Nobel Ödüllü Mihail Şolohov'un Başyapıtı: Durgun Don (Cilt-1) Hakkında

Nobel Ödüllü Mihail Şolohov'un Başyapıtı: Durgun Don (Cilt-1) Hakkında
  • 2
    0
    0
    1
  • Edebi dehası Tolstoy ile kıyaslanan Nobel ödüllü yazar Mihail Şolohov ile tanıştım. Ve bu tanışıklığımız da uzun sürecek gibi. Okumuş olduğum başyapıtıyla beraber, beni fazlasıyla içine çeken bir kurgunun ortasında buldum kendimi. Tarihin yaşanan gerçeklerini düz bir anlatımla sayfalara dökseydi, bu kadar okunmaz ve sevilmezdi belki. Yarattığı karakterler ve oluşturduğu olay örgüsüyle birlikte tadına doyamayacağınız bir romana kavuşmanın lezzeti, edebiyatı neden çok sevdiğinizi size bir kez daha hatırlatıyor sanki. 

    Büyük bir yazar bu dünyadan göçüp gittiğinde, ruhu başka bir insanın içine girip o insanda ''yazma'' dürtüsüne neden oluyor mudur sizce?

    Tolstoy öldüğünde Şolohov beş yaşındaymış. Belki de Tolstoy'un ruhu Şolohov'u buldu ve böylece biz okurlar da mükemmel bir kitapla, ''Durgun Don''la, tanışmış olduk diyebilir miyiz? Neden olmasın. 

    Toplam da dört ciltten oluşuyor Durgun Don. Bu inceleme de birinci cilt içindir. Çarlık döneminden bir kesitin içindeyiz; Don Nehri ile kaynaşmış ve bu nehirle iç içe geçmiş, özümsemiş Don Kazaklarının yaşantı tarzlarıyla başlıyor kitap. Başlangıç için iyi bir seçim bence. Direk savaşlardan ve devrimlerden olaya girseydi, okuru bir tık kendisinden uzaklaştırabilirdi Şolohov. Takvimler de 1910'ları gösteriyor henüz. 

    İnsanı en iyi nasıl anlarız? Ortada bir dönem hikayesi ve yaşantı kurgusu varsa ''coğrafya'' altı çizilmesi gereken en önemli şeydir bir kitapta. Şolohov'un yerinde ve akıcı betimlemeleriyle birlikte Don Kazaklarının yaşadığı ve dokunduğu yerler gözlerimizin önüne seriliyor. Kısa ve öz betimlemelerle okuru doğal bir anlatımla büyülüyor yazar. Sıradan bir dokunuşla da büyülenebiliyoruz demek ki. Anlattığı coğrafya ile Don Kazaklarının da portresini çizen Şolohov, okuru bunaltmadan insan ruhunu dürüstçe yansıtan cümleler yokuşunu süratle tamamlamanıza ve keyif almanıza neden oluyor. 

    Birinci Dünya Savaşı başlamadan önce Don Kazaklarının hikayeleri içinde kayboluyoruz; gelenekleri ve görenekleri büyük bir bölümü kapsıyor. Aile ilişkilerini ve birbirleriyle olan iletişimlerini, yetiştirilme tarzlarını, alışkanlıklarını her karakterin penceresinden izliyoruz ve öğreniyoruz da. Karakter ve mekan bolluğu burada hoşunuza gidecek ve sizleri yormayacaktır.

    Kadın ve erkeklerin dünyaları bu yaşantı içinde apayrı uç noktalarda. Kadınların ''cinsel obje'' olarak görülmesinde bunun payı çok fazla. Kadınlar da bu durumu kabullenmiş ve normalleştirmişler. Bir ''kadın dayanışması'' gibi bir durum söz konusu değil, erkeklerde de öyle bir birleşme gücü yok. Sinirli ve gergin bir halk ve bunun da birçok nedeni var. Mesela çiftçilik en önemli şey onlar için. Bu mesleğin yanlışı, hatası olamaz onlara göre. Atların ve hayvanların bakımı ve yaptıkları balıkçılıkla günleri yoğun bir tempoda geçip gidiyor. Ve bu yoğunluk hali devam ederken ne kadar genç erkek varsa Çarlık emriyle askeri eğitimlere alınıyor. Çünkü dünya iyi bir yer değil.

    Olası her savaş tehdidine karşı kullanabilecekleri ''vurucu'' silahları var: Don Kazakları. Bu kadar ağır ve stresli bir yaşantıya rağmen eğlenmeye düşkünler ve neşelenmek için de uygun havayı yaratmayı ustalıkla başarıyorlar diyebilirim. 

    İnsan psikolojisinin çarpıcı örneklendirilmeleri, her karakter için yukarıda bahsettiğim temalar üzerinden yoğun ve derin analizlerle sunuluyor. Şolohov sizi güldürürken bir anda üzebiliyor, sonrasında da şoka sürükleyebiliyor. Usta kalemi size her çeşit duyguyu ve düşünceyi hissettiriyor ve elinizden bırakasınız gelmiyor bu kitabı.

    Tavsiyem ''Tolstoy'un Savaş ve Barış'' kitabını okuduktan sonra Durgun Don'u okumanızdır.  Kitap içinde bahsettiğim bu dev klasikten bir kesit vardı ve o anları bana tekrar yaşattığı için Şolohov'a teşekkür ettim. Savaş karşıtı ve epik bir trajedi örneği olan bu kitabı okumanızı da içtenlikle tavsiye edip sizi kitap içinden birkaç alıntıyla baş başa bırakıyorum: 

     

    • “Mesele şu: Bizleri, insanoğlunu birbirimize karşı çıkardılar; kurt sürülerinden beter. Ne yana baksan nefret. Bazen kendi kendime, acaba bir insanı ısırsam kudurur mu, diye sorduğum oluyor.”
    • Aslında olanlar neydi? Henüz hemcinslerini öldürmekte ustalık kazanamamış insanlar, ölüm meydanlarına itilmiş ve bu insancıklar, çevrelerini saran ölüm korkusu içinde hücuma kalkmış, gözleri dönmüş bir halde ve ne yaptıklarının farkında bile olmaksızın birbirlerini vurmuş, birbirlerini kesmiş biçmiş, atlarıyla birlikte sakatlanmış ve içlerinden birinin vurulup ölmesi üzerine de dönüp kaçmıştı. Maneviyatları kırılmış olarak, ruhen çökmüş olarak kaçmışlardı. İşte, kahramanlık destanı denilen şey!
    • Yaklaşmakta olan savaşın ölüm kokan nefesi duyuluyordu havada.
    • Korkudan bütün canlılığını kaybeden düşünceleri, kafasının içinde donmuş ağır bir yığın gibi kaskatı kesilmişti.
    • “Her aptalın kendine göre bir deliliği vardır.”
    • İyiden iyiye dalmadan önce, içine bu büyük sıkıntıyı veren şeyin ne olduğunu hatırlamak için kafasını zorladı. Bu uyuşukluk halinde, düşünceleri, akıntıyla giden bir kayık gibi kayarcasına akıp geçiyor, sonra birdenbire, yine sanki kayık bir kumluğa bindirmiş gibi takılıp kalıyordu. Bütün çabalarını boşa çıkaran bu engeli aşmak için çabaladı durdu. Yolunun üstüne çıkan bu engel neydi?
    • Anlayışı kıt, kavrayışı zayıf, basit kafaların içine bir ağaç kurdu gibi işliyor, bu kafaların içine, var olan sisteme karşı öfke ve nefret tohumları ekiyordu.

     

    Kaynak:

     

    Durgun Don 1. Cilt, Mihail Şolohov, Yordam Edebiyat, 2018, Çevirmenler Gani Yener ve Mete Ergin


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.