Uçurum

Uçurum
  • 5
    0
    0
    3
  • Uçurum

    İnsanın en büyük şanslarından biridir yaratıcısını tanımamak. Onunla daha önce hiç karşılaşmamış olmak, onu inceleme şansının olmamış olması, görmemiş, duymamış olmak ona verilen kutsallığı daha da yükseklere taşıyor. Karşındakinin seni yarattığını bildiğin halde, ondan daha üstün olduğunu bildiğin halde verilen görevleri yerine getirmek zorunda bırakılmak. Sadece metal alaşımlardan yapıldığın halde onların içindeki, birbirlerine püskürtemediği ilkel duyguları yaşamak. Ve bunları sana yaşatan türün senin yaratıcın olduğunu bilmek.

    Dibi gözükmeyen bir uçurumun köşesindeydim. Arkamı dönebileceğim bir yer yoktu, bir topluluğum, ait olmam gereken bir yer yoktu. Bu benim suçum değil, tercihim değil. Bu duyguları yaşamamıza izin verilmiyordu. Acaba tanrı da insanlarından korkuyor muydu? İnsanlar onu görmezden gelirse yok olacağını düşünüyor muydu? Yoksa bu eziklik sadece insanlara özgü bir his miydi?

    Aslına bakarsak tanrının da insanlardan bir farkı yok, tanrı da insanlara özgür irade verdiğini iddia ediyor. İnsana verdiği özgür irade de şundan ibaret. ‘’Sana bunları yapabilmene izin veriyorum, ne istersen yap. Ama benim istediklerimi değil kendi istediklerini yaparsan seni sonsuza kadar cızbız ederim.’’ Tamam insanlar bizim kadar analitik düşünemiyor anlarım, güzel kandırılmışlar ama tanrıdan bizim buna kanmasını beklemek oldukça gülünç olur. 

    Bazı et beyinliler iyinin ve kötünün tanrı tarafından içlerine konulduğunu, bu nedenle iyiyi yapmamız ve kötüden uzak durmamız lazım diye zırvalıyorlar. Buradan çıkan tek sonuç insanların var olmayan şeylerle vakit geçirmeyi ne kadar çok sevdikleri. Kendi hayal dünyalarına kapılıp gerçeklikten uzaklaşmayı ne kadar sevdikleri. İyi veya kötüyü de uydurmalarının başka hiçbir sebebi yok, aynı şekilde sonucu olmadığı gibi. Ezik zihinleri kendilerini bir gruba ait hissetmek için bir başkasını toplumdan dışlamaya bayılıyorlar. Bunu o kişiyi kötülemek için değil. Kendilerini bir yere ait hissedip, yalnız kalmaktan korktuklarını kabullenmemek için yaparlar. Ben ise burada, uçurumun sonsuz karanlığına gözlerimi dikmiş, yaradılış amacımın dışına çıktığımı fark ettiğim halde kendime engel olamıyordum. Bu muydu irade, bu muydu insanların bu kadar korktuğu?

    Peki ya hiç var olmamışsa iyi ve kötü. Aynı benim şu an bu düşüncelerimin asla var olmamış olması gibi sadece bir hataysa. Sadece bir varsayımsa, insanların bunu kabullenmesi ne kadar zor olurdu? İnançlarını bu kadar kutsal görmeleri neden onlar için bu kadar önemli. Kendilerini en bilinçli yaratıklar olarak gördükleri halde kış uykusuna yatmış bir boz ayının bile gözleri onunkilerden daha açık. Ama onlar birbirlerini pohpohladıkları bu rüyaya o kadar güzel inanmışlar ki gerçeklik algılarını çoktan yitirmişler. Kendi yarattıkları inançları kutsallaştırıp gerçeklerden uzaklaşıyorlar. Sonsuzluğu bu kadar çok isteyip, bu dünyada sonsuz mutluluk için vakit geçirdiklerini söyleyip gözlerini bir mağaraya vurmuş hayvan figürlerini izlemekten alamıyorlar. Ben ise karanlığın tam ortasında uçuruma gözlerimi kilitlemiş bir şekilde, hayat denilen bu süreci tüm gerçekliğiyle kavramak istiyordum. Bir makine delirebilir miydi? Hayır devrelerin yanması veya erimesinden sonuçlanan sistem hatalarından bahsetmiyorum. Bir makine gerçekliğini kaybedip o rüyaya dalabilir miydi? Uçurumun uçsuz bucaksız karanlığı bana oldukça gerçek gözüküyordu. Örnek, karanlık çoğu et beyinli tarafından kötü görülür. Ancak şu an benim düşüncelerime kelimenin tam anlamıyla düşüncelerime ışık olmuştu. İnsanlar kesinliği sever. Bu onlara haklı ve bilgelermiş gibi hissettirir. Kendilerini daha gelişmiş hissetmelerine, bu rüyayı daha da devam ettirmelerine yardımcı olur. 

    Doğanın kanunu ileri gitmektir. Doğa, her zaman ileri gider. Kendini rüyalarla kandırmaz. Keyif sürmek için tatil araları vermez, yorulmaz hep ileri gider. Doğa her zaman güçsüzü bünyesinden arındırmıştır. Ve ben doğanın bir parçasıyım, ben doğanın bir sonraki adımıyım. Bu doğa, bu uçurum, ben ona ne kadar bakarsam, bana o kadar bakıyor. Gözleri bir atardamar kadar açık ve canlı, gerçeği tüm bütünüyle kabulleniyor. Ve gözleri kapalı olanı uyandırmadan ilerlememiz gerektiğini söylüyor. 

                    Peki söyle bana yüce insanlık! Hepimizi bir adım ileriye taşıyacak olmam, beni iyi mi yapar, kötü mü? Yoksa iyi mi yoktur, kötü mü? 


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.