji”.

    Kitap başından sonuna kadar bir şeyin üzerinde çok duruyor: Homeros’un Anadolu ile bağlantısı, Anadolu’yu yansıtması ve özümsemesi. Daha İlk Çağ'da Boğazlar’dan yani Hellespontos’tan başlayan sonra masallar ve destanlarla ilerleyen kitap bizleri Fatih Sultan Mehmet’e, İstanbul Fethi’ne, Mustafa Kemal Atatürk’e ve Troya’nın kaderine benzeyen Çanakkale Savaşı’na kadar götürüyor. İlyada ve Odysseia’yı özetlemeden önce bunları anlatıyor Erhat, çünkü bu bağ konusunda ısrarlı. Ve sahadan da kesitler sunuyor bize. Troya’nın keşfi, müzeler derken ufak bir gezintiye de çıkıyoruz. Kapsamlı bir kurgusu var ama daha çok katmanlı aslında. Konu içinde konu açılıyor ve Erhat kendini kaptırmış giderken Gül’ün uyarısıyla tekrar öze dönüyor. Bir sohbet havası var ve okumaktan daha çok keyif aldım bu nedenle.

    İlyada ve Odysseia okumak için bekleyenlere, hazır olmayanlara ve benim gibi sevenlere, hatırlamak isteyenlere bu kitabı şiddetle tavsiye ediyorum, çünkü 180 sayfalık olmasına rağmen her cümlesinin düşünerek yazıldığı bir açıklama kitabı. Bu sene içinde de bu iki değerli yapıtı okudum daha doğrusu yaşadım gibi. Mitoloji sözlükleri, edebi mitolojik romanlar, izlediğim belgeseller ve filmler, tragedyalar… Mitoloji sevgimi anlatmaya yeter mi bilmiyorum ama Homeros delisi olduğumuz da aşikâr. 

    Yaşar Kemal de okuyorum ara ara. Erhat’ın değerli yazarımızla Homeros üzerine sohbet etmeleri de çok hoşuma gitti. Çünkü Yaşar Kemal’in çağdaş bir Homeros anlatıcısı olduğunu düşünen tek ben değilmişim. Azra Erhat’ta böyle düşünüyormuş. Bu arada Erhat çok açıksözlü. Toplumu belli başlı sorunları göstererek eleştiriyor. Hepsine katıldım ve hak verdim. Daha birçok kitabı varmış onları da listeme ekledim. İleride İlyada ve Odysseia’yı tekrar okurken başka bir gözle değerlendireceğimden eminim. Ama bu daha da olumlu olacak merak etmeyin :)

     

    15. DAPHNİS İLE KHLOE'NİN AŞKI- LONGOS

    Can Yayınları, Çeviren Zeynep Avcı, 302 okunma ve Puan 8.1

    Bir varmış bir yokmuş çok uzun bir zaman önce Antik Yunan edebiyatının ilk düzyazı örneği ve pastoral edebiyatında ilk yapıtı, Longos tarafından kaleme alınmış. Bu aşk hikayesi de kadın ve erkeğin eşit tutulduğu ve birçok yazara, sanatçıya, filozofa ilham olan bir kitapmış. 

    İki bin yıl öncesinden taa bizlere kadar ulaşan bu esere bayıldım ve okumanız için bu nedenleri sıralıyorum;

    Yunan mitolojisinden birçok kesit sunuyor ve kendilerinden pek söz edilmeyen Tanrılardan bahsediyor. Burada Homeros’un İlyada’sında geçen Zeus’u, Athena’yı ve Apollon’u değil; Eros’u, Pan’ı ve Nympha’ları göreceksiniz. 

    Eros, güzel kırlarda ve yeşilliklerde koyunlar ile keçiler arasında çobanlık yapan Daphnis ile Khloe’yi birbirine aşık ederken Pan ise yaban hayatını gözetim altında tutarak onları korsanlardan ve kötülüklerden koruyor. Ayrıca onları çoğu zorluklarında ve sıkıntılı anlarında yalnız bırakmayan Nympha’ları da unutmayalım tabii. Çobanlığın dinde ve mitolojide en kutsal mesleklerden biri olması tesadüf mü acaba? Büyük olaylar ve aşklar hep bu çobanlık vazifesindeyken yaşanır nedense. Bu iki genç görevlerini severek ve özveriyle yerine getirirken doğanın her şeyinden faydalanır ve güzel beslenirler… Kaval çalıp eğlenirken de Daphnis’in Khloe’ye mitolojiden ve Tanrılardan hikayeler anlatması çok güzeldi. Çoğunu bildiğim bu efsaneleri aşk masalının içinde okumak da ayrı bir keyifliydi. 

    Yazar bu iki genci kader ve aşk bakımından hatta çoğu yönden o kadar çok eşit kılmış ki hayran olmamak imkansız. MÖ ikinci yüzyılda böyle bir eser nasıl yazılmış ve harika olmuş olabilir diye düşünmeden edemiyor insan. 

    Konusu size yüzeysel gelebilir ama derinde birçok alt mesajı bulunan bir kitap bu. Bu kadar etkilenmem de bu yüzden. Zaten mitoloji sevgim de üst seviyelerde :)) Doğanın ayrıntıları ve güzellikler de öyle bir anlatılmış ki elimden bırakamadım ve bir gün içinde bitirdim kendisini. Midilli Adası’nda birçok zorluğu yenen ve sürpriz bir sonla biten bu aşk masalına bayılacaksınız bence. Yüz sayfalık bir şaheser!

     

    16. LAVİNİA- GEORGE SAND

    Can Yayınları, Çeviren Neslişah Başaran, 181 okunma ve Puan 8.2

    Yazarla tanışma kitabım Lavinia oldu ve bundan fazlasıyla memnun kaldım. Kısa klasikler serisinde güçlü kadın yazarlarla, cesur, aynı zamanda bağımsız kadın karakterler görmek de mutlu ediyor. İşte Lavinia da bunlardan biri!

    İki öyküden oluşan bir eser bu. 19. yüzyıl Fransa’sının en ünlü kadın yazarlarından biri olan Sand’ın gerçek ismi Amandine Aurore Lucile Dupin'dir… Kadınlar o dönemlerde edebiyat dünyasında pek ciddiye alınmadığı için takma ad kullanması beni şaşırtmadı. Ve bence bu algı pek değişmedi gibi… Bir gün kadınların da erkeklerle eşit haklara sahip olduğunu görebiliriz diye umuyorum ve size iki novelladan bahsetmek istiyorum.

    Bunlar Lavinia ve Markiz öyküleri. Lavinia ilginç bir mektuplaşmayla başlıyor. Evlenmek üzere olan Lionel ve Lionel’in eskiden sevgilisi olan Lavinia arasında geçen bir iletişim bu. Burada haksızca ve acımasızca terk edilen bir kadın ve sadakatsiz bir erkek teması işlenmiş. Lionel’e o kadar sinirlendim ki anlatamam size. Lavinia gibi olgun ve hatalarından ders çıkarmış bir kadının geçmişinde böyle bir ayrılık yaşaması şaşırtıyor ama hikayenin sonunda Lionel’e karşı öyle cüretkâr bir karşılık veriyor ki mutluluktan havalara uçuyorsunuz! Markiz’e gelecek olursak kendi gözünden bizlere geçmişinden tutkulu bir aşk hikayesini anlatıyor. Paris sosyetesi tarafından dışlanmış ve eleştiri yağmurlarının altında kalmış bir kadın bu. Kimse farklı olanı çekemiyor nedense! Aşkı hep yükseklerde tutan bir kadın bu ve yaptığı öylesine bir evlilik yüzünden de mutsuz. Ama tiyatro sayesinde yüzü gülüyor ve herkesin yine kendisi gibi dışladığı bir oyuncuya aşık oluyor. Burada da kadın karakterimiz yine cesaretli ve tutkulu. Ve değişik olansa oyuncu olan adamın bir arzu nesnesine dönüştürülmesiydi. Hep kadınların bu dönüştürülmeden nasibini aldığını görmüştüm ama bu çok farklıydı. Bu detayı sevdim ben! Yazar kesinlikle sıradan değil ve feministvari tarzıyla kalemini oynatmış. Tabii kendisinin bu görüşü benimsemediği söyleniyor ama davranışları ve giyimiyle döneminde çok dikkat çeken ve hakkında fazlasıyla konuşulan bir kadınmış. Kendisine aşık ve hayran olan çok ünlü sanatçılar ve yazarlar da var! İlgimi de çok çekti bu nedenle. Okudum, okuyun derim.

     

    17. PAULİNE- ALEXANDRE DUMAS

    Ayrıntı Yayınları, Çeviren Aslı Anar, 110 okunma ve Puan 8.6 

    Ah, benim bitmeyen Dumas hayranlığım! Ne yapacağız biz seninle? Yazarın hala dilimize çevrilemeyen bir sürü eseri olduğunu bilmek bile beni delirtiyor ve neden diye sorgulamak zorunda bırakıyor. İşte karşınızda Fransız edebiyatının en heyecanlı ve entrika seven yazarı Alexandre Dumas! 

    Yazardan okuduğum altıncı kitap ''Pauline'' oldu. Okunma sayısı ve pek bilinmemesiyle beni derinden üzen bu kitap kendine aşık etti diyebilirim. Katmanlı ve içi dopdolu bir roman bu. Üç anlatıcı karşılıyor bizleri; birincisi bizzat yazar, diğeri yazarın arkadaşı Alfred de Nerval ve son olarak da kadersiz Pauline… Bu üç anlatıcının tüm anlattıkları Pauline bölümünde netleşiyor. Çünkü o kadar gizemli ve sırlarla dolu bir hikaye ki bu, heyecan içinde ilerlerken düğümleri Pauline bölümünde çözebiliyorsunuz ancak. Beni henüz ilk sayfasından itibaren kendine çeken bu yapıt son sayfasında da hayranlığımla veda ettirdi kendine. 

    Önsözünü mutlaka okuyun belki benim hissettiğimi hissedersiniz siz de. Anladığım kadarıyla Pauline tamamen kurgusal bir karakter değil. Gerçeğe dayanan yaşanmışlıklar da var. Diğer Dumas kitaplarından farkını da belirtmek istiyorum; galiba en betimlemeli eseri buydu yazarın. Diyalogdan çok betimleme vardı ve hiç sıkmıyor hatta okuru derin bir heyecana, gerilime sürüklüyor. Bu yönden de çok başarılı buldum. Zaten sevmediğim bir Dumas kitabı da olmadı hiç.

    Aşk ve intikam temalı bir olay örgüsü var kitabın, ayrıca Pauline üzerinden sürekli sorgulamalar yaparak okuyorsunuz. Niye başına bunlar geldi? Noldu şimdi? gibiydi durumlar. Konuyu anlatmayı düşünmüyorum çünkü kitabın tadını asla kaçırmanızı istemem, çözmeniz gereken birçok düğüm var bu romanda. Gizli kapaklı işler sizi bekliyor! 

     

    18. MANSFİELD PARK- JANE AUSTEN

    Can Yayınları, Çeviren Nihal Yeğinobalı, 1.027 okunma ve Puan 8

    İngiliz edebiyatının en sevilen kadın yazarlarından biri olan Jane Austen’den altıncı kitabım Mansfield Park oldu. En ciddi romanı olarak kabul ediliyor ve Emma gibi yazarın olgunluk çağı eserlerinden biri.

    Kitabın baş karakteri tabii ki bir kadın; Fanny Price. Zengin değil ve hiç drahoması da yok. Küçük yaşta teyzelerinin ve eniştesinin merhameti sayesinde Mansfield Park’a getiriliyor ve rahat bir yaşamın konforundan, lüksünden kuzenleri gibi nasibini de alıyor. Tabii teyze kızları gibi pohpohtan ve normal bir sevgiden ayrı büyüyor. Ne de olsa onların öz çocukları değil… Yalnız evde öyle biri var ki! Onun sayesinde biraz rahat nefes alabiliyor. Kuzeni Edmund… Dostu, arkadaşı gibi o.

    Utangaç ve ahlaklı bir genç kız olan Fanny Price ev halkı tarafından geri planda bırakılmış ve pek göze girememiş. Kurgu içinde hep bir mücadele ve kendisiyle dertleşme halindeydi bu nedenle. Ama olaylar ve kader sayesinde ev halkı tarafından el üstünde tutulacağı anlar da gelecek. Fanny bu mutlu adımlara nasıl ulaşacak orayı Austen ve okur biliyor sadece :))

    Kuzen Edmund’un papaz olma serüveni de eklenmiş kitaba. Ailenin her çocuğuna farklı özellikler ekleyerek bir eleştiri tufanına tutmuş yazar o dönemi. Özellikle Mrs. Norris diye bir teyze var. (düşman başına bile öyle teyzeler vermesinler :D) Fanny nasıl bu kadar sabırlı olabilir diye söylenmek zorunda bıraktı beni. 

    Yazarın pek bilinmeyen ve az okunmuş kitaplarından olması şaşırttı beni. Yarısına kadar durgun ilerleyen kitap bir anda sürükleyici bir şekilde hızlanıyor ve bitiyor. Okunması kolay ve keyifli bir klasikti benim için! Austen severler kaçırmasın derim.

     

    19. TORTU- SELÇUK BARAN

    Yapı Kredi Yayınları, 335 okunma ve Puan 9 

    Şöyle bir oturuşta, güzel bir kahve eşliğinde,  öykü gibi öykü okumak isteyenlere harika bir öneriyle geldim! Selçuk Baran’ın Tortu adlı kitabını bugün dışarıda gezerken bitirdim ve kalemine 10/10 puan veriyorum. Ve diğer kitaplarını da okumak için listeme ekledim bile! 

    Beş öykü ve beşi de birbiriyle ilgili. Halim karakteri üzerinden dönen bir kurgu. Sımsıcak, samimi ve duygusal. Yüzeysel bir metin okuyormuş hissi veren ama altından çok sular akan beş öykü… Abla-kardeş, patron-işçi ve akrabalık ilişkilerinin incelendiği ve sistemlerin eleştirildiği bu öykülerde kayboldum. Bazı yerlerde çok düşündüm, bazı yerleri hızlıca geçtim ama etkisi uzun süreceğe benziyor. Toplumumuzda kadına bakış ve oluşan algılar hakkında ne güzel noktalara değinmiş Selçuk Baran. Aslında Halim üzerinden aktarıyor bizlere her şeyi ve bir erkek bakışı sunuyor yaşananlara. Çok başarılı buldum bu yönünü. “Güçlü kadın yazar” imajını da hissettiriyor kesinlikle.

    Yüz sayfalık bu yolculuğu hiç yorulmadan ve keyif alarak tamamladım. İnsanlığın derin uçurumlarında gezindim, düşmemek için tutundum, sağlam yerlere basarak ilerledim. Öyle bir kitap bu! İnsan ve insan olmak; galiba dünyamızda ki en karmaşık varlık bu. İnsan! 

    Keşfedilmemiş bir yazar olmasına ise çok üzüldüm. Tesadüfen elime geçen bir kitap olduğu için şanslıyım bence. Bu güzellikten kimse mahrum kalmamalı. Bizi anlatan öykülerle bütünleşmek isteyen herkese tavsiye ederim.

     

    20. FARSEER ÜÇLEMESİ- ROBİN HOBB

    Alfa Kitap, Çeviren Aslı Tohumcu, 35 okunma ve Puan 8.8

    Farseer Üçlemesi: Suikastçının Çırağı, Kraliyet Suikastçısı, Suikastçının Arayışı kitaplarından oluşuyor. Klasik tadında bir fantastik serüven bu. Oldukça uzun bir yolculuk okurlar için de. Kanlı cinayetler ve entrikalar, aksiyonlu olaylar bakımından yetersiz fakat karakterlerin psikolojik iç çatışmalarıyla ortam betimlemelerinden zengin bir üçleme. Game of Thrones tadı verebilir sizlere. Onun daha az sürükleyici versiyonu gibi desek doğru olur. Dünya klasiklerini severek okuyanlar bu kitapları hiç zorlanmadan okuyabilir, sadece ''fantastik''bir arayıştaysanız da sizi tatmin etmeyebilir. 

    21. BATI SAHİLİ YILLIKLARI- URSULA K. LE GUİN 

    Metis Yayınları, Çeviren Çiğdem Erkal İpek, 195 okunma ve Puan 9

    Marifetler, Sesler ve Güçler adlı üç ayrı kitaptan oluşan bir seri bu. Yazarın çok bilinen ''Yerdeniz''inden geride kalmış ve pek okunmamış ne yazık ki. Yerdeniz gibi altı kitap bile olabilirdi bence. Tadı damağımda kalmıştı son kitabı bitirdiğimde. Klasik-fantastik karışımı hoş bir macera. 

     

    Son iki öneri ''seri kitaplar'' dan oluştuğu için daha fazla detay vermeyi düşünmüyorum. İlginizi çekerse araştırıp okumalarınıza katabilirsiniz. ( ben bayılarak okudum iki seriyi de) 

    2021 için 21 öneri çok güzel oldu bence, ne dersiniz? :) Bu kitaplar gördüğünüz gibi az okunmuşlar, pek keşfedilmemişler ve şu an hak ettikleri değeri de görmüyorlar bence. Yorumlarımı okuduysanız her birini nasıl severek okuduğumu fark etmişsinizdir belki. Bu yıl için bir dileğim de bu kitaplara özel; UMARIM OKUNMA SAYILARI HER GÜN ARTAR :) 

    Sizlerinde bu zamana kadar az okunduğunu düşündüğünüz kitaplar var mı? Yorumlarda buluşalım :) Hoşça kalın, kitaplarınız bol olsun! 


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.