DİKOTOMİ
Otuz beş. Bugün otuz beşinci yaşımın ilk günü. Boşu boşuna geçen otuz beş yıl. Hiçbir anının bir bardağı dolduramayacağı bir otuz beş yıl. Nasıl geçtiğini bile bilmediğim ama her salisesinden nefret ettiğim bir otuz beş yıl. Dört yüz yirmi ay. On iki bin yedi yüz seksen üç gün ve dört yüz yetmiş yedi saat.
Yolun yarısını artık tamamladım. Nasıl gerçekleştiğini bilmediğim, bu hayat serüvenimin yarısını tamamlamışken içimde kalan son umut kırıntıları bugüne de gözümü açmama izin verdi. Bir bu kadar daha devam edebilirsem yolun sonunda ırmaklarından şaraplar akan o eşsiz yere varmamam için hiçbir sorun yok.
Şu an dünya üzerinden silinsem hiçbir insanın farkına varmayacağından şüphesizim.
Yapmam gereken tek şey bu çileye bir otuz beş yıl daha dişlerimi sıkmak.
Başlayan her şeyin sonu vardır. Sonsuz, sadece bittikten sonra başlar. Gözlerini açmadan önce yaşadığın her şey, gözlerini kapadıktan sonra devam eder. Yapmam gereken tek şey otuz beş yıl daha yaşayabilmek. Ve çektiğim bu ıstırapların sonucunu alacağım. Sonsuz huzura ereceğim. Bu benim kaçınılmaz sonum.
Doğdum ve öleceğim, sonra tekrar doğacağım ve sonsuza kadar tüm isteklerim, aklıma gelmeyecek isteklerim bile önümde serili olacak. Çünkü ben kaderimdeki tek görevimi yerine getirmiş olacağım.
Doğmak ve ölmek. Bunun için yaratıldım. Bana verilmiş süreyi tamamlayıp olmam gereken yere geri döneceğim.
Her şeyin sona varması için kalan otuz beş yılım var.
Yolun yarısındayım.
Yarımın yarısı.
Yarımın yarısının yarısı.
Yarımın yarısının yarısının yarısı.
Yarımın yarısının yarısının yarısının yarısı.
Sonsuz bir paradoks. Sonu gelmeyecek bir ıstırap. Bir yılan hikayesi. Asla var olmamış gerçeklerle uyutulan insanlar. Asla gözlerin göremeyeceği yapılar. Hiçbir dilin daha önce tatmadığı tatlar. Hiçbir tenin daha önce dokunamadığı dokular. Bunların hepsi yalan. Varlığının amacı, sen ona bir şey katmadıkça asla olmayacak. Öldükten sonra seni hiçbir şey beklemiyor. Doğduktan önce neysen, öldükten sonra da o olacaksın. Bir hiçlik. Bir uçurum.
Kendimi bu sonsuzluğu, bu sonsuzluğun yalanını kabullendikten sonra bir hiç gibi hissettim. Bir hiçliğin verdiği bu rahatlamayı kıl köklerimin en dibine kadar hissettim. Nefes aldığımda ciğerlerime çeken oksijenlerin verdiği rahatlama beynimin sinirleriyle beraber ay ışığında vals yapıyordu. Ölmek ve sonunda bir hiç olmak daha önce hiç bu kadar rahatlatıcı hissettirmemişti.
Ölümü beklemek yerine onu kabullenmek ve varlığını hissetmek beni rüzgârda uçuşan bir tüy gibi yükseltmişti. Hayattan sonra sonsuzluğa kucak açmanın ne kadar korkutucu ve gereksiz olduğunu fark ettim. Bu sonsuz cennet düşüncesi, hali hazırda sahip olduğum hayatı otuz beş yıl boyunca ne kadar değersiz kıldırttığını fark ettim. O an yaşadığım, belki de hayatımda ilk defa hissettiğim o ‘’umut’’ hissi ayaklarımın yataktan kalktığımda yerdeki zemini ne kadar farklı hissettiğini fark etmemi sağladı.
O anda sokak kapım sert bir şekilde açıldı.
İçeri giren o siyahlar içindeki adamı bir anlığına Azrail sanmıştım.
İçimde hiçbir korku yoktu. Ancak Azrail’in bir tırpan yerine tabanca taşıdığını görmek beni oldukça şaşırtmıştı.
Üç veya dört el ateş sesi.
Yerde yatarken kanlarımın yavaş yavaş beni kırmızı bir halkanın içine aldığını fark etmiştim.
Sona gelmiştim ve bu hiç umurumda değildi.
Hatta göğsümde açılan delikleri de hissedebiliyordum, dişinizdeki o çürüklerin yerine gelen dolguların düşüşü gibi hissettiriyor.
Yerde yatıp tamamen ölmeyi beklerken Azrail’in cüzdanımı, çekmecedeki eşyalarımı ve birtakım eşyalar alıp çıktığını gördüm.
Yavaşça ayaklarımın üzerine tekrardan bastım, ellerimi deliklere koyduğumda bunların gerçek olduğundan adım kadar emindim. Nabzım hala atıyordu. Hiçbir sıkıntı hissetmiyordum, içeri geçip bir koltuğa oturdum. Bir an aklıma ambulansı mı yoksa polisi mi aramam gerektiği geldi. İkisini de yapmadım. Oturup ayaklarımı uzattım ve daha önce hiç bu kadar huzurlu hissedip hissetmediğimi düşündüm, hissetmemiştim.
Bu, ölümü aklından çıkaramayan ve ölümsüz bir insanın hikayesi.
Bu, yolun sonunun asla gelmeyeceğini, yolun yarısının hep olacağını bilen bir adamın hikayesi.
Yolun yarısı.
Yarımın yarısı.
Yarımın yarısının yarısı.
Yarımın yarısının yarısının yarısı.
Yarımın yarısının yarısının yarısının yarısı.
şans eseri karşıma çıktı bu karamsar olduğu kadar harikulade olan yazı.. sizi tebrik eder ve takip etmek isterim